- Engin merhaba… En çiçeklisinden avuç içlerimden sana da 'Merhaba!' - Çiçekli bir başlangıç oldu. Bu her zaman ilk sorum ve yanıtları için heyecanlandığımı söylemeliyim. Engin Dal, -hatta sen kendini Seslenen Adam olarak tanıtıyorsun- kimdir? Ulaşılanın dışarıda duyguları ve kalemiyle ve hatta senin için sesiyle demeliyim, kendi gözünden kendini nasıl anlatır? Bütün yerküreyi, bütün insanları içime topladığım kiminin dahili kiminin harici olduğu dünyamda, sürdürmeye değil yaşamaya çalışan kelimelerin, şiirin ve sesimin geyşasıyım. Sıfır yaşıma mektuplar yazarak, çocukluğumun cebindekilere halen sahip çıkmaya çalışıyorum. 39 dünya yaşıma, radyo programcılığı, seslendirmenlik, beyaz yaka, sunuculuk ve yazarlık ekledim. Hayata aleyhinde öğrenci konumumu muhafaza etmeye devam ediyorum ve kulağıma toprak kaçana dek böyle devam eder sanırım. Ne yaşıyorsam hakkını bırakmak içgüdüsüyle ortaya koymaya çalışıyorum adilane! Ve zamanı bir çöl kaç kum saati ederinde değerli kılarak manalı hale getirmeye çabalıyorum. Kalbimin ekmeğinde, kalbime akıcı mucizelerin sırrını çözen biriyim diyelim :) - Peki ya Seslenen Adam? İsmiyle müsemma olmaya çalışan. Çağırmak! Duyabilene, hülasa yürek gözü açık olana, çiçeğin soluma sesi, karanlığın sesi, inancın adım sesi, rengin sesi, taşların sesi, esaretten kurtulan bir kuşun sesi, satırların sesli ABC’si gerçekten Seslenen Adam. Ve nasıl ama gökyüzü kuş seslerinden bıkmaz, ormanlar su seslerinden usanmaz, ben de seslenmeye devam edeceğim… - Yazmaya ne süre ve nasıl başlamıştın? 1997 yılında radyo programcılığına başladığımda edebiyata olan ilgim beraberinde gelmişti. Şiirlere bir şekilde bulanıyor insan ve ufak küçük yazmaya başlıyorsun. Merak, alaka, araştırma zihnimizde bir görsel us oluşturuyor; fikir kartı gibi. Yıllar içinde birikim nükleer enerjiye yol açıyor. Ete kemiğe bürünmesi kanaati 2019 başındaydı ve sonraki faz kitap çıkışı. - Bir yazma rutinin var mı? Bedenlerimizden önce ruha inanan herkesin kağıt kalem ilişkisi defalarca var. Rutinden ziyade doğaçlama gelişiyor bende. İnsan, kendi yaşamının sanığı, tanığı, hatta tutanakçısıdır. - Şimdilerde normalleşme sürecinde olsak da, umulan güç bir süreçten geçiyoruz. Pandemi süreci senin için nasıl geçti/geçiyor? Banyo taburesine oturmadan önce su döken nesiliz biz :) Bu minvalde iki hayat olduğunu düşünüyorum. Yaşamak ve hayatı sürdürmek. Yaşamaya çalıştığım düşünülürse ‘tek başınalığı’ bol bol yaşadığım bu süreçte, hiç bu dek verimli geçen bir süre dilimi hatırlamıyorum. Zamana bir iplik yumağı, balığın pulları gibi baktığım için sanırım. - Bu süreç yazarlığınızı/üretkenliğini besledi mi, yahut şöyle bir durmak isteyenlerden mi oldun? Farkındalıklar, değişim, tamamlanma, tanıma, buluş vs. yani zamanı faal göstermek. Kendimizi keşfetmek tek başınalığımızın kürü çünkü. Ruh, beden, us üçlemesini revize ettiğim, şekillendirdiğim, olgunlaştırdığım kocaman bir işlem! Ayağa kalkmalı, süre doğrultusunda adımlamalı, çiçeğe bakmalı, belirsizi duymalı, var olmanın ardına kadar koşmalı...
