Milliyet'in spor yazarlarından Atilla Gökçe, Galatasaray Başkanı Duygun Yarsuvat'la yaptığı söyleşiye köşesinde yer verdi.

Yarsuvat, Cemaat'in Fenerbahçe'den istedikleri 50 milyon dolarlık yardımı vermediği için Aziz Yıldırım'ın ve Fenerbahçe'nin şike sürecine sokulduğunu iddia etti.

Sohbet sırasında Yarsuvat ’ın özellikle Fenerbahçe Başkanı hakkında söyledikleri ilgimi çekti:

“Aziz Yıldırım, 6222 sayılı yasa kapsamında yargılandı. Normal olarak asliye ceza mahkemesinde yargılanması gerekirdi. Ama Giresunspor eski başkanı Olgun Peker ’le ilgili iddialar kapsamında olayı çete suçu olarak gördüler ve ağır cezaya gittiler. Bence bu yanlıştı. Normal olarak asliye cezada yargılansaydı, tutuklanmazdı. Asliye cezada suçlu bulunsa dahi 'hükmün açıklanması geri bırakılır' ve bu kadar yıpranmamış olurdu. Bu dava ile ilgili yargılama usulü kararları üç gün içinde değişti. İyi olmadı.”

Yarsuvat ’a “Peki bu çoraplar neden örüldü başkanın başına?” diye sordum.

Aynen şunları söyledi:

“Fethullah (Gülen) grubu, Aziz Yıldırım ’dan 50 milyon dolar istedi. Aziz Yıldırım da Fenerbahçe de bu parayı vermedi. Ondan sonra malum süreç başladı.... Henüz sonlanmayan bir süreç!”

Başkan Yarsuvat, bunları söylerken Fenerbahçe ’ye ortalama Galatasaraylıların baktığı “hasım” ya da “rakip” gözüyle bakmıyordu. Üzgün ve samimi bir tavırla sanki komşusunun başına gelen bir felaketten söz ediyordu.

Başkan ’la tartışmaya girmedim. Bu 50 milyon doların bağış olarak mı, destek olarak mı talep edildiğini sormadım. Kendi mantığımla bunun karşılığını da bulamadım. Ne var ki Aziz Yıldırım ’ın 2 Temmuz 2013 gecesi tahliyesinden hemen sonra, evinde Hürriyet yazarı Ertuğrul Özkök ’e başına gelenlerin Fethullah Hoca örgütünün işi olduğunu anlattığını biliyorum. Ertesi gün Yıldırım, bu beyanları yalanlamıştı, onu da hatırlıyorum.

Bir de Aziz Yıldırım ’ın sık sık tekrarladığı bir mesaj var: Günü geldiğinde konuşacağını, Türkiye ’yi sarsan açıklamalar yapacağını söylüyor Fenerbahçe Başkanı.

Duygun Yarsuvat ’ın ayrıntısız, sade ve net sözcüklerle anlattıklarını buraya yazmadan önce, Pazar akşamı arayarak “Sohbette söylediklerinizi yazabilir miyim? Bunu sormak benim görevimdir” dedim. “Elbette yazabilirsiniz" dedi, teşekkür ettim. Son sözü de şu oldu: “Asıl ben size izin istediğiniz için, nezaketiniz için teşekkür ederim!”