MHP Isparta Milletvekili Nevzat Korkmaz; “GÜL DÖKTÜM YOLLARINA”

Cumhurbaşkanı Gül'ün görev süresinin netleşeceği “Cumhurbaşkanı Seçimi Kanun Tasarısı” 'nın TBMM Genel Kurulundaki görüşmeleri esnasında ilginç diyaloglar yaşandı;

Tasarı üzerine söz alan MHP Isparta Milletvekili Nevzat Korkmaz tasarının asıl amacının anlaşılabilmesi için Megastar Tarkan’ın şarkısını dile getirdi;

Bu düzenlemenin kısaca anlamı şudur; Sayın Başbakan Köşk'e çıkmaya karar vermiştir. Ancak sizin tabirinizle Çankaya'daki '11 no'lu Cumhurbaşkanı'nın' engel olmaması gerekmektedir. Pop müzik şarkıcısı Tarkan'ın bir şarkısı var 'gül döktüm yollarına' diyor. Bu kış şartlarında Erdoğan'ın ayaklarına diken batmasın diye gülün yaprakları koparılıp yollara dökülüyor. Sayın Gül'ün aday olamaması üzerine kurgulanmış bu şahsi düzenlemenin hayırlı olmasını diliyoruz.'' Diyen Korkmaz’ın konuşmasının tam metni şöyle idi;

Sayın Başkan,

Değerli Milletvekilleri!...

2. Bölüm üzerine şahsım ve MHP grubunun görüşlerini açıklamak üzere huzurlarınızdayım.

Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Değerli Milletvekilleri!...

Biliyorsunuz bu tasarı, 23. Dönemde de gündeme geldi. “Yenilik yapıyoruz, Cumhurbaşkanını artık halka seçtiriyoruz” sözleri ile müzakerelere başlandı.

Müzakereler ilerledikçe bu işin bu kadar kolay olmadığı, parlamenter sistemin özü ile bağdaşmadığı ortaya çıktı.

Biliyorsunuz Anayasanın 105. Maddesine göre Cumhurbaşkanının resen yaptığı işlemler aleyhine Anayasa mahkemesine ve yargı mercilerine başvurulamaz. Tek başına yaptığı işlemler haricindeki bütün kararlar Başbakan ve ilgili bakanlarca imzalanır. Bu kararlardan da yargı önünde Başbakan ve ilgili bakan sorumludur.

Anayasal sistemimizde Cumhurbaşkanı, parlamenter sistemlerde rastlanılmayacak kadar önemli görev ve yetkilere sahiptir. Anayasal sistemimizde bu denli yetkileri olan Cumhurbaşkanının hükümet ile arasında bugüne kadar sistemi sarsan bir uyumsuzluğu ortaya çıkmamışsa bunun sebebi, hükümetin siyasi gücünü temin eden halkın oyları ile seçilmiş olmasıdır. Zaman zaman yaşanan tartışmalar, hükümetin halkın oyu ile göreve getirildiğini hatırlatması ile son bulmuştur.

 

Başından beri yarınlarda yaşanılacak sıkıntıyı AKP ‘ye hatırlatıyoruz. Bıkmadan, usanmadan bugünde aynı şeyi söylüyoruz. Cumhurbaşkanı’nın halk tarafından seçiliyor olması hükümetin, meşru otoritesini Cumhurbaşkanı karşısında zayıflatacaktır.

İki türlü yapılacak bir seçimde kuvvetle muhtemeldir ki, Cumhurbaşkanı, hükümet eden partiden daha fazla oy alacaktır.

 

Dün Sayın Özal-Sayın Akbulut, Sayın Demirel-Sayın Çiller arasında hatta Sayın Gül-Sayın Erdoğan arasında yaşanan uyumsuzluklar emin olun yarın çok daha şiddetli yaşanacaktır. Aynı siyasi çizgiden gelseler bile, fiilen iki başlı bir yürütme ortaya çıkacaktır ve bu da sistem krizine sebep olacaktır. Bunun adına artık ne parlamenter sistem nede başkanlık sistemi diyebiliriz. Olsa olsa, artık, dünyada örneği olmayan, ucube bir Cumhurbaşkanlığı sisteminden bahsedebiliriz.

Parlamenter sistemimizde, hatta hiçbir ülkenin siyasal sistemde böyle bir çift başlılık düşünülmediği için bu karmaşayı ortadan kaldıracak mekanizmalarda öngörülmemiştir.

Bu Anayasal sapma ülkemizde rejim ve sistem kavgasına yol açabilecek, ülkemiz birliğine zarar verecek “Hükümetçiler” ve “Cumhurbaşkanı Taraftarları” gibi kutuplaşmaları ortaya çıkaracaktır.