Engin Dal ile şiir ve seslendirme üstüne konuştuk
- Engin merhaba… En çiçeklisinden avuç içlerimden sana da 'Merhaba!' - Çiçekli bir başlangıç oldu. Bu her zaman ilk sorum ve yanıtları için heyecanlandığımı söylemeliyim. Engin Dal, -hatta sen kendini Seslenen Adam olarak tanıtıyorsun- kimdir? Ulaşılanın dışarıda duyguları ve kalemiyle ve hatta senin için sesiyle demeliyim, kendi gözünden kendini nasıl anlatır? Bütün yerküreyi, bütün insanları içime topladığım kiminin dahili kiminin harici olduğu dünyamda, sürdürmeye değil yaşamaya çalışan kelimelerin, şiirin ve sesimin geyşasıyım. Sıfır yaşıma mektuplar yazarak, çocukluğumun cebindekilere halen sahip çıkmaya çalışıyorum. 39 dünya yaşıma, radyo programcılığı, seslendirmenlik, beyaz yaka, sunuculuk ve yazarlık ekledim. Hayata aleyhinde öğrenci konumumu muhafaza etmeye devam ediyorum ve kulağıma toprak kaçana dek böyle devam eder sanırım. Ne yaşıyorsam hakkını bırakmak içgüdüsüyle ortaya koymaya çalışıyorum adilane! Ve zamanı bir çöl kaç kum saati ederinde değerli kılarak manalı hale getirmeye çabalıyorum. Kalbimin ekmeğinde, kalbime akıcı mucizelerin sırrını çözen biriyim diyelim :) - Peki ya Seslenen Adam? İsmiyle müsemma olmaya çalışan. Çağırmak! Duyabilene, hülasa yürek gözü açık olana, çiçeğin soluma sesi, karanlığın sesi, inancın adım sesi, rengin sesi, taşların sesi, esaretten kurtulan bir kuşun sesi, satırların sesli ABC’si gerçekten Seslenen Adam. Ve nasıl ama gökyüzü kuş seslerinden bıkmaz, ormanlar su seslerinden usanmaz, ben de seslenmeye devam edeceğim… - Yazmaya ne süre ve nasıl başlamıştın? 1997 yılında radyo programcılığına başladığımda edebiyata olan ilgim beraberinde gelmişti. Şiirlere bir şekilde bulanıyor insan ve ufak küçük yazmaya başlıyorsun. Merak, alaka, araştırma zihnimizde bir görsel us oluşturuyor; fikir kartı gibi. Yıllar içinde birikim nükleer enerjiye yol açıyor. Ete kemiğe bürünmesi kanaati 2019 başındaydı ve sonraki faz kitap çıkışı. - Bir yazma rutinin var mı? Bedenlerimizden önce ruha inanan herkesin kağıt kalem ilişkisi defalarca var. Rutinden ziyade doğaçlama gelişiyor bende. İnsan, kendi yaşamının sanığı, tanığı, hatta tutanakçısıdır. - Şimdilerde normalleşme sürecinde olsak da, umulan güç bir süreçten geçiyoruz. Pandemi süreci senin için nasıl geçti/geçiyor? Banyo taburesine oturmadan önce su döken nesiliz biz :) Bu minvalde iki hayat olduğunu düşünüyorum. Yaşamak ve hayatı sürdürmek. Yaşamaya çalıştığım düşünülürse ‘tek başınalığı’ bol bol yaşadığım bu süreçte, hiç bu dek verimli geçen bir süre dilimi hatırlamıyorum. Zamana bir iplik yumağı, balığın pulları gibi baktığım için sanırım. - Bu süreç yazarlığınızı/üretkenliğini besledi mi, yahut şöyle bir durmak isteyenlerden mi oldun? Farkındalıklar, değişim, tamamlanma, tanıma, buluş vs. yani zamanı faal göstermek. Kendimizi keşfetmek tek başınalığımızın kürü çünkü. Ruh, beden, us üçlemesini revize ettiğim, şekillendirdiğim, olgunlaştırdığım kocaman bir işlem! Ayağa kalkmalı, süre doğrultusunda adımlamalı, çiçeğe bakmalı, belirsizi duymalı, var olmanın ardına kadar koşmalı...
Bunlar da ilginizi çekebilir