HAMİDELİ SEYAHATI EĞİRDİR AYAĞI…( 7 )

                      Zeki TARHAN – ANKARA

 

                  Moderatör Masasında, Çetin MEYDAN  Hocamız ve Bendeniz Zeki TARHAN  yerlerimizi almış ve  sunularla birlikte AÇIK OTURUM’u içeren etkinliğimizi başlatmıştık. Etkinliğimizin formatını açıklayan ve de bir “Hoşgeldiniz” girizgâhı ile başlıyor, şöyle diyorduk:

                “…Değerli konuklarımız; üç yıldır sürdürülen ve geleneksel hale getirdiğimiz HAMİDELİ SEYAHATI’mızın bu yılki etkinliğinin EĞİRDİR  Bölümünü gerçekleştirmek üzere buradayız…Hepinize hoş geldiniz diyor, katılımınızdan dolayı teşekkür ediyoruz…

                Bugün,Isparta İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü Konferans Salonunda düzenlediğimiz Panelde; “AMMÛRİYE” isimli kentin ULUBORLU olduğu ortaya çıkmıştır…Bu akşamki, burada yapılacak sunumlar ve AÇIK OTURUM’da; Bolu İzzet Baysal Üniversitesi Öğretim Üyesi Yrd.Doç.Dr.Tülay METİN, “ OSMANLI’LAR ZAMANINDA EĞİRDİR” konusunu işleyecek…Daha sonra, HAMİDELİ DERNEĞİ Başkanı Yük.Müh. Ramazan TOPRAKLI, “TARİHTE EĞİRDİR ADALARI” konulu sunumunu yapacak…

               …Ve bu sunumlardan sonra, AÇIK OTURUMUMUZ başlayacak…Bilhassa ADA halkımızın görüşlerini alacağız…YEŞİLADA halkı, ADA’larla ilgili neler biliyor?...Burada konuşulanlar, HAMİDELİ DERNEĞİ’nce yayınlanacak…

             …Evet, sunumunu yapmak üzere, Tülay Hocamızı Kürsüye davet ediyoruz, buyurun Hocam.

              İşte  sayın METİN’in sunumundan satırbaşları:

·       Evliya Çelebi’nin “Medine-i müzeyyen” dediği, Isparta’nın bu unvanı almasındaki sebeplerden biri de kuşkusuz, doğal güzelliklere sahip EĞİRDİR’dir. Her şehrin kendine ait bir ruhu bir kimliği vardır. Eğirdir de bu şehirlerden biridir.

·            Köklü bir tarihi geçmişe sahip Eğirdir’in bilinen tarihi M.Ö. 2000lere kadar uzanmaktadır. Türk egemenliğine kadar Hitit, Frig, Lidya, Pers, Selevkoslar, Roma ve sonrasında Doğu Roma olarak da bilinen Bizans’ın hâkimiyetinde kalmıştır. 1071 Malazgirt zaferinden sonra Anadolu’ya başlayan Türk göçleri ile bölgeye Türk yerleşimi de başlamıştır. Ancak Türkleri Anadolu’dan geri püskürtmek ümidiyle düzenlenen Haçlı seferleri ve Bizans’ın mukavemeti ile baskısı bir müddet Türklerin kısmen de olsa iç kesimlere çekilmelerine neden olmuştur. Selçuklu Devletinin kuruluşundan itibaren Anadolu’ya yapılan Türkmen akınlarındaki amaç Anadolu topraklarına sahip olma ve burayı vatan edinme arzusu idi. Göçlerin sonrasında XI. yüzyılın ikinci yarısından itibaren Anadolu’da önemli ölçüde Türkleşen ve İslâmlaşan bir çehre hâkim olmaya başladı. Bu bağlamda bir taraftan Selçukluların sürdürdükleri göç ve iskân hareketlerine karşın diğer taraftan da Anadolu topraklarındaki hâkimiyetini devam ettirme çabası içerisinde olan Bizans’ın mücadelesi göz ardı edilemez. Ancak Bizans’ın içinde bulunduğu iç karışıklık ve meydana gelen ekonomik çöküntüden dolayı başvurduğu düzenlemeler sonuçsuz kalıyordu. Nitekim Türklerin düzenli bir şekilde uyguladıkları fetih hareketleri Anadolu’da oldukça etkili oldu. Türklerin başarıları ve ilerleyişi Bizans için engellenmesi mümkün olmayan bir hâdise idi. Anadolu’da yıllardır Bizans’ın baskıcı dinî ve iktisadî idaresinden bunalan birçok şehir ve kasaba halkı da devletlerine destek vermek şöyle dursun Türklere karşı hiçbir direniş göstermeyerek onlara kapılarını açtılar. Miryokefalon zaferi ise Bizans’ın ve batı dünyasının umut ve çabalarını tamamen bitirmiş Türklerin Anadolu’daki hâkimiyetinin kalıcı olduğunun anlaşılması ile Türk yerleşimi hız kazanmıştır. Türkler daha çok Anadolu’nun batısında, sınır boylarında, verimli arazilere sahip mekânlara doğru ilerleyişlerini sürdürmüşlerdir.

