Seçkin Türk Yörükleri, KULEÖNÜ..

Yazı kaynaklarını aldığım Isparta Rum torunlarından birisi de; Barla Rum torun Minas Küfeoğlu..Sayın Prof Dr.Mahmut Bülbül ve Sayın Emre Mahallesi Lozan Derneği Başkanı Ömer Konuk’un arkadaşı.. Yunanistan Selanik Serez de oturan sayın Minas beye sordum: “-Babanız Kostamos minare ve cami kubbe ustası olduğunu biliyoruz. Isparta Kutlubey (Ulucamı) den başka eski Selçuklu mimarisi tarzında olan düz çatı cami tavanı Osmanlı mimarisi tarzı olan kubbe haline getiriliyor.

Barlalı Rum torun Minas Küfeoğlu’nun babası çok sayıda selçuklu camilerini hem yenilemeden hem de düz çatılarını kubbe haline getirmiş, aranan ustalardan biriymiş.

Kuleönü kasabamızdaki Selçuklu eseri Koca (Ulu) 1903 Cami’mizi sil baştan Osmanlı mimarisine göre düzenlemiş Kostamos usta...

Barlalı Kostamos.Türk Tarih kurumunun elinde şimdilik Kuleönü ile lgili yazı yok. Ve Yunan tarihçisi Hıristo Delibaş’a bu kasabamızın tarihini sordum. Büyük dedesinin kilise papazı iken tuttukları zorunlu vakayıname notlarından bulup bir kaç ay sonra bu konuda şahsımı aradı.1907’lerin Osmanlı döneminin Karamanlıca rumcası karışımı zamanın Türkçesiyle, ağdalı yazı notlarını inceleyip; Kuleönü kasabamızla ilgili ilginç bilgilere rasladım.

Kuleönü halkınınn aslı Horasan’dan gelmiş. Hz.Mevlâna Ve Kerkük Türkmenleri, Yunus Emre ile de hemşerilikleri var. Türk hikâyecisi Dede Korkut, Hicazda oturan Türk yazar 1480’de Hicaz’da yazan Tebrizli Hasan ve meşhûr şâir Fuzûlî de Kuleönü kasabalıların yörük obası boyundan olduklarını yazmakta.

Yunan Tarihçisi Delibaş, ”bu insanların diğer Türk obalarına göre ticarette de çok başarı göstermekle her dönem tanınmışlardır” demekte.  Oğuz Türkleri’ nin boyundan, Günhan kolu Bozok obasına bağlı Bayat Türkleri deniyormuş.

Esasında şu andaki Atabey’e yakın yerde konuşlu Bayat köyü başka bir Türk boyundan olduklarını yazmakta. Selçuklu ve Osmanlı döneminde daha bir baskın anlamda; sanat, savaş, tarım ve hayvancılkta ileri olan Kuleönü kasabalılarını üstün gören başka Türkmen boylarından bazıları ve Bayatlılar, Bayat obasından olmayıp OĞUZ Üçoklar kolu danmış.

Kuleönü Türkmenlerini çok beğendikleri için onların oba ve boyundan olduklarını söyleye söyleye bugünlere gelmişler. Kısacası Kuleönü insanları gittikleri çevrelerde çok beğenildiklerinden herkesce beğeniyle takipediliyorlarmış zamanlar içinde.

Kuleönü kasabasının esas adı da Bayat olmalıydı. Ama Selçuklu’nun uç beyi Ertokuş Bey’in bölgesi. Kule önünde ise Eğirdir yolu üzerinde Ebced Tümseği veya Beli denilen yerde Miladî 1240’larda Selçuklu topraklarına (Konya ve bölgesi) geçiş kapısı bu kale noktasındandır. Kuleönü’ndeki Ebced belinden Isparta’ ya doğru ise Rumların bölgesidir. 1423 de ancak bu taraf Türklerin, Osmanlı’nın eline geçer.

Konya Selçuklu Sultanı I.Alaaddin Keykubat’tır. Ki döneminde Hz. Mevlâna yaşamıştır, büyük oğlu Gıyasettin Kehusrev’in komutasında Konya da Mevlâna, sonradan gelen akrabalarının mahallesindeki yerleşik ve Selçukluların savaş öncü gücünden olan Horasan Türklerini aileleriyle birlikte 10-15 ailelik savaşçı birliği sınır boyu olan Kuleönü’ ndeki Selçuklu kalesine, Kulesine gönderir.

