Isparta

Cadıl Ağa, Hayranlık Bırakan Bir Başarı Hikayesi

Anlatmakla, yazmakla bitmeyen bir hayat hikayesi. Hayata bakış açısıyla, ilkeli duruşuyla, fikirleri-düşünceleriyle ve eserleriyle hayranlık uyandıran bir başarı öyküsü.

Abone Ol

 Antalya Korkuteli’nden Yörük Sülünün oğlu Mehmet Cadıl,  Namı diğer Cadıl Ağa. Türkiye’nin en renkli kişiliğiyle herkese örnek olabilecek yaşanmış bir gerçek hayat öyküsü.
Babası Yörük Sülünün gözüyle hayırlı bir evlat, torunları ve evlatlarının gözüyle her zaman ve her koşulda üretimden vazgeçmeyerek geleceği kurtarmak için karınca misali çalışan bir beden ve her şeyin merkezinde duran etkili bir ata, Mehmet Cadıl.
Allah vergisi müteşebbis ruhuyla, hayat felsefesiyle, düşünceleri ve fikirleriyle, azim ve kararlılığıyla ortaya çıkardığı eserleriyle, ilkeli-disiplinli ve programlı çalışma hayatıyla örnek kişiliğiyle sağlam bir karakter Cadıl Ağa. 
Yörük kültürüyle yoğrulan, başarıp kazandıktan sonra paylaşırsan büyürsün, cimrilik yaparak kıskanırsan küçülürsün düsturuyla azığını ve katığını ihtiyaç sahipleriyle paylaşabilen Cadıl Ağa. Ağalığı kadar cesaretiyle, mertliğiyle ve kahramanlığıyla dillere destan bir yaşam öyküsü.
Sadakayı cariye niteliğinde yaptığı yardımlar. Eğitim, sağlık ve spor başta olmak üzere birçok alanda yaptığı eserler. Düzenlediği organizasyonlar, sosyal ve kültürel etkinlikler. Cömertliği ve centilmenliğiyle rol model bir şahsiyet.
Küçük yaşlarda Antalya’da toprakta başlayan ve gençlik yıllarında Bucak’ta taşa yazılan başarılarla dolu bir hayat mücadelesi. Esnaflığın temeli 10 yaşında simit satmayla başlıyor. Çocuk yaşlarda ekmeğin peşinde koşması onu ilerleyen yaşlarda daha özgüvenli, azimli yapıyor ve kararlı adımlar atmasını sağlıyor. Hak ve adalet çerçevesinde sağlam temellere dayalı iyi dostluklar ediniyor.  


TBMM Üstün Hizmet Ödülü Sahibi ve aynı zamanda  2008 yılı 647. Edirne Tarihi Kırkpınar Yağlı Güreşleri Ağası Mehmet Cadıl.
32 Yayıncılık Yayın Danışmanı İbrahim Demirayak olarak herkese örnek olabilecek en kariyerli hayat hikayesine sahip olan iş insanı Mehmet Cadıl ile sizler adına röportaj yaptık.
İbrahim Demirayak; Efendim bizleri kabul ettiğiniz için, vakit ayırdığınız için öncelikle sizlere çok teşekkür ediyoruz. İzninizle size Cadıl Ağam diye hitap etmek istiyorum. Yapacağımız röportajın birçok insan üzerinde olumlu etki yapacağını düşünüyoruz. Ve bu doğrultuda ilk sorumuzu soruyoruz. 6 çocuklu bir ailenin tek erkek çocuğu olarak küçük yaşta öksüz kaldınız. Hayatınız boyunca tek erkek evlat olmanın sıkıntısını yaşadınız mı?


6 YAŞINDA ANNNEMİ KAYBETTİM
Mehmet Cadıl; İbrahim bey, öncelikle ben de sizlere çok teşekkür ediyorum. Gençlere hayat tecrübelerimizi ve deneyimlerimizi anlatmak çok önemli. İnşallah kendilerine göre dersler çıkarırlar ve faydalı oluruz düşüncesindeyim.
