1-7 ŞUBAT TUZA DİKKAT HAFTASI TUZ VE SAĞLIK

Dünya genelinde hızla artan kronik hastalıklardan ölen kişi sayısı ölümlerin büyük bir kısmını yaklaşık %60’ını oluşturmaktadır. Kronik hastalıklardan ölümlerin %80’i düşük ve orta gelirli ülkelerde gerçekleşmektedir. Eğer gereken önlemler alınmazsa 2015 yılında 41 milyon insanın kronik hastalıklardan dolayı öleceği tahmin edilmektedir. Kronik hastalıkların risk faktörleri elendiğinde kalp hastalıkları, inme ve tip 2 diyabetin %80’i, kanserlerin ise %40’ından fazlası önlenebilmektedir.

Kronik hastalıkların en önemli değiştirilebilir risk faktörleri; sağlıksız beslenme, fiziksel inaktivite ve sigara kullanımıdır. Orta düzey risk faktörleri; kan basıncı artışı, kan glukoz seviyesinde artış, kan lipidlerinde artış, fazla kilo ve obezite olarak ifade edilmektedir.

Kronik hastalıklardan ölümlerin %30’u kardiovasküler hastalıklardan dolayıdır.
Risk faktörleri içerisinde kan basıncının kardiovasküler hastalık yüküne en büyük katkıyı yapan risk faktörü olduğu tespit edilmiştir.  Serebrovasküler hastalıkların %62’sinin ve iskemik hastalıkların %49’unun kan basıncına atfedilebileceği belirtilmektedir

Her yıl en az ;
  4.9 milyon insan sigara kullanımı
       2.6 milyon insan fazla kilo ve obezite 
       7.1 milyon insan kan basıncı artışı ve
      4.4 milyon insan total kolesterol seviyesinde artış sonucu ölmektedir.

Tuz, ana maddesi sodyum klorür olan ham tuzdan insan tüketimine uygun nitelikte üretilen tuzlardır. Sofra tuzu ise doğrudan tüketiciye sunulan, ince toz haline getirilmiş, iyotla zenginleştirilmiş, rafine edilmiş veya edilmemiş yemeklik tuzlardır. Tuz lezzet verici olduğu kadar, sodyum ve klor gereksinmesinin karşılanması için de gereklidir.

Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ)’ne göre günlük maksimum tuz alımı 5 g olarak belirlen¬miştir. Ülkemizde bir kişinin günlük tuz tüketimi oranının DSÖ’ nün önerisinden 3 kattan daha fazla (kadınlarda 16 gram, erkeklerde 19 gram) olduğu bilinmektedir. Yine çeşitli çalışmalarla 1 g/gün diyette tuz alımının azaltılması felçlerde %5, kalp krizlerinde %3 azalma,  diyette tuz alımının 9g/gün azaltılmasının ise felçlerde %34, kalp krizlerinde ise %24’lük bir azalma sağladığı belirtilmektedir.

Diyet sodyum tüketimi toplumsal ve bireysel kan basıncı seviyesinin açık bir belirleyicisidir.
Sodyum organizmada sıvı dengesini sağlamada, asit baz dengesinin sağlanmasında, sinir-kas çalışmasında ve kan basıncının düzenlenmesinde rol oynar. Ancak fazla tuz tüketimi, idrarla kalsiyum atımını da arttırır. Bu durum kemiklerden kalsiyum kaybına neden olur. Bilindiği gibi kemiklerden kalsiyum kaybının artışı osteoporoz ve kemiklerin kırılma riskini arttırır. Bu yüzden lezzetine bakmadan yiyeceklerinize tuz eklemek ve fazla tuzlu besinleri tüketmemek gerekir.                 
Tuz tüketimi mide kanseri ile yakından ilişkilidir. Birçok işlenmiş ve hazır çorbalar, soya sosu v.b hazır gıdalarda bulunan tuz konsantrasyonu yoğun bir mide tahriş edici unsurdur.
Tuz yüklemesi primer böbrek hastalığı olmayan bireylerde albuminüriyi ve böbrek hastalığı olanlarda albumin ve protein atımını arttırmaktadır. DSÖ, toplumların besin alımında diyetle günlük tuz alımı için hedeflerinin < 5 g/gün olması gerektiğini belirtmektedir.

