Kıssadan hisse bu ya;

Osmanlı döneminin en parlak yıllarıydı…

Kahire, İskenderiye ve Mısır en parlak günlerini yaşıyordu. Şatafatlı ve süslü hayatların ünü tüm dünyaya yayılıyordu.

İş çok ve aş çoktu,

Herkes iç geçiriyordu,

Keşke bende Mısır’da olsaydım diye…

Anadolu’nun kıraç bir köyünde yaşayan genç delikanlı annesi öldükten sonra Mısır’a gitmeye karar vermiş.

O şatafatlı, renkli, süslü hayatlara yelken açmak istemiş.

Köydeki anadan-babadan kalma tarlalarını satarak Mısır’a yola koyulmuş.

Günler, geceler sonra Mısır’a varmış,

Hakikaten de öyleymiş…

Eğlence ve şatafat gırıla gidiyormuş,

Buna paramı dayanır,

Gencin parası iki günde bitmiş ve işte bulamamış.

Sokaklarda yatıp kalkmaya başlayan genç en son çare olarak kadının huzuruna çıkmaya karar vermiş.

Günlerce kapısında yattıktan sonra nihayet kadının huzuruna çıkarmışlar.

Genç anlatmaya başlamış;

Efendim böyleyken şöyle, şöyleyken böyle oldu diye…

Kadı efendi hemen gencin sözünü keserek;

Evladım sen şöyleyi, böyleyi bırak,

Beni iyi dinle;

 Sana çok önemli bir nasihat vereceğim,

Burası Mısır, tut bir kulağından da sen ısır demiş…

O konuşmadan sonra genç zar zorda olsa küçük işlerde çalışarak ancak karnını doyurmaya ve sokaklarda yaşamaya devam etmiş.

Ama aklı hala kadıdaymış…

Kadı efendi ne demek istemişti acaba?

Bir gün mezarlığın yanından geçerken bakmış ki mezarlığa birçok kişi girip çıkıyor,

Gencin aklına hemen cin gibi bir fikir gelmiş,

Atmış mezarlığın kapısının önüne bir oturak,

Girenden 5 lira,

Çıkandan 3 lira almaya başlamış…

Halkı adeta haraca bağlamış,

Genç kısa sürede çok zengin olmuş…

Ancak halk şikayetçiymiş,

Bu durum taaa kadının kulağına kadar gitmiş…

Kadı büyük bir hışımla,

Çağırın bakayım şu mendeburu demiş…

Ve genci kadının huzuruna çıkarmışlar.

Kadı bağırarak,

Evladım nedir bu kepazelik,

 Nereden çıkardın bu para işini demiş…

Genç durumunu arz edince,

Kadı hatırlamış…

Evladım git işine devam et demiş,

En iyi ısırılacak kulağı sen buldun diye birde genci tebrik etmiş…

Sevgili dostlar işte böyle,

Isparta Belediyesinde yaşananları duydukça, öğrendikçe aynen mısır ve kulak hikayesine benzetiyorum.

Herkes bir kulak bulmuş ve ısırmış durmuş.

Kurumları yönetenlerin asli görevleri vardır. Mevcut koşullarda görevini yerine getiren kurumlar, zor zamanlarda halkın güvenini kazanan kurumlar olmalıdır.

İşte tamda bu noktada o kurumları yönetenler ön plana çıkmaktadırlar.

Isparta Belediyesi zor bir zaman sürecinden geçmektedir.

İnşallah bu zor süreci Başkanımız Sayın Şükrü Başdeğirmen’in sevk ve idaresinde atlatacağız.

Allah önce sağlık, sonra kolaylık versin…