·       Miryokefalon’dan kısa süre sonra Türk yerleşimine sahne olan vilayetlerden biri de Isparta’dır. Bizans devrindeki adı “eis barida” olan Isparta vilayetinin 1204-5 yıllarında hüküm süren III. Kılıç Arslan’ın saltanatı döneminde fethedildiği kaynaklarda geçmektedir. Eğirdir de bu fethin içinde zikredilir.[1] Bu bilgilere rağmen Isparta ve civarı bu tarihten önce Türkler tarafından fethedilmiş olmalıdır. I. Gıyaseddin Keyhüsrevin Uluborlu’da (Borgulu) bu

tarihten önce melik olarak bulunduğunu düşündüğümüzde bu topraklar daha önceden Türklerin eline geçmiş olmalıdır. Muhtemelen 1190 III. Haçlı seferi ve Selçuklu şehzadeleri arasında yaşanan çekişmeler bu toprakların tekrar elden çıkmasına neden olmuştur. Sonuç olarak 1204-5te kalıcı Türk egemenliği şehirde başlamıştır. Fethedilen bu bölgelere Hamid Bey idaresindeki Oğuz Türklerine mensup boylar yerleştirilmiştir. Hamîd Bey’in, bu boylardan birinin başkanı ve emrindeki oymak sayısının epeyce kalabalık olduğu muhakkaktır.

Selçuklu devletinin zayıflamaya başladığı dönemde Anadolu’da Türk siyasi, sosyal, ekonomik ve kültürel varlığını devam ettiren beylikler ortaya çıkmıştır. Bu beyliklerden biri de Hamid beyin soyundan gelenlerin kurmuş olduğu Hamidoğulları beyliğidir (1301-1392). Hamîd Bey’in ailesi ve faaliyetleri hakkında hemen hemen hiç bilgi bulunmamaktadır. Sadece tarihî bir belgede onun İlyas (Feleküddîn Dündar bin İlyas bin Hamîd) adında bir oğlunun bulunduğu belirtilmiştir.

XIII. yüzyılın sonlarına doğru güney-batı uçlarındaki Türkmenlerin başında Hamîd Beyin torunu Dündar Bey bulunuyordu. “Feleküddîn” lakabını alan Dündar Bey, diğer Türk beyleri gibi kendi beyliğini oluşturdu. Dedesi Hamîd Bey’in adıyla anılan Beyliğin merkezi önce Borlu idi. Daha sonra Dündar Bey, Eğirdir şehrini imar ederek, Beyliğin merkezini buraya taşıdı.

Hamîdoğulları Beyliğine, Yıldırım Bayezid zamanında son verildiğinde (1392) Eğirdir de Osmanlı topraklarına katılmıştır.

Türk hâkimiyetinden Osmanlı topraklarına dâhil edildiği zamana kadar Eğirdir’in sosyal, ekonomik ve kültürel yapısında nasıl bir gelişim ve değişim yaşanmıştır? Eğirdir Selçuklular tarafından fethedildikten sonra havası ve suyu ile meşhur olduğu için Selçuklu sultanları tarafından uzun bir süre sayfiye yani yazlık mekân olarak kullanılmıştır. Tıpkı diğer Anadolu şehirlerinde olduğu gibi Eğirdir’de de imara büyük önem verilmiştir. Selçuklular, Anadolu’daki harap olan şehirleri kısa sürede imar ve iskâna tâbi tutarak şehirlerin yeniden gelişmesini ve canlanmasını sağladılar. İlk yerleşme düzeninin kolaylıkla sağlanabilmesi için Türkler, geç Bizans döneminin yerleşim birimlerine katıldılar. Zaman içinde Türklerin yerleşmesi ile Bizans dönemine ait kalelerde ve çevrelerinde önemli düzenlemeler yapıldı. Yerleşim esnasında şehirler yeniden imar edilirken güvenlik amacıyla önce yıkılan ve yıpranan surlar tamir edildi. Selçukluların plânlı ve hoşgörüye dayanan girişimleri neticesinde, şehirler kısa zamanda öncekinden daha parlak ve refah bir seviyeye ulaştı.[2] Türkler, fetihlerle elde ettikleri Anadolu topraklarında kalıcı hâkimiyet sağlamak, burayı Türk yurdu haline getirmek amacıyla plânlı ve düzenli olarak iskân ve imar faaliyetlerini sürdürdüler. Anadolu’nun Türk iskânı ile Türkiye olma süreci böylece başlar ve devam eder.