Ülkemizde yapılan çalışmalarda günlük tuz tüketim miktarının 18 g/gün olduğu saptanmıştır.  Özetle ülkemizde tuz tüketimi önerilen değerlerin 3 katı kadardır.
Fazla tuz tüketimi yüksek kan basıncı artışına neden olmaktadır. Yüksek kan basıncı ise ülkemizde ölümlerin ve hastalık yükünün en önemli nedeni olan kalp hastalıklarının önde gelen risk faktörüdür. Ayrıca mide kanseri, osteoporoz, böbrek hastalıkları ile yakından ilişkilidir.

Tuz Alımını Azaltmak İçin Neler Yapmalıyız?

Tuz kullanımı sınırlandırılmalıdır: Yiyecekler az tuzlu olarak hazırlanmalıdır. Ayrıca yemeklere sofrada tuz eklenmemelidir. Yemeklerin tadına bakılmadan tuz kullanma alışkanlığından vazgeçilmelidir. Sofrada tuzluk kullanmamakla tuz alımı % 15 azaltılabilinir.

Diyette tuz içeriği yüksek olan besinler dikkatli tüketilmelidir: Salamura yaprak, salamura balık, konserveler, peynir, zeytin, tuzlu kuruyemiş ve tuzlu bisküvi tüketimi sınırlandırılmalıdır. Daima taze ve tuz eklenmemiş besinleri tercih edilmelidir.

            Diyetinizde C vitamini, potasyum ve kalsiyum içeriği yüksek olan besinler arttırılmalıdır: Yüksek tuz tüketimine bağlı olarak gelişen hipertansiyon ve kalp-damar hastalıklarından korunmak için süt ve süt ürünleri, koyu yeşil yapraklı sebzeler, kuru ve taze meyveler, kuru baklagiller, fındık, badem gibi C vitamini, potasyum ve kalsiyumdan zengin gıdaların tüketimi arttırılmalıdır.

Sofraya hoş kokulu tatlar ilave edilmelidir: Baharat ve maydanoz, nane, kekik, dereotu, rezene, fesleğen gibi hoş koku sağlayan bitkiler tuz yerine tercih edilmelidir.

 Turşu, ketçap, hardal, zeytin, soya sosu, salata sosları vb. yiyeceklerin  tuz içeriği yüksektir. Bu besinlerden uzak durunuz veya çok nadir tüketiniz.
 Maden suları kaynağına göre farklı miktarlarda çözünmüş halde yapısında; sodyum, kalsiyum, magnezyum, demir ve alüminyum olmak üzere çok sayıda mineral ve doğal gaz içermektedir. Bu nedenle satın aldığınız maden sularının sodyum içeriğini etiketinden kontrol ediniz.
Aynı üründe farklı markaların tuz içerikleri birbirinden çok farklı olabiliyor. Hepsini kontrol edip aynı gıdanın az tuzlu olanını tercih edin.

Sebze ve meyvelerin tuz içeriği düşük olduğundan özellikle tercih edin.
Atıştırma için cips, kuruyemiş yerine meyve yiyin her gün biraz daha az tuz almaya özen gösterin.

           Ülkemizde aşırı tuz tüketiminin azaltılmasını sağlamak amacıyla bir eylem planının gerekli olduğu gündeme gelmiş ve “Aşırı Tuz Tüketiminin Azaltılması Eylem Planı” hazırlanmıştır.

           Ayrıca Sağlık Bakanlığı tarafından toplumun bilinçlendirilmesi ve konuya duyarlılığın artırılması amacıyla “1-7 Şubat Tuza Dikkat Haftası” olarak çeşitli çalışmaların yapılmasına karar verilmiştir.  İlimizde de konu ile ilgili çalışmalar başlatılmıştır.                  

Dr. Mehmet KARAKAYA
       İl Sağlık Müdürü