Evet, sorunuza gelince ben 6 yaşımda çok küçük yaşta annemi kaybettim, öksüz kaldım. Benden sonra da 2 tane daha küçük kız kardeşim vardı. Zaten o yıllarda zor bir hayatımız vardı. Annem de ölünce hayat bizim için daha da zor hale geldi. 
Sonra hayatımıza mecburen üvey anne dahil oldu, her ne kadar bizlere yardımcı olsa da, gerçek annemizin yerini dolduramazdı elbette. Bunu yaşamayanlar bilemez.  7 yaşındayken ilkokula başladım ve 6 senede bitirdim. Derslerim hiç iyi olmadı. İyi notum hiç yoktu, hepsi orta nottu. Hababam sınıfı gibi okulu zorla bitirdim. Tembellikten ziyade hayatın başka mecburiyetleri yüzünden on tane öğretmen değiştirdim. Hepsinden hayata dair bir şey öğrendim. Ödül ve cezayı öğrendim. Ne yaparsan ceza alınır? Ödül nasıl hak edilir? Hepsini öğretmenlerimden öğrendim. Allah mekanlarını cennet eylesin. Buna karşın o yaşlarda bile bedenen çalışmayı çok seviyordum. Kendimi çok güçlü hissediyordum. Askerden gelmiş büyük delikanlıların yaptığı gibi baltayla bir çalı kökünü kazabiliyordum. Yokluk, yoksunluk kafamıza vura vura öğretmişti emeğinle ekmek kazanmayı. 
İŞİNİ SEVECEKSİN, EŞİNİ SEVECEKSİN
İbrahim Demirayak; Cadıl Ağam sizin Allah vergisi bir müteşebbislik ruhunuz var. Ticaret anlayışınızın temelinde bu yatıyor. Bu konuyu biraz açar mısınız? 
Mehmet Cadıl; İbrahim bey, zora beyler borçlu derler. Bu söz çok önemlidir. İnsan mecbur kaldığı zaman, zorda kaldığı zaman her şeyi kendi içinde çözmeye çalışıyor. Benim babam fakir ve 6 kardeşiz. İlkokul 3’üncü sınıfta simit satmaya başladım. Sabah alıyorum 25 simit, öğleden sonra alıyorum 25 simit günde toplam 50 simit satıyorum ve 1 lira kazanıyordum. Ve kazandığım 1 lirayı her gün babama veriyordum. Bu durum 4’üncü ve 5’inci sınıflarda okurken aynı şekilde devam etti. Şu anda bile bahsederken simidin buram-buram kokusu burnuma geliyor. Paramdan 10 kuruş eksilecek diye yemiyordum. Sadece altına dökülen susamları yiyordum. O yıllardaki öğrendiğim tutumluluk ve yaratıcılığım benim temelimi oluşturuyor. Yani temel sağlam, başarım oradan geliyor. Çalışacaksın ve tutumlu olacaksın. Tutmadığın para cebinde durmaz, sevmediğin işle de başarın olmaz. İşini seveceksin, eşini seveceksin. Eşini seversen akşam evinde sıcak çorban olur, işini seversen de cebinde sıcak paran olur.


DÜŞÜNMEDEN YAPTIĞIN HER İŞ SONUNDA KEŞKE GETİRİR
İbrahim Demirayak; Tırnağınızla kazıya-kazıya buraya geldiniz. Herkesin hayal ettiğini siz başardınız. Alaydan yetişerek büyüdünüz. 
