Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Doğu ve Güneydoğu'da yaşanan kepenk kapatma olaylarına ilişkin, ''Bu benim esnafımın kepenk kapatması olayı değildir, bunun adı aslında kepenk kapattırma olayıdır. Çünkü bölücü terör örgütünün adına geldiği zaman bakıyorsunuz, kepenk kapattırıyor. Bu nasıl iştir?'' dedi.
Erdoğan, Türkiye Esnaf ve Sanatkarları Konfederasyonu (TESK) İstişare ve Değerlendirme Toplantısı'na katılarak bir konuşma yaptı.
Geçen aylarda İstanbul'da iki kez şoförlerle biraraya geldiğini, çok coşkulu buluşmalar gerçekleştirdiklerini ve fırsat buldukça esnafla buluştuklarını, dertlerini, sıkıntılarını birinci elden dinlediklerini belirten Erdoğan, TESK'le güzel ve verimli bir iletişim tesis ettiklerini, bunun güçlenerek devam edeceğini söyledi.
TESK'e bağlı tüm oda, birlik ve federasyonlara, ülke genelindeki tüm esnafa Türkiye'nin büyümesine sağladıkları katkılardan dolayı teşekkür eden Başbakan Erdoğan, şöyle konuştu:
''Elbette, esnaf ve sanatkarımız, Türkiye'nin büyümesine eşsiz derecede katkılar sağlarken, Türkiye'nin büyümesinden de en büyük faydayı sağlayan kesimlerden oldu. Burada sadece birkaç çarpıcı örneği sizlerle paylaşmakta fayda görüyorum. Türkiye'de, 2002 yılında her 100 kişiden 33 kişide cep telefonu vardı. Bugün, her 100 kişiden 88'inde cep telefonu var. 2002 yılında Türkiye'de, sadece otomobil olarak söylüyorum; 4 milyon 600 bin özel otomobil trafiğe kayıtlıydı. Bugün bu sayı 7 milyon 668 bin. Kamyon sayısı 399 bin rakamından, bugün 730 bin sayısına ulaştı. Kamyonet sayısı 875 bin adetti, şu anda çok daha farklı; 2 milyon 455 bin adet. Trafiğe kayıtlı toplam motorlu taşıt sayısını veriyorum: 2002'de 8 milyon, 2011'de, bugün 15 milyon. Neredeyse yüzde 100 bir artış. Buzdolabı ve çamaşır makinesi satışlarını da ayrıca hatırlatmak isterim. 2002'de Türkiye'de satılan buzdolabı miktarı 1 milyon adet, 2010 yılında 1 milyon 933 bin adet. Neredeyse yine yüzde 100 artış var. Aynı dönemde çamaşır makinesi satışı da 824 bin adet, bugün 1 milyon 587 bin adet. 2011 yılının ilk çeyreğinde de tüm bu satışların yüzde 50 ile yüzde 100 arasında artış kaydettiğini görüyoruz. Çok şükür, Türkiye büyüyor, kazanıyor ve kazandığı için de harcıyor. Olmayan para harcanmaz. Varsa harcarsın. 2002'deki tüketim alışkanlıkları ile bugünküler çok farklı. O günkü refah düzeyi ile bugünkü çok farklı.''
Konuşması sırasında salonda bulunanlara 2002 yılındaki 20 milyon Türk Lirası ile bugün kullanılan 20 Türk Lirası'nın fotoğraflarını gösteren Başbakan Erdoğan, ''Bu fotoğraflar beni çok duygulandırmıştı. Aslında bu iki fotoğraf, tek başına, Türkiye ekonomisinin nereden nereye geldiğini göstermeye yetiyor. Sadece bu bile, Türkiye'nin tümüyle birlikte esnafımızın dünyasını nasıl değiştirdiğimizi açıkça ispat ediyor'' dedi.

