Ispartalı Ermenilerden olan Keramet Bey,  Amerika’da yaşamaktadır ve Kaliforniya’ya geçici seyahat eder. Ispartalı dedelerinden  kalma Isparta’dan getirdikleri bir Isparta halısı vardır, giderken satmaya kıyamaz ve Newyork’taki dostu olan yine Ispartalı Ekrem Bey’e bu halıyı emanet eder. 

Ekrem Bey ailevi sebeplerden dolayı Newyork’tan ayrılmak zorunda kalır ve Kaliforniya’da olan dostu Keramet Bey’in halısını ne yapacağını Keramet Bey’e telgraf ile sorar. 

Keramet Bey’in Kaliforniya’da işleri oldukça iyidir, halıyı bile unutmuştur. Ekrem Bey’in durumu gideceği üzerine  dostuna halıyı satmasını ve parasını da banka yoluyla kendisine göndermesini rica eder.

 Ispartalı Ekrem Bey halıyı satışa çıkarır ve umulmadık bir rakamı yine bir Ermeni tüccar verir. Tam bin beşyüz dolar vermişler ve halı satılmıştır. Ekrem Bey durumu Kaliforniya’daki Keramet Bey’e bildirir. Keramet Bey de, sattığı bedelin Ekrem Bey’in talihi olduğu ve bu sebeple paranın yarısını kendisine hediye ettiğini bildirir. Ekrem Bey buna istinaden 750 doları Amerika’ya Keramettin Bey’e  şükranla gönderir.

Ekrem Bey bu durumu tesadüfü bir Amerikan gazeteciye anlatır.  Aradan üç – dört gün sonra gazetenin birinde bir haber okur:
“Halıcık alemi yepyeni bir desen kazandı. Bir Türk talebesinin sattığı 3 metre uzunluğunda, 1.25 cm eninde bir Isparta halısı SW CARPET antika halı ve seccadeler müessesesinde beş bin dolara satıldı.”
Yine başka bir gazetede;

“Elden ele geçen meşhur üç renkli Isparta halısı eğer bir Amerikan halı fabrikasının eline düşeydi, bu tezgahlarda milyonlarca dolar kazanmak mümkündü. Zira halıcılık aleminde şimdiye kadar sarı, kırmızı ve mavi renklerin toplu halde ve muhtelif çiçekler üzerinde bu derece imtizaç ettiği görülmemiştir. Bu halıyı dokuyan ve yaratan Türk sanatkarının umarım ki Isparta’da bir heykeli yapılmış olsun.”
Hoş tabi, günümüzde bırakın heykeli, Isparta’nın değerlerini bile unuttuk.

İşte böyle bir markaydı Isparta. Ün Dergisinde geçen gerçek bir olaydır bu anlattığım. Bu marka bugün elimizden kaydı. Çünkü biz Isparta’ya sahip çıkamadık. Halıya, güle sahip çıkamadık. Çünkü magazinsel ve gündem gerektiren aksiyonlara odaklı yaşadık ve yönetildik.

Isparta’nın 90’lı yıllarında bugün “Cafeler Caddesi” diye adlandırdığımız yerde halı mağazalarımız, arastalarımız vardı. 
Halıcı Hüsnü Efendi’nin köylerde mahallelerde, “çayır çimen geze geze”, “iki büyük nimetim var,” türküleriyle, Fatma Girik Kadir İnanır filmlerinin yorumlarıyla, Talıseslerin, Ferdi Tayfurların sözleriyle, Yörük kadınlarının mânileriyle dokuttuğu Isparta halılarıydı onlar.
Dokuyan analar kızlar eve teypleri, esbapları, davul fırınlarının taksitlerini ödediler. Ispartalı müşterek çalışır, erkekleri de kirkit vurdu, sırtlandıkları gibi halı sarayında tüccarlara sattılar, ekmek paralarını çıkardılar.

Isparta halısının güzelliğini modelinden mi sanırdınız?

Isparta halısının her ilmeğinde helal yorgunluk olurdu. Her kirkit vuruşunda kolları ağrıyan anaların besmelesi olurdu. Tezgahtan kalktıklarında uyuşan dizlerinin emekleri güzelleştirirdi.
Şu halıyı çıkardık mı şunu alıcaz, şuraya borcumuzu vericez, bubam satacak, gelin olucaz, gelin alıcaz hayalleri vardı bizim halılarımızda.
Kolay mıydı? Değildi elbet. Gözleri görmeyen ihtiyarlarımızla dokundu bu halılar.

Cafeler Caddesi demiştik, sonra?

Sonra üniversitemiz geldi ve biz Ispartalılar kapitalizmi dört gözle bekliyor muşuz gibi halı mağazalarını hemen sattık, boşalttık, bistrolara,  MC cafelere, Playstationlara kiraya verdik. Isparta’nın en merkezi halı bölgesini bir kural, karar alınmaksızın halıdan temizledik.

Çünkü iyi para veriyorlardı, çünkü arz talep olayı vardı. Sonuçta ticaretti canım ne olacak, para lazımdı.

Evet, şehrin göz bebeği bugün cafeler caddesi oldu. O kavgaların olduğu, her türlü dolabın döndüğü haberlerini aldığımız mekanlar işte. Daha durun, yenilerini de ekliyoruz buna, Iyaş civarımız da yeni kafeler bölgemiz artık. Bu cafeler bölgelerimizin Isparta’nın kültürüne, gelişimine, değerlerine ne kadar katkısı vardır bilmem. Ama halımızın Dünya’ya değer bir kültürel ve ekonomik katkısı var idi.

Halı sarayımız vardı, artık adı var, göçmediği sürece. 
Evet adı var, ancak şunu bilelim ki Isparta’da artık halı yok bitti, yani the end, son, game over artık nasıl anlatılırsa. 

Tek bir sevdamız var o da Isparta. Sözde değil özde sahip çıkılması adına, Ispartalılara sesleniyorum.

ISPARTAYI KAYBEDİYORUZ, KAYBETMEYELİM, KÜLTÜRÜMÜZE SAHİP ÇIKALIM!

Bim İndirim Günleri Yarın Başlıyor Bim İndirim Günleri Yarın Başlıyor

Isparta’nın tarihi, değerleri tek tek kayboluyor ve ben tekrar sesleniyorum.
Yarın torunlarımıza bırakabileceğimiz bir Isparta kalmayacak.
Gül, halı, gölcük, Hafız İbrahimler, Aşık Seyraniler, Böcüzadeler unutulacak. 

Isparta MODERN ASİMİLASYON geçiriyor, gelin buna dur diyelim.
Bekir Manav (2019 da yazmışım, biraz ilave ettim. Zira 3 yılda değişen olmamış.)