Türkler, Anadolu’ya geldiklerinde karşılarında ekonomisi çökmüş, harap vaziyette, siyasî karışıklığın söz konusu olduğu bir ülke buldular. Böyle müsait bir ortam ile karşılaşmak Türk iskânı için son derece elverişli koşulların ortaya çıkması anlamına geliyordu. Bir devlet nizamı ile güdülen millî menfaatin ön plânda tutularak bilinçli iskân siyaseti takip etmek bu durumda önemli bir husustu.

Anadolu’da Türk iskânı ile başlayan değişimin bir diğer tezahürü şehir isimlerine yansıyan değişimdir. Türkler geldiğinde hayatın devam ettiği mevcut Bizans şehirlerinin adı Türkçeleştirildi. Eğirdir de ismi Türkçeleştirilen şehirlerdendir. Peki, Selçuklular ve sonrasında tam anlamıyla bir Türk şehri haline gelen Eğirdir’in ismi nereden gelmekteydi? İlkçağlardan Türk egemenliğine kadar Kroisos, Krozos, Prostanna, Akroterion, Akrotin ismiyle zikredilen Eğirdir’e Selçuklular zamanında “Cennetabad” ismi verilmiştir. Eflakî, Menakıbu’l Arifin’de Egridur (اگریدور) şeklinde yazar.[3] İbn Battuta da Seyehatnamesinde Arapça’da گ (gef) harfi olmadığı için aynı şekilde Ekridur ya da Egridur (أكريدور) şeklinde kaydetmiştir.[4] Ancak Hamitoğulları zamanında Feleküddin Dündar Bey, kendi lakabından dolayı ve yaptığı imar faaliyetlerine uygun olarak “Felekâbâd” adını vermiştir[5]. Egirdir isminin menşei hakkında halk arasında bu adın Kirman eğirmekten geldiği yönünde de rivayetler vardır.

·       Eğirdir’in fethinden sonra Türk yerleşimi nasıl olmuştur? Anadolu’yu vatan haline getirdikten sonra Türkler genellikle köy, kasaba veya kır alanlarını yerleşim yeri olarak seçmişlerdir. Çünkü hayvancılık ve çiftçilikle geçinen millet olmaları hasebiyle değer ölçüleri “toprak” idi. Çeşitli milletlerin hayvan, altın, mesken, giyim kuşam gibi itibar ve değer unsuru saydığı göstergelere mukabil Türk milleti toprak kavramını benimsemiştir. Bu bakımdan Türkler, ilk andan itibaren Anadolu’da köy, kasaba ve kır hayatını yani ülkenin şehir dışı topraklarını ele geçirme arzusu gütmüşlerdi. Göçebe unsurun esasını ve köy nüfusunun büyük kısmını Türkler oluşturmaktaydı. XIII. yüzyıldan itibaren şehirli nüfus arasında Müslüman Türklerin sayısı artmaya başlamıştır.

                                   DEVAM EDECEK…



 

[2] A. Yaşar Ocak, Ortaçağlar Anadolu’sunda İslam’ın Ayak İzleri Selçuklu Dönemi, İstanbul, 2011, s. 18.

[3] Eflâkî, Menâkıbu’l-Ârifîn, II, Neşr. Tahsin Yazıcı, Ankara: TTK, 1976, s. 935.

[4] İbn Battuta, Rıhletu İbn Battuta, www.al-mostafa.com, s. 175.

[5] S. Koca, “Anadolu Türk Beylikleri”, Türkler, C. VI, Ankara, 2002, s. 1242.