Resmi adı “Yakın Şark İşleri Konferansı” olan sulh anlaşması bizde Lozan anlaşması olarak bilinir. Türk Heyeti bütün çabalarına rağmen bu adı değiştirememiştir.

            Konferansın resmi adı oldukça enteresan, değil mi? Yakın Şark İşleri... İsminden bile İngiltere’nin ne denli etkili olduğu hemen anlaşılıyor. ‘Yakın Şark’ tabiri evvela coğrafyamız konumuyla bizce kullanılacak bir tabir değil. Konferansın bir tarafında 1. Dünya savaşının galibi devletler, diğer tarafta ise Türkiye.

            Yunanistan mı? Var olmasına var da, esamisi bile okunmuyor!

            Tarih inşai bir bilimdir. Hatta bilim olduğu dahi tartışmalıdır. Lakin ‘iktidar’ ile ‘tarih’ arasında sıkı bir ilişki vardır. İktidarı elinde tutanlar konumlarının meşruiyetini muhkemleştirmek için geriye doğru yaşanmış olan vakıaları kendilerine göre yorumlarlar.

            Fakat her zaman resmi tarih hükümran olamaz. Zira gerçeklerin ortaya çıkmak gibi kötü bir huyu vardır.

            Bir ülkenin tarihi değerlendirilirken sadece ülke bazında cereyan eden olaylar, tek başına ele alınmamalıdır. Cımbızla ayıklanmışçasına,  çevresinden hatta dünyadan soyutlanarak alınan olaylar,  bize resmin cüzi bir kısmını gösterir, ancak. Fotoğrafın tamamını görmeden yapılan değerlendirmeler ise eksik ve hatalı olacaktır.

            Birde olaylar değerlendirilirken kronolojiye de dikkat edilmelidir. Bağlamından ayrı tek başına alınan olay, bizlere pek fazla bir mana ifade etmeyecektir.

            Bu bakımdan 1. Dünya savaşı neticesinde gelişen olayları sadece Türk- Yunan savaşı bağlamında değerlendirirsek, fotoğrafın tamamına bakmamış oluruz. Hindistan, Arabistan, İngiltere, Almanya ve Rusya da cereyan eden olaylar birlikte ele alınıp mukayeseli olarak mütalaa edildiği zaman hakikate daha fazla ışık tutulmuş olacaktır.

            Bu bağlamda yaşanan olayları kronolojik olarak aşağıdaki gibi sıralamak mümkündür:

            1 Kasım 1922 saltanatın kaldırılması: Burada yaşanan olay sadece bir ailenin saltanatının kaldırılması şeklinde değerlendirilirse son derece eksik olur. E.Zürcher’e göre itilaf delilleri Lozan konferansına hem Ankara ve hem de İstanbul’dan delegeler çağırmak suretiyle saltanatın kaldırılışını zorunlu hale getirmişlerdir. Olayın dünyaya verdiği sembolik bir mesajı vardır. Ankara hükümeti böylece Osmanlı mirasının davacısı olmayacağını net bir şekilde göstermiştir.( A. Osman Eğilmez T. Cumhuriyetine Giriş Sf 83)

            17 Kasım 1922 Sultan Vahdettin’in İngilizler tarafından İstanbul’dan uzaklaştırılması: Refet Paşa’nın bu konu hakkında söyledikleri Münevver Ayaşlı Tarafından “İşittiklerim... Gördüklerim... Bildiklerim” isimli hatıratında geçecektir: “Padişahı İngilizler kaçırırsa Türk Milleti hiçbir gün Vahdettin’in bu hareketini affetmeyecektir. Biz tutar ve yakalarsak, bu sefer millet bizi affetmeyecektir” (Aktaran A. O. Eğilmez. Aynı eser, Sh 82)

            20 Kasım 1922. Lozan Konferansının başlaması.

           04 Şubat 1923 Lozan Konferansının kesilmesi.      

          23 Nisan 1923.  Lozan Konferansının yeniden başlaması.

           24 Temmuz 1923. Lozan(Yakın Şark İşleri) Anlaşmasının delegelerce imzalanması.

           23 Ağustos 1923: Lozan anlaşmasının TBMM’den geçmesi.

           29 Ekim 1923: Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşu.

            03 Mart 1924: Hilafetin kaldırılması

           06 Ağustos 1924: Lozan Anlaşmasının İtilaf devletlerince imzalanması

            02 Ekim 1924: İngiliz İşgal kuvvetlerinin İstanbul’dan ayrılması.

            Uluslar arası bir anlaşma delegelerin imzalaması yanında meclislerden geçmesi ve devlet Başkanlarınca onaylanması şeklinde üç aşama geçirdikten sonra hukuki geçerlilik kazanır.       

            Mustafa Armağan tarafından yeni piyasaya sürülen “Lozan ve Osmanlının Reddedilen Mirası Satılık İmparatorluk” isimli kitabında Lozan’ın İngiltere tarafından onayı için hilafetin kaldırılması kararının beklendiği vurgulanıyor. Kronoloji de zaten bunu doğruluyor; hilafetin ilgasından sonra Yeni Şark İşleri konferansı onaylanmış ve nihayetinde işgalci İngilizler İstanbul’dan ayrılmışlardır.

            Üstelik tek bir kurşun bile sıkılmadan!

            “Neden?” diye sormak, çok mu yersiz kalır, ne dersiniz a dostlar?