Cevabını peşin vereyim: Kadınlara verilen miras oranı nedeniyle Müslüman Coğrafya geri kalmış.
            Aklınıza geliverdiği gibi ilericilerin ikide bir öne sürdükleri  “kadına erkeğin yarısı oranında pay verildiği” nedeniyle değil. Tam tersine İslam Hukuku ile kadına miras hakkı verildiği için meğer bizler geri kalmışız.
            İslam’daki miras oranlarının elbette bir hikmeti ve sebebi var. Ama konumuz bu değil. Çünkü geri kalmamızın sebebi kadınların mirastan aldıkları oranda değil. Dediğim gibi sorun, kadınların mirasa ortak olmasında.
            Yani olması gereken kadınlara hiç miras hakkı verilmemesiymiş?!
            İddia sahibine ve iddiasına değinmeden önce, ilerlemeden kastın ne olduğunu hatırlamakta fayda var. İlerlemekten kasıt kapitalist aşamaya ulaşıp ulaşamamakla doğru orantılı. Batı’lı sosyal bilimcilere göre insanlık bir bütün olarak aynı evrelerden geçerler. Yani her toplumun gelişme çizgisi aynıdır. Batı’nın içerisinde bulunduğu sosyal, ekonomik ve siyasi zirve insanlığın ideal noktasıdır... Diğerleri, geri kalmış olup tarihin bataklığında şurada burada takılıp kalmış hareketsiz durağan toplumlardır. Ancak Batı Medeniyetini taklit eden toplumlar, ‘takip edenler’ olarak kısmen de olsa hareket etme becerisini gösterebilen topluluklardır.
            Bu anlatı, ilerlemeci tarih görüşünün bir verisi olarak Batı toplumlarınca işlenen klasik bir ideolojidir. “İlericilik”, “gericilik” gibi meşum tabirlerde bu tarih görüşünden neş’et etmiş sözcüklerdir.
            Gelelim iddianın sahibine: Timur Kuran. New York doğumlu... Robert Amerikan Kolejinden mezun olduktan sonra Yükseköğrenim için Amerika Birleşik Devletlerine gider. University of Southern California’da öğretim kadrosuna katılan Kuran 1993 yılında profesör olur.
            İddiasını “Yollar Ayrılırken Ortadoğu’nun Geri Kalma Sürecinde İslam Hukukunun Rolü” isimli kitabında dile getirir.(Yapı Kredi yayınları. 2012. Çeviren Nurettin Elhüseyni. Sh:105-126)
            Kuran’ın iddiasına göre mirasın çok sayıda aile üyeleri arasında paylaşılması, üstelik çok eşlilik durumu da gözetildiği zaman, servet dağılımındaki eşitsizlikleri azaltmış ama mirası da bölmüştür. Zorunlu paylaşım sistemi, aile mülkiyetinin, kuşaklar boyunca bölünmeden aktarımını imkânsız hale getirmiştir. Avrupa’nın aksine Türkiye’de, Arap Dünyasında ve İran’da bir Aristokrasi gelişemez. Gelişemez, çünkü İslam Miras hukuku uygulanırken askeri-idari elitlere de tıpkı sıradan uyruklara uygulandığı gibi uygulanmış bir ayrıcalık gözetilmemiştir.(Sh:106)
            Oysa o dönemde Avrupa’da servet İslam Dünyasının aksine parçalanmıyor, tek bir elde toplanıp kuşaklar boyu devam edebiliyordu. “Batı ticari kurumlarının köklü değişimler geçirdiği 16.ve 17. Yüzyıllarda, ilk doğan kuralı Britanya’da, Hollanda’da İskandinavya’da ve Avusturya ile Fransa’nın kimi kesimlerinde egemen miras sistemiydi.” (Sh:109)
            İlk doğan kuralına göre mirasın tamamı ilk doğan en büyük erkek evlada aitti. Diğerleri ise ancak onun yanında işlerin yürütülmesinde yardımcı olabilirlerdi.
            Netice olarak demek istenen odur ki, Batı’da miras tek bir elde toplanıp kuşaklar boyu güçlenerek aktarılırken, İslam Coğrafyasında bölündüğü için güçlenemiyor aksine parçalanarak yok oluyordu.  Bu hal doğal olarak servet dağılımındaki eşitsizliği ortadan kaldırıyor ve İslam Toplumunu sınıfsız toplum haline getiriyordu.
            Böylece Kapitalizm’in alt yapısı Batı’da oluşurken, İslam Toplumlarında oluşmuyordu.
            Şüphesiz ki yazar haksız değildi. Lakin Kapitalizm’in gelişmesinde tek etken sadece mirasın tek elde toplanması değil, talan edilerek gemilerle Avrupa’ya getirilen diğer kıtaların zenginlikleriydi. Batı, kapitalizm için elzem olan sermaye temerküzünü evvela haydutluk suretiyle edinmişti.
            İslam sadece miras hukuku açısından değil, bu açıdan da kapitalizme geçit vermiyordu. Yani bu nedenle de geri (!)kalmamıza sebebiyet vermiş oluyordu.
            Anlayacağınız, bizdeki ilericiler bu meyanda ne kadar söylenip dert yansalar yinede azdı.
            Batı toplumları tarih boyunca hep sınıflı toplum olmuştur. Hukukları da hâkim sınıf tarafından yapılmıştır. Haliyle hukuku yapan sınıf kendi çıkarları doğrultusunda bir hukuk anlayışı geliştirmiştir.
            Müslümanların ise hiçbir zaman böyle bir sorunu olmamıştır.
            Çünkü İslam Hukuku Müslümanların sınıflı toplum haline gelmesini engellediği gibi, menşeini de hiçbir zaman herhangi bir beşeri iradeye bağlamamıştır.