1990’lardan sonra başlayan serbest piyasa ekonomisi ile üretim kapasitesini geliştirmeye başlayan ve ihracata yönelen ülkemiz önemli ölçüde dışa dönük bir vizyon kazanmıştır. Özellikle son yıllarda hükümet ve sivil toplum kuruluşları öncülüğünde başlayan yeni kalkınma hamlesi, ihracat rakamlarında büyük bir artış getirmiştir. Üretim artmakta ancak denetimlerdeki yetersizlikler bir takım problemlere neden olmaktadır. En büyük problem iç piyasaya sürülen gıda ürünlerindeki kazancın artması için hileli ürün üretimi. Yetersiz denetim sağlığımızı bozmaya başladı ve bu konuda devlet kurumları iyi bir sınav veremiyor.

Devletler kontrol sistemlerini sağlam kurmaları halinde sağlıklı ve saat gibi işleyen bir devlet sistemine sahip olurlar. Kontrol mekanizmaları yeterli ve uzman eleman istihdamı ile halledilecek bir meseledir. Devletin en önemli işlevlerinin başında toplumun sağlığı ve sağlıklı nesillerin yetişebileceği imkân ve ortamları hazırlamak gelmektedir. Ancak sağlık verileri her geçen gün moral bozmaktadır. Sağlık alanında yatırım ve atılımlar yerinde ve iyi ancak sağlıkla ilgili veriler problemlerin yönetilemediğini sadece idare edildiğini göstermektedir.

Bu bağlamda Belediyelerin, Gıda Tarım ve Hayvancılık İl ve İlçe Müdürlüklerinin, İl-İlçe Sağlık Müdürlüklerinin, Ziraat odalarının en önemli görevleri halk sağlığını ilgilendiren konularda sıkı denetim yaparak üretim kusuru ve hilesi yapan işyeri ve işletmeleri tespit etmek ve teşhir etmektir.

Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığının geçe sene başlattığı tespit ve teşhir mekanizması halkımızın bilinçlenmesi ve bilinçli bir tüketici oluşması bakımından önemli bir adımdır. Ancak bu tür işletmelere halen caydırıcı cezalar verilmemesi suçların kısa süre sonra düşük cezalarla ört pas edilmesine ve bu tür işletmelerin işlerine devamına imkân sağlamaktadır.

Avrupa Birliği sıkı kontrol yapılmış ve en iyi durumdaki yiyecekleri tüketiciye ulaştırma ve kendi vatandaşları ve nesillerini korumayı birinci derecede amaç edinmektedir. Bu bağlamda sınır kapılarında yapılan denetimler neticesinde bozuk, ilaçlı ve insan sağlığını tehdit edebilecek şüphesi uyandıran ürünlerin girişine müsaade etmemektedir. Özellikle et türleri, sebze, meyve gibi gıdalarda çok hassas davranmaktadır. Avrupa Birliği kendisine gıda konusunda bir kalkan oluşturmuştur. Bu bağlamda Avrupa ülkeleriyle ülkemizi kıyasladığımızda ülkemizin gıda güvenliği ve kontrolü konusunda çok geride kaldığı ülkemizdeki hastalık çeşitleri ve hastalığa yakalanma sıklıklarıyla anlaşılmaktadır.

Ülkemizde gıda konusunda kat edilecek çok yolumuz var. Mesela yıllarca soframızda kullandığımız tuzu kaldırmaya çalışıyoruz. Son zamanlarda beyaz ekmeğin, beyaz- kırmızı etin, sebze ve meyvelerdeki ilaç kalıntılarının ciddi zararlarından bahsedilmekte, kısacası artan kanser vakalarına sebep gıdalar gösterilmektedir. Her gün televizyon kanallarında programlara çıkan doktorlar gidip gelip gıda diye bas bas bağırmaktadırlar. Devlet ve devlet adamları işte tam bu noktada vazifelerini hakkınca yerine getirmelidir.

Bakanlıklar başta olmak üzere, yerel yönetimler küçük ve büyük esnafları, üreticileri gıda, hijyen ve üretim güvenirliliği konusunda daha fazla bilgilendirmelidir. Yerel kalkınma hamleleriyle atılacak küçük adımlar bu konuda iyi bir başlangıç olabilir. Üretim izni vermek ya da üretim için teşvikler vermekle her şey bitmiyor. Bu problemin çözümü hem üreticinin hem de tüketicinin eğitimden geçmektedir. Yeni kurulacak şirket ve işletmelerden gıda güvenliği ve üretim kalitesi konusunda eğitim alması sağlanmalı ya da standartları sağladıktan sonra izinler verilmelidir. Bilhassa gıda alanında açılacak ve açılmış olan şirketler, milli menfaat ve gelecek nesiller konusunda ikna edilmeli, sağlıklı ve hilesiz üretim yapmaları sağlanmalıdır. Ayrıca denetimler sıkılaştırılmalıdır. Hastalanmadan önce koruyucu tedbirler alınması daha mantıklı ve az maliyetlidir.

Hileye başvurup gıdada yapılan sahtekârlıkların bedeli kısa ve uzun vadede ülke insanımızın sağlığıyla oynamaya başlamıştır ve daha da artan ölçüde oynamaya devam edecektir. Gelirimiz artsa bile sağlıksız gıdalarla büyüyen nesiller bunun tadını çıkaramayacaklardır.

İller bazında başta Valilik olmak üzere yerel yönetim birimleri  bozuk gıda üretenleri teşhir etmekten ziyade kaliteli ve güvenli ve halkın inanç kriterlerine uygun üretim yapan firmaları halka bildirirse hem firmalar takdir edilmiş hem de motive edilmiş olur. Çürükler de bu arada zaten dolaylı olarak kendilerini deşifre etmiş ve ayağını denk almış olurlar.

Nüfusu çoğaltmak için çalışma yaparken denetimsizlikten kaybına sebep olunan insanımızın sağlığına neden olan gıda için yatırım nerede? Netice itibariyle kaybedeceğimiz bir insanımız bile olmamalı. Hz. Ömer, Dicle nehrinin kenarında kurdun kaptığı koyunun hesabını kendine sorarken, kendini mesul tutarken, yöneticilerimiz de birer Hz. Ömer sorumluluğu içinde çalışmalıdır.

“Sikke bastırdım lakin mutluluğu bunda aramayasuz” (Orhan Gazi)

Halk içinde muteber bir nesne yok devlet gibi,
Olmaya devlet cihan da bir nefes sıhhat gibi,
Saltanat dedikleri ancak cihan kavgasıdır,
Olmaya baht-u saadet dünyada vahdet gibi. (Kanuni Sultan Süleyman)

 

Sağlıklı ve mutlu bir hafta dileklerimle.