GÜNCEL

Van: Bir şehrin gerçeğiyle yüzleşmek...

Abone Ol

Haber Analiz - Kemal Öztürk - Van?da 23 Ekim 2011?de meydana gelen ve daha çok Erciş?te yıkıma neden olan 7.2 şiddetindeki depremden sonra Türkiye?nin afete gösterdiği refleksin birçok yönü tartışıldı. Arama kurtarma, barınma, sağlık, gıda temini ve benzeri reflekslerin kimi başarılı görüldü, kimi de başarısız denilerek eleştirildi.

Bu tartışmaların hararetle sürdüğü günlerde, 9 Kasım?da 5.6 şiddetinde bir deprem daha oldu ve bu kez Van şehir merkezi etkilendi.

İkinci deprem tartışmalarının ?merkez üssü? ise Bayram Otel?de yaşanan dramatik ölümler ve bunun neden olduğu ?hasar tespit? kargaşasıydı.

Hükümet, muhalefet, basın ve akademi dünyasını içine alan bu hararetli tartışmalar, Bayram Otel?deki basın mensupları da dahil toplam 39 cenazeyle daha da alevlendi.



-İletişim yönetimindeki büyük hatalar-



Tartışmalar sürüp giderken, Van Valisi Münir Karaloğlu Anadolu Ajansı?na sürpriz bir açıklama yaparak, gereksiz hasar tespit tartışmalarını bir kenara bırakıp bir şehrin çöküşüne dikkati çekti.

Karaloğlu, valisi olduğu şehrin derinden ve sessizce çökmeye devam ettiğini ve kışla birlikte durumun daha da vahimleştiğini acı bir feryat olarak kamuoyuna duyurdu.

İletişim yönetimindeki hatalar ve yanlışlıklar, bir şehrin aslında derinden sarsıldığını ve yıkımın kimsenin tahmin edemediği boyutta olduğu gerçeğini perdeledi.

Tüm dikkatler Bayram Otel?deki tartışmalara çevrilince 5.6 şiddetindeki depremin aslında 7.2?lik depremden beş kat daha fazla yıkıma neden olduğu anlatılamadı.



-Ayakta kalan sadece iki kamu binası-



Van?da okullar ve hastaneler de dahil yüzlerce kamu binasının ikinci depremde aniden kullanılamaz hale geldiği ve tüm şehirde sadece iki kamu binasının ayakta kaldığı ancak beş gün sonra Vali Karaloğlu?nun açıklamasıyla anlaşılabildi.

Kamuoyunda, mantık olarak 5.6 rakamı, 7.2 den küçük olduğu için depremin yıkım etkisinin de küçük olacağı düşünüldü. Kamu görevlileri de dahil hiçbir uzman ya da yetkili bunun tersini yeterince anlatmadı, doğrusunu ifade edemedi. Van Valisi Karaloğlu, AA?ya verdiği demeçte bunun kendi eksiklikleri olduğunu cesaretle söylerken, bir iletişim politikasının olmadığını da gün yüzüne çıkardı.



-Kriz iletişimini kim yönetti?-



Barınma ya da arama kurtarma çalışmaları gibi depremin iletişim çalışmalarını da yöneten bir ekip ya da merkez var mıydı? Buna ?hayır? demek gerekiyor. Van ya da Ankara kriz yönetim binalarında basın merkezlerinin olması, kriz iletişiminin de bu merkezden yönetildiği anlamına gelmiyor.

İnsan psikolojisini ve yardım organizasyonlarını doğrudan etkileyen, hatta politik tartışmalara neden olan kriz iletişim yönetimine odaklanan kimse olmadı. Bu iletişim hatasının sonuçları ise Van?ı etkiledi.

Büyük duyarlılıkla devam eden yardımlar, ikinci depremdeki yıkım ve şiddetin yeterince anlatılmaması üzerine azaldı ve neredeyse durma noktasına geldi. Kış bastırırken barınma, ısınma ve gıda sorunu arttı, gelen yardımlar ters orantılı olarak azaldı.

Yıkımın şiddeti yeterince anlatılmayınca herkesin evlerinde kalmaya devam ettiği sanıldı. Oysa şehrin tamamı çadırlarda yaşıyor ve hala da çadır ihtiyacı olan yerler var. Ancak kamuoyunda barınma için başlatılan yardım kampanyalarına ilgi azalması yaşanıyor.

Yardım kampanyaları arasında kullanılmış eşya ve giyecekler neredeyse hiç kullanılamadı. Kullanılmış eşya gönderilmemesi gerektiği ve yardım paketlerinin nasıl hazırlanacağı yeterince anlatılamadı.



-Her şeyi eleştirmek ve övmek-



Terör örgütü ve destekçileri her aksaklığı devlete ve hükümete mal etmek ve siyasi rant sağlamak için dedikodu gazetesi de dahil tüm medya mecralarını kullanırken, buna karşı önlemler alınmadı. Yine de Van halkı tüm aksaklıkları büyük bir olgunluk ve tevekkülle karşıladı, terör örgütünün tuzağına düşmedi.

İletişim alanında öylesine başarısız olundu ki hükümet ya da devlet organları haklı oldukları konular da bile suçlu konuma düştüler.

Basın, Bayram Otel önüne saplanıp kaldığı için diğer konuları yeterince irdelemedi. Her şeyi eleştirmek ya da her şeyi tozpembe göstermek arasında süren gereksiz kavgada, yapıcı eleştiri ve eksikliklere dikkati çeken insanlara çok az kulak verildi.

Yıkıcı ve haksız eleştiriler büyük özveri gösteren kamu ve özel sektör çalışanlarının moralini bozdu. Onları yüreklendiren ve takdir eden çok az kişi oldu.



-Van?ın gerçeği ile yüzleşmek-



Tüm bu toz duman tartışmalar, kar yağışıyla beraber anlamsızlaştı ve tek bir gerçek ortaya çıktı: Vanlı kardeşlerimiz -15 derece soğukta, çadırda yaşamak zorundalar şimdi. Bu, sıradan bir cümle değildir. İnsanın yüzünde kısmi felce yol açabilecek şiddette, suyun, ekmeğin, yemeğin donduğu bir soğuktur bu.

Çadır denen bez parçası içinde, çocuklarınız, yaşlılarınız ve hastalarınızla birlikte duş alamadan, yeterince beslenemeden, sarsıntıların korkusuyla -15 derece soğukta yaşamak? Van?ın gerçeği budur. Hataların suçlusunu aramak, birilerini suçlu ilan etmek bu gerçeği değiştirmez.

Yapılacak ilk şey hızla yeniden yardım kampanyaları düzenlemek ve bu kez bilinçle yardım paketleri hazırlamaktır: Barınma, ısınma ve beslenme.