-''ÖZÜRLÜK, BARIŞ DİYE YOLA ÇIKANLARIN HANGİ NOKTAYA VARDIKLARINI GÖRÜN''-

Başbakan Erdoğan, esnafın, sanatkarın sabah besmeleyle dükkanını açmasını, her akşam şükürle kapatmasını, umudunu her daim canlı tutmasını istediklerini ve bunun için mücadele ettiklerini belirterek, sözlerini şöyle sürdürdü:
''Tabii, bu noktada, Doğu ve Güneydoğu'nun önemli bir sorununa özellikle değinmek istiyorum. Hani bu 'kepenk kapatma' diyorlar ya. Cuma ve cumartesi günleri o bölgede, Van, Hakkari, Şanlıurfa'da partimin mitinglerini gerçekleştirdim. Tabii burada birçok tehditler, şunlar bunlar esip duruyor. Hatta anamuhalefet partisinin bazı yetkilileri 'Başbakan Hakkari mitingini iptal etti' gibi açıklamalar yaptılar. Tabii bunlar tarafından yayılan bu tür yayınlara ne ilgi duyduk ne de programlarımızı iptal etmek gibi bir şey aklımızın ucundan geçti. Kendileri Diyarbakır'da kepenk kapatabilirler, ama biz bunların hiçbirine asla uymadık, prim vermedik. Çünkü bu ülkede ekonomik özgürlük diyorsak bunun mücadelesini hep beraber vereceğiz. Eğer bu ekonomik özgürlük mücadelesini hep beraber vermezsek temel hak ve özgürlüklerden hiçbirimizin bahsetmesinin anlamı kalmaz. Çünkü ekonomik özgürlük de nedir? O da bir temel hak ve özgürlüktür. Ne demek? Benim ekonomik özgürlüğümü sen hangi hakla engelliyorsun? Buna karşı mücadeleyi beraber vereceğiz.
Biz gittik, Vanlı kardeşlerimle, Diyarbakırlı kardeşlerimle, Hakkarili kardeşlerimle kucaklaştık. Yarın Şırnak ve Batman'a gideceğim. Oradaki vatandaşlarımla da kucaklaşacağım. Şurası son derece önemli: Bunlar lokal olaylar. Adeta bütün bir bölgenin manzarası gibi sunuluyor. Biz medyanın terörle mücadeleye destek vermemesi gerekir derken, işte olayın bu boyutuna dikkat çekmek istiyoruz. Çünkü bu benim esnafımın kepenk kapatması olayı değildir, bunun adı aslında kepenk kapattırma olayıdır. Olay bu. Çünkü bölücü terör örgütünün adına geldiği zaman bakıyorsunuz, kepenk kapattırıyor. Bu nasıl iştir? Hem 'demokrasi' diyeceksin, 'barış' diyeceksin, hem 'temel hak ve özgürlükler' diyeceksin hem de iki de bir ekmek teknesini tekmeleyeceksin. Esnafın ekmek teknesi orası. sen orayı tekmelediğin zaman benim oradaki esnafım, oradaki kardeşim ne yapacak? Hani sen onların yardımcısıydın? Hani sen onların temsilcisiydin? nedir bu hal?
Bu bir korku toplumu oluşturmaktan başka bir gayret değildir. Sanki bölgenin tüm halkı bu eylemlere destek veriyormuş gibi bir görüntü oluşturulmak isteniyor. Böyle bir şey yok. Buna karşı da az önce Sayın Başkanın ifade ettiği Doğu ve Güneydoğu'da elektrik enerjisi noktasındaki fiyatların konut fiyatına çevrilmesi konusu, yapılabilir, yapılır. Ama benim de buradan bir isteğim var. Diyorum ki: Buradaki direnişimizi hep beraber güçlü kılmamız lazım. Çünkü korkunun ecele faydası yoktur, öyleyse dik duracağız. Omurgalı duracağız. Ve ondan sonra da bu işin neticesini hep birlikte alacağız. Özgürlük diye, barış diye yola çıkanların hangi noktaya vardıklarını görün.''
Özgürlük, demokrasi diye yola çıkanların bugün ekonomik özgürlüğü, ifade ve düşünce özgürlüğünü nasıl kısıtladığının görülmesi gerektiğini vurgulayan Başbakan Erdoğan, kısıtlamalara karşı direnenler olduğunu, onları tebrik ettiğini söyledi.

-''BİZİM CESUR OLMAMIZ YETMİYOR, HERKES CESUR OLMALI''-

Her dükkanın başına bir polis dikmenin mümkün olmadığını, sorunun bu şekilde değil, demokrasi yoluyla halledilmesi gerektiğinin altını çizen Erdoğan, şunları kaydetti:
''Ama bir siyasi partinin sırtını bölücü terör örgütüne yaslamak suretiyle varlığını devam ettirmesinin ne anlama geldiğini bizim halkımıza iyice anlatmamız lazım. Ve biz bu sorunu, birinci derecede inanın sizlerle çözeriz. Çünkü sizler direkt halkla münasebeti olan bizim elimiz, ayağımız durumundasınız. Ve medyayla, sivil toplum örgütleriyle, odalarımızla görüşmelerimiz oluyor. Beraber bunu çözmemiz lazım. Bizim cesur olmamız yetmiyor, herkes cesur olmalı. herkes bu kışkırtmalara karşı tavrını açık açık ortaya koymalı.
Sabah namazında imam öldürenler, sanatçıları tehdit edenler, yazarları sindirmek isteyenler, esnafa zorla kepenk kapattıranlar özgürlük kelimesini dahi ağızlarına alamazlar. Bunlarda inanç özgürlüğü, ifade özgürlüğü, düşünce özgürlüğü, ekonomik özgürlük, ekmeğini kazanmak için çalışana saygı duymak diye bir anlayış yok. Ben Hakkari'de sokakların halini görünce kahroldum. Niye? Çünkü belediye diye bir şey yok ortada. Her taraf rezalet. Belediye çalışmıyor. Böyle bir şey yok. Ve biz 13,5 trilyon geçen yıl bunlara para göndermişiz. Ama çalışan bir belediye yok. Nerede bu para? Sadece personele mi aktarılıyor. Bir belediye olarak senin orada hizmet vermen lazım. Tozdan, topraktan, çamurdan orada yaşayan vatandaşımı kurtarman lazım. Bu kadar seviyorsan benim Kürt kardeşimi, Kürt vatandaşımı niçin temiz bir ortamda yaşamak için üzerine düşen görevi yapmıyorsun? Oranın altyapısını niçin yapmıyorsun?
Suyunu biz veriyoruz. Halbuki o suyu belediyenin kendisi getirmesi lazım. Yasa bunu gerektiriyor. Daha Şemdinli'ye suyu biz getirdik. Yüksekova'ya da. Hala bunun çalışmalarını yaptırıyoruz. Havaalanı yapacaksın, havaalanının yapılmasını engellemek istiyorlar. Oraya iki tane hastane yapmışız yüz ellişer yataklı, bunun açılışından rahatsız oluyorlar. Yol yapacaksın, müteahhitlerin iş makinelerini yakıyorlar. Böyle bir anlayış olabilir mi? Bu, bir demokrasi mücadelesiyle, hukuk mücadelesiyle, insanlık mücadelesiyle tanımlanabilir mi? Demokrasi ve güvenlik dengesinden asla taviz vermeden, biz bu zorbalığın sonunu getireceğiz. Sivil toplum örgütlerimizden de TESK'ten de bu konuda daha fazla gayret ve destek beklediğimizi ifade etmek istiyorum.''