Dün Türkiye Cumhuriyeti’nin 9.Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel öldü. Yıllarca Isparta için Demirel’in bir tabu olduğunu, yani değeri tartışılmaz bir lider görüldüğünü belirtmek isterim. Ama neden değerli olduğunu izah etmek biraz sıkıntılıdır. Biraz zorlasak, o, olmasaydı olmazdığa varacak derecede nedensiz, hemşehrilerinin ısrarlı sempatisi. Her ölen siyasetçiyi kutsallaştırıp yere göğe sığdıramama geleneğimiz de var tabi. Sağlığında sırma saçlı olmasa bile artık o, hem badem gözlüdür, hem de kel değildir.
Çok üzgünüz, acımız büyük, zira “Başörtülü okumak isteyen Arabistan’a gitsin diyecek bir cumhurbaşkanımız yok, tesettürlü kızlarımıza adres gösterecek bir lider kalmadı. Vesayet düzenini, darbeleri sahiplenmiş, milletin iradesini hiçe saymış bir siyasetçi, ahirete, Mahkeme-i Kübranın olduğu mekana, Allah’ın huzuruna göçtü. “Benzin vardı da ben mi içtim? Dün dündür, bugün bugün.” gibi replikleriyle güldüren Demirel bu defa güldürmedi, acımız büyük, ölüm ona hiç yakışmadı…

Geçen gün, Burç FM’de bir program dikkatimi çekti: “Sınırda aç, susuz, perişan bekleyen mülteciler için ne yapılabilir tartışılmaktaydı”. Malum, bu radyo kanalı da Saman TV ve Zaman Gazetesi çizgisinde.
Belki önümüz Ramazan, himmet toplamak için aç, susuz ümmetleri yayında hatırlatmak, pamuk elleri cebe tekrar göndermek, kapanan bankaları canlandırmak için bir vesile olabilir. Ama halk size şu soruları sormayı akıl ederse ne dersiniz bilmem:
1-Suriye’ye giden MİT tırlarına operasyon yaptırmak, hükümetimizi Işid destekçisi olarak gösterip Suriyelileri Esed’in kanlı ellerine teslim etmek de neyin nesiydi. O zaman aklınız nerdeydi?
2-Şu an eli böğründe korkuyla, CHP iktidarda olursa bizi sınır dışı eder kaygısını taşıyan mültecilere diyecek bir sözünüz var mı? Zira geçen yıl kapı kapı CHP’ye oy toplamak için çalıştığınız gibi bu genel seçimlerde de HDP’ye barajı aştırmak için radyo, tv ve gazetenizde olağanüstü çaba gösterdiniz. Çözüm süreci başladığından beri Doğu’da bir savaş varmışçasına bölge halkını incitecek, hatta irrite edecek tarzda Şefkat Tepeler’i yayına sürmekten vazgeçip sonra bir anda Selahattin Demirtaş’ı kurtarıcı, lider, bir kahraman gibi cilalamak, parlatmak tam da size yakışan bir davranış şekliydi. Gün aşırı, bölgeye cenaze göndererek, tehditle bölgede seçim kazandıran karanlık güçler, paralel yapıyı da bir hayli heyecanlandırdı.
3-Hiçbir zaman mazlum Müslümanlar için bir derdi olmamış, hatta İsrail’le, ABD’yle birlikte hareket ederek ümmetin öldürülmesini seyretmeyi, Mavi Marmara’da yine katil İsrail’i desteklemeyi seçmiş bir paralel yapının şu an artık hocamızın bedduasının tuttuğu gündür sevincini yaşadığı, yine İsrail’le birlikte bayram ettiği görülmedi mi zannettiniz? Zaten füruat olan bir başörtüsünün CHP’li bir hükümet eliyle yeniden açılma riskini de sorun etmemekte, darbe olursa yedi cihana açtıkları kutsal dershanelerinin kapanmayacaklarından da emin olmaktalar.
Ak Parti’nin yüzde 41 gibi bir oy alıp yine de tek başına iktidar olamaması, tüm muhalefet partilerinin kendinde olağanüstü bir güç varmış vehmine kaptırmasına neden olduğu gibi, bu hastalık, paralel yapıda da birçok tezahürlere yol açtı.
Kemal Kılıçdaroğlu, dünya gözüyle ömründe bir defacık, 23 Nisan’da bir kerecik, şakadan bile olsa başbakan olmaya razı bir parti liderinden, koalisyon ortağı olmak, hatta sırayla başbakan olmak teklifine cüret etmiş durumda.
MHP lideri Bahçeli içinse ana muhalefet partisi olmak bile onur duyma sebebidir. Yıllardır yavru muhalefet diye anılması yeterince rencide ediciydi.
HDP, Kürt, Türk, Alevi, Müslüman, ateist, laik, eşcinsel her kesimi kapsadığını ve özgürlükleri referans alarak yola çıkmış bile olsa tehditlerle, silahların gölgesinde alınan oylar gerçek iradeyi asla yansıtmamaktadır.
Ya Ak Parti? Hala en büyük parti.  Hızlı ve çoğulcu bir büyümenin olumlu etkileri yanında yan etkilerini, olumsuz getirilerini, handikaplarını yaşadı bu seçimde. Güçten yana tavır alan, ilkesi, davası olmayan insanların Ak Parti’nin temsil makamlarına kadar getirilmesi, yahut bürokraside kurucu, milli görüş çizgisinden gelenlerden ziyade apar topar başka partilerden transfer edilenlerin köklü Ak Partililerden daha fazla yer almaya başlaması, bizim mahalleli nasılsa diyerek çok da önemsenmeyen, oyları çantada keklik olarak görülen sağlam Ak Partililerin dışlanıp küstürülmesi sandığa da negatif bir puan olarak yansımış oldu.  
Bugün, Mısır’da ilk defa halkın iradesiyle seçilmiş bir Cumhurbaşkanını, Mursi’yi idam etmek için büyük bir iştahla bekleyen Firavuni zihniyet, Türkiye için de bir yolunu bulup darağaçlarını kurdurmak için fırsat kollamaktadır. Türkiye Adnan Menderes’in idamını da, şapka devrimi adı altında İstiklal mahkemelerinin infazlarını da unutmadı, unutturmayacak.
Türkiye’de yeni bir darbe için içeride ve dışarıda el ele tuzaklar kuran, beddualar eden yahut basın yoluyla millete algı yönetimi yapan bu kirli ittifak, milletimizin yeniden uyanışıyla çözülmeye, yok olmaya mahkumdur. Ancak bundan sonra ne umutsuzluğa kapılmak gibi bir lüksümüz var ne de şımarıp, rehavete kapılmak gibi. Yeniden milletle bağdaş kurup Cumhurbaşkanımız Erdoğan gibi en mütevazi ve samimi halimizle yer sofralarında, gönülden gönüle giden bir yol açmaktan başka çaremiz yok.
Bu Ramazan ayı da böyle yeniden bir başlangıç için vesile olsun ve tüm Müslümanlara mübarek olsun, hayırlar getirsin, inşaAllah…