Bu gerginlik yönetim ve insan ilişkileri alanında başka sonuçlarda ortaya çıkaracaktır. Bürokraside ve yargıda hatta kamu kurum niteliğindeki mesleki kuruluşlarında, seçim sonrasında, birtakım hesaplaşmalar, tasfiyeler yada vicdani olmayan terfi ve taltiflere geçit verecektir.

 Görüyoruz ki, değerli AKP milletvekilleri, kafanızdan 367 meselesini bir türlü atamadınız. Nasıl bir karabasan görmüş iseniz, bu müzakerede her konuda dönüp dolaşıp 367 meselesine geliyorsunuz. Orada takıldınız, kaldınız.

Bu da tasarının tepkisel bir tasarı olduğu sözümüzü haklı çıkarıyor. Artık bu travmaya atlatın, sağduyu ve aklıselime yol verin.

 Hukukta, tepkisel düşüncelere işlerlik kazandırmak doğru değildir. Çünkü etki-tepkiye, tepkide yeni tepkilere yol açacaktır. Siyasetin temel fonksiyonu ORTAK AKLI harekete geçirmek olmalıdır. Yapılması gereken basit, söylediğimiz riskleri ortadan kaldırmak için…

 Ya Cumhurbaşkanının seçim yönteminde eski hale geri dönülmeli, Ya da, Anayasanın 104. Maddesindeki Cumhurbaşkanının görev ve yetkilerinde Parlamenter sistemin özüne uygun sınırlandırmalara gidilmelidir. Cumhurbaşkanı, sorumsuz olduğu için, yetkisiz olmalıdır. Çözüm budur…

 AKP bu büyük sorunu görüp tedbir almak yerine ülkemizin tek meselesi sanki Cumhurbaşkanının görev süresi imiş gibi, basite indirgeme, ufuktaki rejim tehlikesini perdeleme gibi bir yol izliyor.

 

Değerli Milletvekilleri!...

Tasarı görüşülmeye başladığı andan itibaren birçok konuşmacıda bahsetti. Anayasalar ancak Anayasa değişikliğini içeren kanun teklifi ile yapılır. Anayasaların koyduğu genel çerçeveye istisna teşkil eden düzenlemelerde öyle… Aksi takdirde Anayasamızın son bölümünde yer alan geçici hükümlere ne gerek vardı. Anayasa çıktıktan sonra bir kanunla intikal hükümleri getirerek yapabilirdiniz. Bunun, birazcık, Anayasa Hukuku bilgisi olanlarca tartışılması bile abesle iştigal… Hele hele bir Anayasa Hukuku Profesörünün bu işin peşine düşmesi etrafını iknaya yeltenmesi artık siyaset değil, kusura bakmayın sermayeden yemedir. Ona da eziyettir, acizane tabirle…

 Anayasa değişiklikleri için hükümet bir tasarı hazırlayamaz. Milletvekilleri üye tam sayısının 1/3’ü ile teklif getirebilir. (M.175)

Bu nitelikteki tekliflerin genel kurulda görüşülme usulleri de farklıdır. Anayasanın genel hükümlerine istisna getiren bir düzenlemeyi hükümet tasarısı ile yapmak, Anayasayı ve kanunları arkadan dolaşmak değil de nedir? Anayasaları bir Anayasa değişikliği ile değiştirirken, Anayasanın Cumhurbaşkanının görev süresi ve kaç dönem seçilebileceğini düzenleyen ve genel çerçevesini çizen bir hükmü “Ama şunlar için uygulanmaz” diyerek, nasıl bir Kanun Tasarısı ile değişikliğe uğratmaya kalkıyorsunuz.

Bu açıkça Anayasaya aykırı bir kanun çıkarmaya yeltenmektir. Sayın Bozdağ Komisyon görüşmelerinde “Bunu Yapabiliriz. Anayasada Bir Boşluk Varsa Bunu Kanunla Düzenleyebiliriz” dedi.Bu bir hukukçu görüşü olamaz, olsa olsa hukuku siyasetin ve çoğunluğun emrine sokan bir dayatmacı zihniyetin ifadesi olabilir ve bunu yapmayı kendisine hak gören bu zihniyet daha başka neleri yapmaz, hangi demokratik-hukuk devletinin kabullerini çiğnemez, varın siz düşünün!... Hukuk Fakülteleri 1. Sınıfında “işlemlerin paralelliği” ilkesi tüm öğrencilere öğretilir. Bunu bilmeden de kamu hukukuna başlatmazlar, adamı.

