UNUTULMAYA YÜZ TUTANLAR;

Eskiden pul koleksiyonları yapardık. Gelen mektupların, kartpostalların üzerindeki pulları biriktirdik.

Çok gerilere gitmeye gerek yok. Bundan 15-20 yıl öncesinde, mektup ve tebrik kartı yazma alışkanlıklarımız vardı. Aslında alışkanlık değil, o günün şartlarında, zaruriyetti. Diğer haberleşme araçları pek yaygın değildi. Uzak diyarlarla iletişimi,  mektupla kurardık.

“Satırlarıma başlamadan önce, büyüklerin ellerinden, küçüklerin gözlerinden öper, herkese selam ederim” le başlar benzer cümlelerle son bulurdu satırlar.

Titizlikle yazılan mektuplar,  özenle katlanır, güzel zarflara konur, bakkaldan aldığımız pulları yapıştırır, en yakın postaneye verirdik, o günün tabiri ile atardık.

Postaneye atılan mektup, ilin uzaklığına göre 2-3 günde, bazen de 8-10 günde varırdı, gideceğe adrese.

İçine, selamlarımızı, saygılarımızı, sevgilerimizi, bütün duygu ve düşüncelerimizin yanına birde, özenle seçilmiş bir fotoğraf eklerdik. Postacılar kanalı ile de, sevdiklerimize ulaştırırdık.

Hepimizin kıyıda köşede, adres defterleri olurdu, eş dostun adresleri yazılı olurdu buralarda. Önem ve yakınlık derecesine göre sıralanırdı. Ve bu defterler 1-2 yılda bir değiştirilir,  revize edilirdi. Taşınanlar, adres değiştirenlerden dolayı mecbur kalırdık, defter yenilemeye. Özenerek,  bezenerek yazardık, defteri.

Sonra yazılan mektuplarımızın, cevabını beklemeye koyulurduk.Çünkü mektubun sonuna, "acele cevap" diye not düşerdik.  Gözümüz sürekli yolda olurdu. Postacı amcaların yolunu gözlerdik.

Nedense bütün postacı amcalar, pek şirin, pek sevecen olurlardı. Onları çok severdik. Bizi sevdiklerimize kavuştururlardı adeta.

Bayram ve yılbaşı günleri, kartpostallar olurdu. Çiçekli, böcekli, manzaralı, karlı, kartpostallar olurdu. Tüm sevdiklerimize, onların hoşlarına gidecek kartları tahmin etmeye çalışır ve kartları büyük bir titizlilikle tek tek seçerdik.

Başında dakikalarca oyalanır, hangisini kime yollayalım diye düşünürdük. Renkli, renksiz, resimli, güllü, çiçekli kartlardan sonra, sanatçıların kart postalları çıktı.

Herkes kendi yaş aralığına göre, kart postal beğenirdi, hükümet binasının yanından. Sanatçılara özenirdik, Cüneyit Arkın’lar, Tarık Akan’lar, Ekrem Bora’lar, Türkan Şoray’lar, Fatma Girik’ler, renk renk kartpostallar alınır, özenle yazılır gönderilirdi.Simli, simli kartlar, içini açınca içinden kalpler çıkan, kartlar vardı.Yanlış anlaşılmasın diye, kime hangi kartı göndereceğimize tekrar tekrar bakardık.

Uzun yıllar boyu, tebrik kartı alma ve tebrik kartı gönderme zevkini yaşadık.

Sandıklarda, ayakkabı kutularında saklardık, eşten dosttan gelen kartları.

Günler geçti, günden güne gelişen teknoloji, bizim en masum coşkularımızı da elimizden aldı gitti. Mektupların, kartların yerini, SMS’ler, e-mail’ler, aldı. Postacının yerini alan,  soğuk internetle göndermeğe başladık, duygularımızı ve artık “Bak Postacılar” gelmez oldu.

Şimdilerde teknolojinin gelişmesiyle yerini cep telefonu SMS’lerine bırakıp arkasına bile bakmadan gitti.Bazen seçtiğimiz kartın yanlış anlaşılacağından ötürü duyduğumuz endişelerimiz de yok artık.

O şarkılara bile konu olan postacı, artık kredi kartı ekstresi, ödenecek faturalar, soğuk sarı zarflar  dışında hiçbir şey getirmez oldu. Postacılar selam vermez oldu. Postacıları, artık merak etmez olduk.  Postacılar, eskiden olduğu gibi sevinçli haberler getirmez oldu. Artık yollarını gözlemez olduk.

 

“Bak postacı geliyor
Selam veriyor
Herkes ona bakıyor
Merak ediyor

Çok teşekkür ederim
Postacı sana
Pek sevinçli haberler
Getirdin bana

Bu gün yalnız bu kadar
Darılmayınız
Yarın yine gelirim
Hoşçakalınız

Haydi git güle güle
Uğurlar olsun
Ellerin dert görmesin
Kısmetle dolsun”

 

Artık postacı şarkılarını söylemez olduk. Yaşadıkça, hayatımızdan bazı şeyler çıkıp, yerini yeni şeyler almaya başladı.Eskiler daha duygu dolu, yenileri ise, daha yapay, daha soğuk.

Bakalım, bundan 15-20  yıl sonra e-maillerin, sms’lerin yerini,  neler alacak.

Sağlıcakla kalın.