Mehmet Cadıl; Küçük yaştan beri, hayat felsefem doğrultusunda keşke dememek için yetişmişim. Benim hayatımda geriye dönüp baktığımda hiç keşke sözü yoktur. Keşke deyip geriye takılıp kalırsan hayat bitmez. Keşke dememek için de ne yapmak lazım?  Sabah fırından simit alacaktın, ama uyudun kaldın. Keşke ya erken kalksaydım demeyeceksin. O simidi alacaksan eğer, elden önce kalkacaksın ve o soğukta bekleyip simidini sıcacık alacaksın. Sonrada sıcacık şekilde satacaksın.  Atalarımız erken kalkan yol alır, erken evlenen döl alır demişler. Bu atasözleri boşuna söylenmemiş. Her birisi tarihin süzgecinden süzülüp günümüze kadar gelmiş. Ne yapacaksan yap, ama herkesten önce yap. Tabi düşünerek yap, bu çok önemli. Düşünmeden yaptığın her iş sonunda keşke getirir. İş hayatında birde ikili münasebetler var. Tatlı dil yılanı deliğinden çıkarır. Ben çıraklığım boyunca hem yevmiye ücretimi aldım hem de bahşişimi aldım. O günlerde bahşiş almak öyle her babayiğidin harcı değildi. Mütevazi ve alçak gönüllü olacaksın. Ve işini de tertemiz yapacaksın. O zaman yaptığın her işin karşılığında bahşişini alabilirsin. Ayrıca müşterinin duasını alırsın. Başkasının samimiyetle, içtenlikle sana yaptığı dua çok önemli. Herkes kendisine soracak. Ben bugün ne yapmalıyım? Ne yaparsam topluma faydalı olabilirim? Bunu kendisine soracak ve ona göre hareket edecek. Toplumdan kazandığını da toplum için harcayacaksın. Zincirleme olacak. 


DOĞRU ZAMANDA DOĞRU KARARLAR VERDİK
İbrahim Demirayak; Cadıl Ağam eğitim ve sağlık başta olmak üzere birçok yardımda bulundunuz. Bu yönde eserleriniz var. Hastane, okul, camiler yaptırdınız. Yardımseverliğinizle tanınıyorsunuz, bu konuda haklı bir şöhretiniz var.  Lütfen tevazu göstermeden biraz bunlardan bahseder misiniz?          
Mehmet Cadıl; İbrahim bey ben ilkokul mezunuyum. İmkansızlıklar yüzünden devamını getiremedim eğitim hayatımın. Ömrümde hiç yeni çantam olmadı, yeni ayakkabım olmadı. İnsanlar geçmişinden ders alacak, örnek alacak. İnsan önce anasına babasına çok iyi bakacak. Onların hayır duasını alacak. Babam bana “Oğlum toprak diye avuçladığın altın olsun” diye dua ederdi. Aldığımız o dualar sayesinde işlerimiz iyi gitti. Para parayı kazanır, koç yiğit bağ beller derler. Çok şükür doğru zamanda doğru kararlar verdik ve para kazandık. Yokluklar içinde, zorluk içinde bir çocukluk yaşadık. Biz okuyamadık. Bu sebeple bir okul yaptık ve yanına beş yıldızlı otel konforunda yurdunu da yaptık. Anadolu’nun ücra köşesinde zeki olup da imkanı olmayan gariban çocuklarımız okumaktan mahrum kalmasın, heba olup gitmesin, okusun diye bir okul yaptık.  Sağlık yatırımına gelince, benim anam 36 yaşında daha çiçeği burnundayken öldü. Başka analar ölmesin diye Bucak’a muhteşem bir devlet hastanesi yaptırdım. Poliklinik, yatan hasta, yoğun bakımına kadar eksiksiz tam teşekküllü hastane yaptırdım. Yoğun bakımı öyle sıradan olmayan bir merkezdi. Ayrıca bunun içine bulaşıcı yoğun bakım diye iki kişilik ayrı bir kabin yaptırdık. O zaman Antalya dahil bu bölgede böyle bulaşıcı yoğun bakım ünitesi yoktu. O yıllarda bir köyümüzden bir bayan bulaşıcı kene hastalığına yakalandı. Kırım Kongo dedikleri hastalığa yakalanmıştı. 6 aya yakın kabinde tedavi edildi. Ve bu kabin sayesinde hastalıktan kurtuldu. Önce Allah’ın izni ve yardımıyla, sonra o kabin ve doktorların yardımıyla o kadın genç yaşta ölmekten kurtuldu. O gün hedef yerini buldu dedim. Ve şu an yaşamakta olduğumuz Covid-19 salgını ve tehlikelerini sanki o günlerde hissetmiş bilinciyle hareket ettiğimizi fark edip tekrar gururlanıyorum.
