Gerçek şu ki, bu insanların kıssalarında kendilerine kavrayış yeteneği verilmiş kimseler için mutlaka çıkarılacak bir ders vardır. (Vahye gelince,) o hiçbir şekilde (insan tarafından) uydurulmuş bir söz olamaz: tersine, o, kendisinden önceki vahiylerden doğru ve gerçek adına ne kalmışsa doğrulayan ve inanmak isteyen insanlara her şeyi açık seçik bir biçimde dile getiren, hidayet ve rahmet (bahşeden ilahî bir metin)dir. “(Yusuf 12/111)

İnsan; yaratılışı itibariyle her gelen yeni günde, yeni ve değişik ilgileriyle ortaya çıkan bir bilgilenme süreci yaşar.

Her ilgi yeni bilgiler doğurduğu halde; bilginin kullanımı, o konuyla ilgili ihtisas ve sonrasında konuya ait derinlemesine edinilmiş bilgilerle, daha isabetli kararlar vermenin yolunu karşımıza çıkarır.

İnsanın ilgileriyle, bilgileri arasında direk bir bağlantı ve gelişme çizgisini görmek mümkündür.

İlginin ortaya çıkardığı bilgilenme de, birbirlerinin desteklemesiyle meydana gelecek ilişkiler ağında insanın normal şartlarda, olumlu davranışlar ve güzel ilişkiler edinmesi gerekir.

Ama hayat; insanın bildiğiyle amel etmemek gibi bir probleminin olmasından dolayı, meydana gelenlerin çok sevilecek cinsten olmadığını bizlere öğretmektedir.

İlgi, bilgi ve sevginin bir araya gelmesi, her işte olduğu gibi; iman edenin, iman ettiği kitabıyla ilgili olarak da ele alınmalıdır.

İnsanın çocukluğundan itibaren oluşan ilgi ve sevginin zaman içinde desteklenmesiyle birlikte, artık hayata yön verecek bir kitabın, ölçüler bütününün, hayata müdahale etmesi mümkün olacaktır.

Her şeyin, sağlam yere basan bir takım unsurlarla desteğe ihtiyacı vardır. Desteğe ihtiyacı olmayan yalnızca rabbimiz Allah’tır.

İnsanın tüm anlayışlarının ve davranışlarının bir takım desteğe ihtiyacı açık bir şekilde ortadadır.

Hiç kimse; ilk aldığı bilgiyle ilerleme göstermeden kalmak istemez. İlk aldığı bilgi temel bilgidir ama bu bilginini yeniden beslenmelerle desteklenmesi, davranışların iç sorgularla yenilenmesi ve hayata en son bilgi ve ilgilerle severek devam edilmesi gerekir.

Hayata devam ederken ilgisiz, bilgisiz ve sevgisiz kalmak ancak sıkıntıların, bunalımların ve başkasına da zarar verecek kadar vicdansızlığı hâkim olmasını sağlayacak adımların atılması anlamına gelecektir.

İnsan ilgisi ve bilgisi ölçüsünde konularda bir lezzet, huşu, şevk, zevk ve açıklık kazanacaktır.

İstenmeyen ve zorla öğretilen her şeyin anlamsız bir vakit geçirmeden öteye geçmeyeceği hepimizin malumudur. Bu sebeple her karşılaştığımız olayda veya bilgide, herkesin aynı şeyleri anlamasını beklemek mümkün değildir. Çünkü herkes kendi tarafından ve kendi bilgisi kadar konuya yine kendi penceresinden bakacaktır.

Her pencerenin farklı konumlarda olması, konulara yaklaşırken farklılıklarında olmasını ortaya çıkaracaktır.

İnsanın her konuya yaklaşımında farklılıkların olması hem muhtemel, hem de tabii olanıdır.

İnsanlar robot olmadıklarına göre; bakış açılarındaki ve bilgilerindeki farklılıklardan dolayı, farklı sonuçlara ulaşmaları da mümkündür.

