Osmanlı hükümdarları içerisinde en etkisiz, pasif  padişah kim diye sorulacak olsa ; resmi ideolojinin ilkokuldan itibaren verdiği tarih bilinciyle genel çoğunluğumuz Vahdettin diyecektir.

              Oysa; M.Kemal’i  Anadolu’ya görevli olarak göndermesinden başlayarak sunulan diğer tarih anlatımlarını  bir kenara bırakarak ; şu anki Müslüman dünyada yaşanılanlar ışığında bir değerlendirme yaptığımızda ; ortaya çıkan tarihi gerçeklik onun kişiliğini ve devlet-toplum yönetiminde ki duyarlılığını gözler önüne sermektedir.

 

                Libya’ da ki  Kaddafi , Irak ‘ ta ki Saddam , Suriye’ de ki Esed ve benzeri tüm Devletlerde ki iktidar şekillenmesine  baktığımızda; bu ülkelerin liderleri ‘’Ben yoksam gerisi Cehennem mantığıyla hareket etmekle olup , iktidar olma hırslarını tüm toplumun huzuru, yaşamı, güvenliği ,refahının önünde görerek; son karesine kadar toplumuyla savaşarak güçlerini koruma hırsıyla hareket etmektedirler. Bu liderler gibi toplumuna zulmetmemiş ; aksine devletin ve toplumun özgürlüğü ve güvenliği için elinden  gelen çabayı göstermiş olmasına rağmen; Anadolu da oluşan Ankara hükümeti ve İstanbul ‘ da bulunan Osmanlı hükümeti ikiliği açmasının doğuracağı toplumsal bölünme ve iç kargaşasının sonuçlarını öngörebilen Vahdettin; (kendi iktidarıyla sonuçlanma ihtimali yüksek dahi  olsa toplum içi mücadeleyi tercih etmeyerek) 600 yıllık bir iktidar geleneğinden  vazgeçip , sessizce ülkesini terk edip ve zorluklarla dolu kişisel bir yaşamı tercih etmesi ; onun tarihi değerini kavramamız açısından çok önemlidir.

 

                Bu husustan da önemlisi; Emevi   dönemiyle başlayan Müslüman toplumlarda ki saltanatla yönetim oluşturma şekli Vahdettin’in bu haktan vazgeçmesiyle kansız, iç savaşsız bir şekilde sonlanmıştır. Bu büyüklüğü tarihte önemsediğimiz hiçbir hükümdar halife gösterebilmiş değildir.

 

                Kanaatimce; Osmanlı Padişahları içerisinde  en değerli ve öngörülü devlet liderliğinin başında Vahdettin gelmektedir.

 

               1840’lı yıllardan itibaren  Batının modernizm dayatmasıyla; toplum inşasında ulusculuk-kavmiyetçiliğin en temel unsur  kabul edilmesiyle işleyen sürecin 2013’lü yıllarına geldik. Son otuz yılda yoğun şiddetle sarmalanmış fakat kökleri kaymiyetçiliğin devlete ve topluma dayatıldığı 100 yılı geçkin derinliye sahip kürt meselesinde çözüm umutlarının yeşerdiği yeni bir döneme giriyoruz. İnanç temelli toplum tasavvurundan kavmiyet merkezli toplum tasavvuruna geçişin doğurduğu travmalarla , baskılarla , zulümlerle dolu uzun bir yüzyılın arkasından İnşallah bu heyecan verici yeni süreç; kardeşliğin temel alındığı özgür bir toplumun doğuşuna vesile olur. Yeni Anayasa yazılımı da  bu hususta önemli bir kilometre taşıdır.

 

              Kavgasız , kansız , iç savaşsız büyük bir saltanat gücünü toplum yaşamı,huzuru ve güvenliği  için  bırakabilmiş Vahdettin gibi; ulusalcı ideolojik kimlik giydirilmiş devlet içinde, kavmiyetçiliği-ulusalcılığı büyülü bir kült haline getirmiş ve bunun için ayrılıkçı mücadele veren etnik gruplar içinde putları kırma vakti gelmiştir; diye düşünüyorum.

 

               Yeni bir toplum inşasına doğru yelkenlerini açan Anadolu insanı ; ihtiyaç olan rüzgara soluklarıyla sürekli destek sunmalı;                İNŞAALLAHÜTEALA.