ÖDÜL BAŞARIYI ARTIRIR
İbrahim Demirayak; Başarı sizin için nasıl bir şey?
Mehmet Cadıl; İnsanların idealleri olması lazım. Biz tabi yokluk içindeyken anamız ölmüş rezil olmuşuz ve okuyamamışız. Biz kendimiz çabaladık, gece gündüz demeden çalıştık. Allah da emeğimizin karşılığını verdi ve zengin olduk. Bizim ödülümüz bu oldu. Ancak ben kendim başarıyı ödüllendiriyorum. Hastanede çalışan tüm doktorları bazı etkinlikler yaparak ödüllendiririm. Performanslarını artırırım. Okuldaki öğrencilerimize ödüller veririm. Türkiye genelinde ilk 100 öğrenci arasına giren başarılı öğrencimize ben sıfır kilometre yeni araba hediye ettim. O zaman çocuğumuz Türkiye 32’incisi olmuştu. Ağlasun İlçesinden bir fırıncının oğluydu. Diğer çocuklarımızı da teşvik etmek için böyle ödül verdim. 90 öğretmenim var, her sene okul açılırken öğretmenlerimizle birlikte tüm hizmet personeli de dahil olmak üzere herkesi ödüllendiririm. 


ÇIRAKLIKTAN GELDİK, FABRİKA SAHİBİ OLDUK      
İbrahim Demirayak; Cadıl Ağam Bucak’a gelişiniz nasıl oldu? 
Mehmet Cadıl; Benim sanayide akü çıraklığım Antalya’da başladı. O yıllarda Antalya’ya tamire gelen kamyonlarda Bucaklılar yazıyordu. Bir gün lakabı Cibi olan Bucaklı Uğurlu Köyünden Tuncay abimizin aküsünü tamir diyordum. Ben akünün bakımını yapmaya çalışırken yanımda sohbet ediyorlardı. Bucak’ta çok kamyon olmasına karşın akü bakım-tamir dükkanının olmadığını, bakım için ta Antalya’ya kadar geldiklerini konuşuyorlardı. O an saniyesinde Bucak’ta dükkan açmak için kararımı verdim. 1963 yılında 16 yaşındayken Bucak’a akü tamir dükkanı açtım. 16 yaşındaki çocuğu şimdi bakkala gönderemiyorsun. Tabi bütün bunlar Babamız Yörük Sülünün bize yaptığı dua sayesinde oldu. O özgüven ve kararlılık o dualar sayesinde oldu. Sebat ettik, kanaatkar olduk ve canla-başla çalıştık. Sonuncunda da para kazandık. Tabi benim ustalığımda çok iyiydi. Tamirini, bakımını yaptığım akülerde müşteriler parasını ödemekle kalmaz, Allah Razı olsun derdi. O yıllarda bile bu işin tamirle, bakımla gitmeyeceğini görebiliyordum. Fabrikalaşma hızlı gelişti. Ancak fabrikalarda üretilen ürünleri atölyelerde de yapmak mümkündü. Biz zaten akü işinin içindeydik. Yılların getirdiği deneyim, birikim ve tecrübemiz vardı. Mademki biz bu işi yapacağız dedik ve bu doğrultuda seri üretime geçmeye kakar verdik. Fabrikada üretilen yedek parçalarını görerek, inceleyerek ve uygulayarak yapılabilirdi. Ve tüm bunların sonucunda 1970 yılında akü imal etmeye kakar verdim. İstanbul’a gittik, sektörün ileri gelenleriyle görüştük, incelemeler yaptık. İşin inceliklerini öğrenebilmek için İstanbul’da uzun süre kaldık, kafa yorduk, mesai harcadık. Sonunda gayretlerimiz, emeklerimiz meyvesini verdi ve Bucak’ta yeni akü üretmeye başladık. Ve kendi markamızı oluşturduk. Tabi o zaman rakiplerimiz çok köklü ve kuvvetli firmalar. İş sadece üretmekle bitmiyor. İşin birde pazarlaması vardı. Onun için pazarlama taktiği gereği üç markayla piyasaya girdik. Mercan, Mecas ve Eren Akü markalarımızla birlikte piyasaya girdik. Her markamızın değişik bir müşteri kitlesi oldu. Yani geriye dönüp baktığımızda Bucak’a kalfa olarak geldik, sonra fabrika sahibi olduk. Tabi bu başarının altında sadece azimli ve kararlı olmak yatmıyor, sebat etme ve kanaatkar olmak da yatıyor. Bu çok önemli. Çok şükür, binlerce şükür, birçok insana iş kapısı olduk. Sofralara aş olduk, evlere rızık götürdük. Bu ulvi duygu bizi hep ayakta tuttu ve hayata sımsıkı bağladı. 