İnsanın kul olarak bakışındaki farklılıklardan yola çıkarak, vahyinde herkes tarafından farklı anlaşılacak kadar standardı bulunmayan bir metin olarak algılanmaya kalkışılması; kendisinin vahyi anlamak için gayret sarf etmeyişinden veya sadece kendisinin anlayacağını ileri sürerek pek çok konuda kendisinin vazgeçilemez olduğunun kabul edilmesini bekleyen problemli insanların tekliflerinden başka bir şey olmayacaktır.

Problemlerin kaynağını kendinde aramaya yanaşmayan insan; bir türlü açıklamaya yanaşmadığı bu psikolojik savunma haliyle, hep başkalarının yani kendisi dışındaki varlıkların problemin kaynağı olduğunu iddia etmekle, şeytanın ilk haliyle suçu haşa (!) Allah’a atmak için çaba göstermesinden farklı bir konuma kendini oturtamayacaktır.

Başkasına atılan suçlarla kendini temize çıkarma anlayışlı insanlar; hoşuna gitmeyen işlerde yanlışlıkların başka varlıkları suçlamaya yönelmekle sanki normal kabul edilebileceğini düşünmektedirler.

İnsanın hiçbir şekliyle mazur görülemeyeceği; verilen aklıyla olayları, sonuçlarını takip edebilme ve karar verebilme yeteneğine sahip olabilmek öğretildiği halde, insan yinede kendini kandırmaktan geri durmamıştır.

İnsanoğlu; kendinden kaynaklanan sebeplere ait bir inceleme yapması gerekirken; hiç değişmeyen yasaların ve hükümlerin bildirildiği vahiyde eksik aramaya kalkışarak, üzerine gelebilecek sorumluluklardan kurtulmanın yollarını aramaktadır.

Kendisinin uyması gereken hükümlere uymaktan kaçarak, kendi hayat anlayışına göre hükümlerle oynamaya kalkışmakta veya hükümlerin merkezini teşkil edecek kavramların içini boşaltmaya çalışmaktadır.

İçini boşaltamadığı zamanlarda itiraz etmekle birlikte, konunun hala yanlış anlaşıldığı düşüncesini yaygınlaştırırken; kendini destekleyecek her türlü aracı kullanmaktan da geri durmamaktadır.

Bu durumda asıl anlaşılması, uyulması ve hayatın uydurulması gereken ölçüsü; yalnızca rabbimizin vahyinden başkası olmayacaktır.

Vahiy; değişmeyen hayat tarzı ile sahih bir şekilde, muhkem ve bozulmadan elimizde sağlamca durmaktadır.

Değişmeyen ışık kaynağı olarak vahiy; elimizde hayatımızı ve yaşadığımız evreni aydınlatmaya gücü yetecek kadar mükemmeldir.

Mükemmel standartlarıyla insana yol göstermek için elimizin altında ve hayatımızın her anında olması gerekeni bir kenara bırakarak; insan beyninden çıkan bir takım izmlerin her türlüsü ile hayat rehberi edinilmeye kalkışılması karşısında ne demek gerekir diye kendimize sormalıyız.

Allah(c.c) herkese çevresindeki meydana gelen olayları anlama, yorumlama ve sonuç çıkarma kabiliyeti vermiştir.

Herkeste bulunan bu kabiliyetlerin maalesef bazı insanlar tarafından kullanılması söz konusu olamamıştır. Aklın bulunması önemli olduğu gibi; aklın kullanımı da büyük önem arz eder.

Bu hal aslında insanın davranışlarını etkileyen çok önemli bir güzellik meydana getirebileceği gibi; aklın kullanılmamasından dolayı meydana gelebilecek felaketlerin ne olduğunu da ancak çevremizdeki yaşanan huzursuzluklardan anlamak mümkündür.

Rabbimiz, vahiyle verdiği derslerden kendimize dersler çıkarmamızı istediği halde; bundan ders almayarak aynı yanlışlıkları devam ettirmeye yönelik tüm girişimlerin akıllı varlıkların yapabileceği olmadığı aşikârdır.

Ders verenin en mükemmel olduğu halde, dersi dinleyenin ilgisizliğiyle hiçbir faydanın ortaya çıkmayacağı ortada iken, bu durum fiziğin derste ruhun başka yerlerde dolaştığı seküler bir ilişkiyi ortaya çıkaracaktır ki, bundan kimsenin bir şey öğrenmesi mümkün değildir.