 

“Efendim, burada bir belirsizlik vardı. Düzeltiyoruz” diyorlar, iyide bu belirsizlik akşamdan sabaha oluşmadı ki! Yıllardır vardı, 2007’den beri…

Düzeltmek için niye bugünü beklediniz? Cumhurbaşkanı, Türkiye Cumhuriyetinin Cumhurbaşkanı… Neden parti grupları ile bir mutabakat arayışı içinde olmadınız!... Hayır! O zaman bu tartışmalara başlamak Çankaya ile Hükümet arasında tartışma ve pazarlıkların yaşanmasına sebep olacaktı. O yüzden sesinizi çıkarmayarak toplumu uyuttunuz, son dakikaya kadar beklediniz… Sayın Cumhurbaşkanı “Artık görev süremi belirleyin” diye haber göndermek zorunda kaldı. Tekraren belirtiyorum ki, bu yaptığınız, hukuku ve en tepesindeki Anayasayı, parti içi politikanızın emrine sokmaktır. Koca koca hukukçularınızı da “Ben kirlettim, artık temizleyiverin, gari “ demekten başka bir şey değildir.

 

Sizlerle paylaşmak istediğim ve sanıyorum sizlerinde dikkatini çeken bir husus var. Hem milletin bu hususu görmesi, hem de kayıtlara geçmesi için dillendirmek istedim. AKP hükümetlerinde Başbakanlık, Başbakan yardımcılığı, Dış işleri Bakanlığı yapmış ve bu gün de TC’nin Cumhurbaşkanlığı makamında bulunan Sayın Abdullah GÜL, başta Başbakan olmak üzere AKP sözcülerince yapılan konuşmalarda, “Abdullah Bey kardeşimiz” seslenişi ile başladı. Sonra bu hitap “Sayın Cumhurbaşkanımız”, “Sayın Cumhurbaşkanı” ya çevrildi. Sonra “Cumhurbaşkanı” oldu ve en sonunda da “11 nolu Cumhurbaşkanı”ndan bahseder oldular. Allah hiç kimseyi bugününden daha geriye düşürmesin… Galiba “vefa ” İstanbul’da bir semt imiş, birileri için…

 

Bütün masum pozlarınızı yüzünüze takıp ta “Efendim Anayasa 7 Yıl Diyordu, 11 Nolu Cumhurbaşkanı Seçildiğinde!... Nasıl 5 Yıla İndiririz” filanda demeyin. İşinize geldiğinde; Anayasadaki boşlukları, kanunla doldurabiliriz, diyorsunuz yahut Anayasa Mahkemesi Üyelerinin görev sürelerinin sınırı olan yaş haddini kaldırıp, buna göre seçilmiş insanların, sürelerini 12 yıla indiriyorsunuz. Mahkemeler devam ederken, Ceza Müeyyidelerini hafifletiyor, yandaşlarınızı hâkimin elinden alıyorsunuz. Daha devam edelim mi?

 

 Bu düzenlemenin kısaca izahı şudur; Değerli AKP Milletvekilleri!... Sayın Erdoğan köşke çıkmaya karar vermiştir. Elbette yeterli nitelikleri haiz her Türk vatandaşı gibi onunda hakkıdır… Aday olabilir.

Ancak Çankaya’daki, sizin tabirinizle 11 Nolu Cumhurbaşkanının önünde engel yaratmaması lazımdır. Açıkçası köşke giden yollarda dikenlerin olmaması lazımdır. Sayın Cumhurbaşkanının aday olarak çıkıp Sayın Erdoğan’ın ayaklarına batabilecek, diken olma ihtimali vardır.

Öyleyse aday yapılmamalıdır. Bu işi zihninde çözememiş insanlarımıza, herhalde şu şekilde anlatmak daha kolay olacaktır. Değerli vatandaşlarımız. Pop müzik sanatçısı Tarkan’ın bir eseri var “ Gül döktüm yollarına”… Bunun gibi, “Gül”’ün yaprakları, hem de bu soğuk kış gününde bir bir kopartılıp, Erdoğan’ın ayaklarının altındaki yollarına dikenler batmasın diye dökülüyor.

Eee, ne yapalım Sayın Cumhurbaşkanı… Kendi emek ve alın terinle kurduğun parti, AKP, “Bu iş buraya kadar” deyip, 12 Nolu Cumhurbaşkanı için kollarını sıvamıştır. iki sene sonra seçilecek 12 Nolu Cumhurbaşkanı için AKP grubu da “Recebim-Recebim” deyip “Gemilerde talim yapmaya” başlamıştır.

Herkesin bir hesabı var, Allah’ında bir hesabı vardır, muhakkak… Hayırlı olsun diyor, Sayın Gül’ün aday olamaması üzerine kurgulanmış bu şahsi düzenlemeyi Türk Milletinin takdirine arz ediyor, kıymetli heyetinizi saygıyla selamlıyorum.