ÖNCE TOROSLARIN AĞASIYDIK, SONRA TÜRKİYE’NİN AĞASI OLDUK
İbrahim Demirayak; Cadıl Ağam herkesin hayranlıkla baktığı, başarılarla dolu bir hayat hikayeniz var. Bu hikayede onur duyduğunuz iki önemli husus var. Birincisi TBMM Üstün Hizmet Ödülü, ikincisi 647. Edirne Tarihi Kırkpınar Yağlı Güreşleri Ağalığı var. Nasıl bir duygu?  Biraz bahseder misiniz? 
Mehmet Cadıl; Ben Korkuteliliyim, ata sporu güreş bizim için çok önemlidir. Babamda çok severdi güreşi. O yıllarda er meydanında kıran kırana güreşler yapılırdı. Coşkulu ve kalabalık seyirci olurdu. Bugünkü gibi ödül yoktu. Güreş bitince seyirciden bahşiş toplanırdı. O zaman ilkokul 4’üncü sınıftayım ve cebimde tamı tamına 10 kuruşum vardı. O 10 kuruşu hiç acımadan pehlivana verdim. Verebilmek, paylaşabilmek bir marifettir.  O gün çocuk yaşta cebimdeki 10 kuruşun tamamını verdim, bugün de aynı şekilde veriyorum. Vermek bir ayrıcalıktır. Hayır, hasenat işlerine para verirken aynen Antalya’nın denizinden alıp dağıtır gibiyim. Burada şunu da anlatmam lazım. Babam Babaeski’de askerliğini yapmıştı. 1976 yılında babamı gezdireyim, askerlik yaptığı yerleri bir daha görsün diye Babaeski’ye getirdim. Babaeski’ye gelmişken Edirne’ye gidelim ve Selimiye Camiinde bir namaz kılalım diyerek Edirne’ye geçtik. Edirne’de bayram havası var. Her yer kalabalık, Türkiye’nin her köşesinden insanlar akın akın gelmiş Edirne’ye. Meğerse tarihi yağlı güreşler varmış. Babam da meraklı, ben de meraklıyım. İyi buraya kadar gelmişken güreşleri de seyredelim dedik. Orada ilk defa babamla birlikte ağalık köşkünü gördük. Babam da oğlum esas ağalığı burada yapacaksın dedi. Edirne’ye gitmeden önce bu anlamda dört yıl güreş ağalığı yaptım. Ancak 1976 yılında babamın söylediği o söz içimde uhde olarak kalmıştı. Babamın o sözü çok şükür 2008 yılında yerine geldi ve ben 647. Edirne Tarihi Kırkpınar Yağlı Güreşleri Ağası oldum. O zaman 250 bin liraya ağa oldum. Federasyona 25 bin lira verdim. Davulcusundan, çığırtkanına bahşiş dağıttım ve bize toplam 300 bin liraya mal oldu. Öyle ağalık sözle, lafla olmuyor, verirsen ağa olursun. O yıl babamın nasihati de yerine gelmiş oldu. Kırkpınar ağalığı o seneye gelinceye kadar Balıkesir’den bu tarafa geçmemişti. Akdeniz’e, Toroslara Kırkpınar ağalığını getirmek de bana nasip oldu.  
SOSYAL SORUMLULUKLARIM VAR
İbrahim Demirayak; Cadıl Ağam siz aynı zamanda bölgemizin en iyi televizyonlarından birisi olan Kanal 15 Televizyonun sahibisiniz. Bir bakıma bizim gibi basın camiasındansınız. 