Dersin ve ders verenin mükemmelliği, dersi alanın da en üst seviyede ilgisi ve sevgisiyle birleşirse ancak bilgiye ve davranışa dönüşecektir.

Tek taraflı bir anlatım haline dönüşen bir Kuran okuma eyleminin de; anlaşılmazlıktan dolayı inanç, anlayış, davranış değişikliği oluşturması mümkün olmayacaktır.

Gösterilen yolu anlamadan, dinlemeden yapılacak yolculuğun; doğru yere doğru gitmesi imkânsızdır. Bu sebeple yola çıkmadan yol bilgisinin alınması için yol gösterecek bir yol bilenin ve yolun haritasının elimizde bulunması zorunludur.

Bilinmesi gereken en önemli nokta insan tarafından yapılmış tüm işlerde veya kurallarda eksiklik bulunması söz konusu olduğu halde; Allah tarafından sınırları belirlenmiş işlerde eksiklik veya aksaklık bulmak mümkün değildir.

Allah(c.c) insana yol göstermek üzere gönderdiği kitap ve elçisinden dolayı kendisine katkısı olabilecek bir şey beklemezken; insanın bunu bir başka insanla gidermeye kalkıştığı her durumda, çıkarların havada uçuştuğunu görmek mümkün olmuştur ve olacaktır.

Allah(c.c) yol gösterdiği her alanda insanın zaaflarını ve imkânlarını bilmekten dolayı insanların üzerine rahmetini yağdırırken; insanlar her yaptığı işe karşılık bir bedel almayı ve sınırsızca başkasından çıkar sağlayarak sömürmeye kadar varabilecek bir hırsın içine girmelerini mümkün kılmaktadır.

Vahyin en önemli işlevi ;doğru olanları desteklemek yanlış olanların da karşısında durmakla,; insana vazgeçemeyeceği bir yolun izlerini takip etmesini istemesidir.

Vahiy Allah önünde eğilmeyi emrederken; Allah’tan başka kendisine saygı bekleyen her şeyin karşısında durmayı bir şeref ve kulluk olarak algılamamızı da ister.

Doğru bir hayatı yaşamak için; doğru hedefler ve standartlar belirleyen Allah’a teslim olmak ilk ve en önemli şarttır.

Vahyin anlaşılamaz veya dönemi geçmiş bir hayat tarzını temsil ettiğini düşünmek; koskocaman bir iftira ve akılsızlıktır.

Vahiy Allah tarafından gönderilmiş bir söz olması sebebiyle diğer varlıkların sözleriyle karışmayacak kadar yalın, anlaşılır ve insan hayatını en güzel şekilde kuşatarak Allah’ın rızasına götürmeye sebep olabilecek nitelikte mükemmelliğe sahiptir.

İnsan; hayat içinde karşılaştığı problemleri ortak bir takım çözüm yollarıyla hallederek, bireysel ve toplumsal huzurun sağlanmasını mümkün kılabilecektir.

Her şeyi yaratan Allah tarafından belirlenmiş çözüm yollarının, herkes tarafından ortak uyulacak kurallar olarak kabulü; imanı ve sonrasında imanın teklif ettiği hayatı yaşamayı hedeflemekle çok kısa zamanda gerçek huzurun yakalanmasını mümkün kılacaktır.

Dünya her birimiz için çok uzun bir süre gibi gelse de; aslında ne kadar kısa olduğunu fark etmek için şu andaki yaşınıza nasıl geldiğinize bakmakla algılamak kolay olacak bir yalınlıktadır.

Doğru yol bilgisi olarak indirilmiş bir kitabın elimizde bulunması; diğer bizlere doğruymuş gibi gösterilmeye çalışılan tüm yolların kapanmasına ve onların anlamsızlığını anlamamıza yardımcı olacaktır.

Bir doğrunun varlığı; diğer doğruymuş gibi duranların anlamını yitirmesine sebep olur.

Rabbimiz bu konuyu hatırlatmak üzere kitabında şöyle buyurmuştur;

“ Sana bu ilahî kelâmı yalnızca, üzerinde çekişip durdukları (dinî) sorunları onlara açıklayasın ve inanmaya eğilimli olan kimselere de onu doğru yol bilgisi ve rahmet olarak (ulaştırasın) diye indirdik.”