Savaşçı Kuleönü sınır korumaları hep boylu, güçlü, yuvarlak yüzlü, yakışıklı, çalışkan insanlar olduklarını bilen Selçuklu Sultanı I.Alaladdin Keykubat bierek gündermiştir.

Selçuklu topraklarına geçişleri kontrol eden, bir anlamda gümrük kapısı olan Kuleönü sınır bölgesidir. Rum bölgesi olan Isparta (İsbaridas) bölgesinden Selçuklu bölgesine geçmek isteyen Rum tüccarlardan, Konya ve Karaman’ dak akrabalarının yanına gidip gelmelerde geçiş ücretini Kuleönü’ ndeki sınır muhafızlarına öderlerdi.

Ayrıca Isparta Rumları her yıl Kuleönü sınır kapısı görevlilerine vergi verirler. Yine Şimdi yok olmuş İslamköyü’ne yakın Arap köyü sınırları içindeki Arapdağı bölgesinde yer alan Değirmen taşı Taş Ocağını da, güçlü kuvvetli, iri yapılı Kuleönü sınır muhafızları işletiyorlardı.

Başka bir ilginç not da: Ebced Malakası adlı çok zeki ve oyuncu bir köpek cinsi Kuleönü kule muhafzlarınca eğitilip, yetiştiriliyor. 800 yıl boyunca bu az meşakkatsız yetiştirilen zeki köpekler Selçuklu bölgelerine satılıyordu. Kuleönü kasabamıza has bu köpekerden yani Kuleönü veya kale-kulenin bulunduğu yol güzergâhının çevresinde yetiştirilen bu köpeklerden kaldı mı; bilemiyorum.

Selçuklu Sultanı Kuleönü’ndeki Isparta (Büyük İskender Rum bölgesi) halkıyla, diğer yörük Türkmen aşiretleriyle veya  Arap köyünden insanlarla evli kalmalarını asla istemezlerdi. O dönemin anlayışına göre iri, güçlü, savaşçı, gözü kara bir Horasan Türkmen soyunun başkalaşmasını istemeyen Selçuklu Sultanları bından dolayı Kuleönü muhafızlarının kendilerinden kız alıp vermelerini ister. Yûsuf bin İzzeddin, Ateşbaz Velî diye tanınan Kuleönükasabalıların akrabası olduklerı da yine Selçuklu belgerinde yazılı kayıtlar olduğunu söyleyebiliriz.  Şimdi Konya da türbesi olan şahıs Mevlâna’nın aşçısıdır ve bir din alimidir.

Isparta’ daki ve Karaman bölgesindeki Rum tüccarlar Kuleönü’nde sınır muhafızlığı yapan, güçlü kuvvetli, savaşçı, sanatçı aynı zamanda iyi at, eşek, katır ve Köpek yetiştiriciliği yanında Kuleönü ovasında iyi türde Tütün, Pamuk işiyle de uğraşırlar.                                              

İşte bu seçkin Kuleönü insanlarını kızlarını vermek isteyen zengin Isparta tüccarları bir türlü bunu başaramazlar.

İlerleyen yüzyıllarda ise bu kez, Rum tüccarlar bu seçkin insanlar için başka oyunlar içine düşerler. 

Kale yanı Kuleönü kulesinde sınır muhafızlığı sırasında canları sıkılan bazı sınır muhafızları oturarak oynanan Mangala ile (çaput top oyunu) Tepük oynadıklarınıda anlıyoruz.

Osmanlı’ nın sonlarına doğru bu bölgemiz artık dışarıdan kız alıp-verme adetlerinin başladığını görüyoruz.

Fransız gezgin Friedrich Sarre, 1894 Denizli’ den Konya’ya geçerken tuttuğu hatıra defterinde nerdeyse  bu sınır muhafızları Horasan Türmenlerinden oluşan insanları bin yıl arı ve öz kaldıklarını çıkardığı hatıra kitabında yer vermekte. 

“Başka Türkmenlerle , rumlarla veya Arap unsurlarıyla evlenmediler. Kuleönü muhafızları boş zamanlarında kendilerine has oyunlarla mal varlıklarını birbirlerine olan oyun üstünlükleri, kazanmaları nedeniyle bazı ailelerin mallarında azalmalar görülmüş. İslâmiyet öğretilerinin 1400’ lerde bu bölgeye gelmesiyle de bu alışkanlıkların kaybolduğu yine köylülerin hatıralarından not almıştım” demekte.. Hıristo Delibaş ‘ın dede notlarından.

Araştrm: Bayram AYGÜN-Emekli öğretm:Köşe Yazarı..2017- Isparta