Mehmet Cadıl; İbrahim bey, televizyon işi sosyal sorumluluk anlayışının bir ürünüdür. Benim ufkum geniş. Ben her zaman dağın arkasını, duvarın arkasını görmek zorundayım. Tabi o zaman birçok sosyal etkinliği yaparken biz ön plana çıktık. Durum böyle olunca Mehmet Ağa sen bu işi yaparsın, televizyonu kurarsın dediler. 90’lı yıllardı. O zaman yerel olarak başladığımız ve 2000’li yıllarda da ulusala geçiş yaptığımız televizyonumuzu kurduk. O yıllarda bu işi yapacaksak en iyi şekilde, hakkını vererek yapalım dedim. Şimdi iyimi yaptık, kötümü yaptık diye geriye dönüp baktığımızda iyi ki yapmışız diyorum. Neden diyecek olursanız, çünkü televizyon tanıtıma çok büyük katkı sağlamış oldu. Evet, Kanal 15 Televizyonu bölgemizin en iyi televizyonlarında birisi. Ben bu işi niye yapıyorum, Burdur’un, Bucak’ın ve bölgemizin tanıtımı için yapıyorum. Televizyon sayesinde Burdur İlini dünyaya tanıttık. Valiliğin, kaymakamlığın, belediyenin ve daha birçok devlet ve özel kurumun yaptığı güzel işler tanıtılıyor. Güzel programlar var. İzleyiciler yurdun her köşesinden, hatta diğer dünya ülkelerinden bile programlara katılıyor. Vatandaş telefonla arayarak canlı yayına bağlanıyor. Derdini, meramını, isteğini söylüyor. Gurbetteki vatandaş televizyonla Burdur hasretini, özlemini gideriyor. Demek ki oralarda da Kanal 15 Televizyonu seyrediliyor. Ben televizyon işini para kazanayım diye yapmıyorum, bir sosyal görev olarak yapıyorum. Bir sorumluluk anlayışıyla yapıyorum. İlkokul mezunuyum ama hayat üniversitesini çok iyi okuduğuma inanıyorum. Bunun bana yüklediği sorumlulukları var benim.
İbrahim Demirayak; Cadıl Ağam izninizle birinci söyleşimizi burada bitirelim. Daha konuşamadığımız birçok konu var. TBMM Üstün Hizmet Ödülü ve mermercilik konularını ilerleyen günlerde konuşuruz inşallah. Değerli vakitlerinizi aldık ve sizleri çok yorduk. Hakkınızı helal edin.
Mehmet Cadıl; İbrahim bey sizin de emeğinize sağlık. Ta Isparta’dan çıkıp buraya geldiniz. Hatırımızı saydınız, sordunuz. Çok sağ olun. Biz de elimizden geldiğince, dilimizin döndüğünce anlatmaya çalıştık. Ben daha önce birçok üniversitede konferanslara katıldım, kariyer günlerinde hayat hikayemizi anlattık. Amacımız gençlere örnek olmak, onlara yol göstermek. Gençlere buradan ana-baba duasının ne kadar kıymetli olduğunu anlatmaya çalıştık. Maalesef günümüzde her şey tüketime dayalı olarak gelişiyor. Bu kapsamda savurganlığın iyi olmadığını anlattık. Kazandıklarımızı biriktirmeyi, tutumlu olma duygusunu ve üzerine koyarak çoğaltma alışkanlığını anlatmaya çalıştık. Umarım faydalı olmuşuzdur. Dediğiniz gibi röportajımızın ikinci bölümünde diğer önemli konuları anlatırız inşallah. Son olarak şunu söylemek istiyorum, malum virüs salgını var. Yaşadığımız bu zorlu günlerde herkesin sağlığına çok iyi dikkat etmesi çok önemli. Bu doğrultuda herkese önce sağlık, sonra kolaylıklar diliyorum. Tekrar çok teşekkür ederim

İbrahim Demirayak
Araştırmacı-Gazeteci Yazar