Ve gün gelecek her toplum içinden kendi aleyhlerine bir şahit çıkaracağız. Ve seni de (ey Peygamber, mesajının ulaşabileceği) kimseler üzerinde şahit kıldık; nitekim sana adım adım her şeyi olduğu gibi açıklayan, bir doğru yol bilgisi, bir rahmet ve Allah'a yürekten boyun eğenlere müjde olarak bu ilahî kelâmı indirdik.”(Nahl 16/64,89)

Peygamberimiz sadece kendisine doğru bilgi kaynağından gelenleri bizlere aktarmıştır. Bu sebeple onu aktardığını önemsediğimizi göstermenin ilk yolu; gönderilen vahye yönelmek, anlamak ve yaşamakla mümkün olacaktır. Vahyin dışındaki tüm arayışlar zaman içinde başka hayat tarzlarına herkesi yönlendirerek; sadece sıkıntıların artmasını sağlamakla kalmayıp insanın azgınlaşarak başkasına zulüm yapmaktan zevk alacak kadar hedonistleşmesine, sadistleşmesine sebep olacaktır.

Kuran anlaşılmakla hayatın her anını Allah’a teslim etmenin öğretileceği bir sürecin başlamasına sebep olmak anlamına gelecek hayırlı bir işin yapılması fonksiyonunu da icra etmiş olacaktır.

Allah’ın elçisi bile sadece kendisine vahiy olarak gönderilen Kuran’a uymakla kurtuluşa ereceğini biliyor ve işin ereği olarak Salih ameller işlemekten geri durmuyorsa; kokuşmuşlukların ve yanlışlıkların dünyayı sardığı bir dönemde yaşayan insan, hangi yollarla kendini kurtarabileceğini sorgulayabilmelidir.

Vahyin hayatımızı kuşatması; ancak düzgünce anlayarak dinlemek ve gereklerini yapmakla mümkündür.

Vahyin iyi dinlenildiğinin göstergesi gözleri kapatıp çevrenizden koparak bir hayatı yaşamak değil; tam tersine meydana gelen her olaydan haberdar olmakla başlayan bir süreç içinde;  sık kontrollerle Allah’ın razı olacağı işlerin yapılıp yapılmadığının sorgulanmasıyla hayata devam etmeyi hedeflemek gerekmektedir.

Bir takım harikulade işler bekleyerek Allah’a ve gönderdiği teslimiyeti göstermeye çalışmak; konudan haberdar olunmayacak bir halle uzak kalınan görevlerden hesap sorulacağını hatırlamakla işe başlamayı gerektirmektedir.

Allah(c.c); kimsenin gizemlerle doluluk arayarak iman etmesini istememiştir.

Allah için aklını kullanarak, elçinin getirdiği vahiyle, sünnetin oluşturacağı ve olgunlaştıracağı bir hayatın seçilmesinin; asıl din anlayışına getirilmesi gereken bir realite olduğunun da bilinmesi gerekmektedir.

Rabbimiz de bu anlamda güzelce İslam’ı bizlere anlatarak; sapmalardan uzak, fıtrata uygun ilişkiler içinde yaşamayı hedeflememizi istemiştir.

Hedefe; doğru yolla ve doğru üslupla gitmek henüz şeytana ve dostlarına karışmış insanların kendilerine gelmelerine vesile olacak bir yolun açılması anlamına gelecektir.

Rabbimizde şöyle buyurarak konuyu bizlere öğretmek istemiştir;

“ Ve sen (ey Peygamber,) bir mucize getirmediğin zaman, bazıları: "Onu (Allahtan) elde etmeye çalışsan ya!" derler. De ki: "Ben sadece Rabbim tarafından bana vahyolunan her neyse, ona uyarım: bu (vahiy), inanmak isteyen bir toplum için Rabbinizin katından bahşedilmiş bir kavrama yöntemi, bir yol gösterici ve bir rahmettir.”

“ Bunun içindir ki, Kuran okunduğu zaman ona kulak verin, sesinizi kesip dinleyin onu, ki (Allahın) esirgemesiyle kuşatılasınız!"(Araf 7/203-204)