Eğe Üniversitesinde çıkan çatışmada Ülkücü görüşe sahip Fırat Yılmaz Çakıroğlu aldığı bıçak darbesi neticesi kurtarılamayarak hakkın rahmetine kavuştu. Gencecik yaşında kara toprağa düşen evladımıza Allahtan rahmet yakınlarına, sevenlerine ve dava arkadaşlarına sabrı cemil niyaz ediyorum.
            Benim neslim bu acının ne denli bir acı olduğunu yakinen bilir. Daha dün birlikte olduğun, ders çalıştığın, çay içtiğin yahut sahilde temiz havayı teneffüs ettiğin arkadaşının bugün cenazesini taşıyorsundur. İnanamazsın, sanki rüyaymış gibi hissedersin ama maalesef gerçektir.
            O arkadaşın artık aranızda değildir...  İçini kaplayan öfke adeta patlamak için bahaneye bakar. Sonra? Sonrası malum: Birbirine kışkırtılan iki gurup, heba olan binlerce memleket evladı ve fayda yerine zarara uğratılan koskoca bir ülke.
            Evet, 1980 öncesi manzara böyleydi. Heba olan o gençlerin her biri, ister Ülkücü olsun ister Devrimci o neslin en yeteneklileri ve beceriklileri arasındaydı. Yaşasaydılar topluma çok daha fazla hizmetlerinin dokunacağı tartışmasızdır.
            Allah bizlere bir daha öyle günler göstermesin... Görmeyenlerde sakın heveslenmesin. Zira heveslenecek hiç ama hiçbir yanı yok.
            Merhumun katillerinin Doğu kökenli olması yaşanan olayı daha da nazik hale getirme temayülü taşıyor. Bunu bilen bazı çevrelerde acıyı adeta bir iç savaş imkânına dönüştürmenin hevesi içerisinde.
            Bizim zamanımızda Ülkücü Gençler “Kanımız aksa da zafer İslam’ın”  diye var güçleriyle haykırırlardı.
            Ayrıca “Ne Amerika ne Rusya ne Çin”  diyerek de hiçbir yabancıya özenmemenin dikkat ve hassasiyetini bütün âleme ilan ederlerdi.
            Gel gör ki dünün hızlı Maocuları yani Çincileri bugün arsız bir Ulusalcılık peşinde. Sanki Abdullah Öcalan’ı kıta töreni ile ziyaret eden onlar değilmiş gibi bugün ulusalcılık kisvesi altında Türkü ve Kürdü birbirine kırdırmak istiyor.
            İdeolojileri ile taraftar bulamadıkları için Ülkücülere karşı sureti haktan görünüp onları etkilemeye çalışıyorlar. Ülkücülerin dini değerleri milli değerlerin üstünde görmelerini kabul etmesek de Türk oldukları için onlarla birlikte olmalıyız” şeklinde bir argümanla sinsi niyetlerini ifşa ediyorlar.
            Böylece Ülkücü Gençlik ile İslam arasına çizgiler çekmek istiyorlar.
            İşin daha da trajik yanı bunu yaparken Türklük adına yaptıklarını söylüyorlar. Böylece Batı’nın ekmeğine yağ sürüyor bunu kamuflaj etmek içinde Avrupa’da İsviçre aleyhine tek kişilik gösteri ile toplumun gözünü boyamaya yelteniyorlar.
            Her fırsatta Osmanlıyı kötüleyip Türk’ü tarihinden kopararak işlevsiz hale getirmeyi marifet sayıyorlar. Yani Batı’ya karşı dur diyen bir Türk yerine Batılı değerlerle bezenmiş ehlileştirilmiş bir Türk için amansız bir kavga veriyorlar.
            Cephe değiştirmeyi, Batı tarafında olmayı “Türk” olmakla eşanlamlı kılmaya çalışıyorlar. Amaçları kısacık tarihi ve yakıştırılan Batıcı misyonuyla yeni bir Türk Ulusu yaratmak. Türkün kimliği ile taban tabana ters bir ulus.
            Dün fütursuzca Öcalan’ın elini sıkıp dağda kucaklaşanlar bugün aynı rahatlıkla şehirde iç savaşın fitilini yakmakta bir beis görmüyorlar.
            İslam deyince de kırmızı görmüş boğaya dönüyorlar.
            Başarılı oluyorlar mı? Elbette hayır! Ama yine de taraftar kazanmıyor değiller. Yahut işlenen cinayetten dolayı kanı kaynayan gençlerin heyecanına körük tutarak ateşin harını çoğaltmaya çalışıyorlar.
            Sosyal medyada görebildiğimiz kadarıyla bazı Ülkücü evlatlarımız oldukça hararetliler. Gençliğin verdiği heyecanla sonucu felaket olacak bir senaryoya isteyerek figüran olmaya hazırlar.
            Bu durumdan istifade etmek isteyen mahfiller gençlerin heyecanını Ülkemizdeki Kürt vatandaşlarımıza husumet olarak yöneltmekle kalmayıp, ayrıca Sayın Devlet Bahçeli’ye gün geçtikçe artan bir dozda eleştiri olarak yoğunlaştırıyorlar.
            Neden mi? Çok basit! Sayın Bahçeli bu ülkede bir iç savaş çıksın istemiyor da ondan. Bu nedenle gizliden gizliye onu yıpratmayı bir görev olarak görüyor ve maalesef bu doğrultuda Ülkücü camiada taraftar bulabiliyorlar.
            Onun sorumluluk taşıyan bu tavrını pasiflik olarak niteliyorlar.
            Amacım asla bir parti yahut bir lider yararına konuşmak değil. Ben ülkemin geleceğini iç savaşta görmüyorum. Bu hassasiyeti taşıyan herkesi de yarınlarımız için bir nimet olarak görüyorum. İç savaş nereyi âbâd etti ki bizler medet umalım. İşte Irak, işte Suriye ve daha niceleri! Aksine Türk, Kürt birlikte kardeşçe geleceğin dünyasını inşa etmemiz gerektiğine inanıyorum.
            Birileri aksini savunsa da bizi bir arada tutan harcın çimentosunun İslam olduğunu hiçbir zaman unutmadan... Dikkat edin Türk ve Kürt ulusalcılarının en temel ortak noktalarından birisi de İslam’a bakışlarındaki benzerliktir.
            Batı tarafından zerk edilen ideolojiler adına İslam ile kapışmakta müşterektirler. Çünkü İslam birleştirir İdeolojiler ise ayırır. Türkü ve Kürdü birbirine hasım eder... Ne ile? Saçma sapan beylik sözlerle...
            Anadolu: Bin yıldır bizlere vatan... Koskocaman bir İmparatorluğun çekirdeği... Bu çekirdeğin kıymetini bilmez yazık edersek ortada ne Türk kalır ne de Kürt. Sömürgeci, talancı Batı çubuğunu yakar keyfine tam bakar artık.
            Ülkücü Şehidimize bir daha Allah’tan rahmet diliyorken, sevenlerine de Efendimizin bir hadisini hatırlatmak istiyorum:
            Pehlivan güreşte hasmını değil,kızgınlık anında  öfkesini yenebilendir.