Özgürlüğün iki veçhesinin olduğundan bunlardan pozitif olanın negatif olanına göre çok daha önemli ve öncelikli olduğundan bahsetmiştik.

            Bunu anlayıp kabul edebilmek çok zor olmasa gerektir!

            Hakikaten özgürlüğün önemli veçhesi “pozitif” olanı, insanın veya bir toplumun kendisine ait olanlara karşı güvenmesi, özgüvenini özbilinç haline getirmesidir. Aksi halde o, bir başkasını içselleştirecek artık kendisi olmaktan çıkacaktır.

            Çıkacaktır da diğeri olacak mıdır? Asla!.. Sadece diğerinin bir kopyası olacaktır… Hatta onun, görülmeyen zincirlere vurulmuş kölesi.

            Bu tamamen günümüz dünyasının manzarası değil de nedir? Bir tarafta Batı var diğer tarafta Batılılaşma yolunda ki toplumlar. Peki, takip edenler, “Batı” olabiliyor mu? Yani hedeflerine ulaşabiliyor mu? Asla!..Bunu evvela Batı istemez. Neden mi? Çok basit! Bütün dünyanın Batılı olduğu bir ortamda artık “Batı” olmanın ne önemi ve ayrıcalığı kalır ki? Batı takip edildiği müddetçe “Batı”dır. Batılı bunun farkında, bunun için savunduğu ilkeler aslında pek önemli değil. Baktı ki ilkeleri yakalanıyor hemen vites değiştirir ve yeni ilkeler ihdas eder… Eder ki o aradaki farkı muhafaza edebilsin. Yine takip edilen olsun.

            Takip ve taklit eden toplumların okumuşları/aydınları böylece ağızlarında tüketeceği yeni malzeme bulsun… Yani gönüllü takipçi olmaya devam etsin.

            Bunun en son örneği Mısırda yaşanan darbe olayı. Darbeci, meşru iktidarı devirdi Batı dünyasında “çıt” yok… Meydanda sabah namazı kılan darbe karşıtlarını katletti, binlerce insanı öldürdü; denize bırakılan petrol nedeniyle uçamayan bir karabatak kuşu kadar kıymeti yok.

            Batılı, standardını gelişen olaylar karşısında çıkarına göre yeniden ayarlayınca aydınlarımızda da söylem değişikliği:

            “Müslüman Kardeşler demokratik yolla mı geldi ki, Batı darbeye karşı çıksın; onlarda bir darbe sonucu iktidara gelmedi mi?”

            El insaf! Kardeşim, onlarca yıl halkına her türlü baskı ve zulmü reva gören bir diktatörün halk tarafından devrilmesi ile seçimle gelen bir iktidarın askeri darbe ile devrilmesini sen nasıl aynı görebilirsin?

            Mesele Batı’yı haklı çıkarmak olduktan sonra her yol mubah!

            Tamamda Batı ‘standart benim değil mi istediğim gibi değiştiririm’ diyor da, sana ne oluyor? Neden sen, hep ona göre kendine ayar verme ihtiyacı içerisindesin?

            Bana düşen “iyi taklitler” demek olsa gerek!

            Peki, takip edenler yaptıkları ile pozitif özgürlüklerini ihlal ettiklerini biliyorlar mı? Bilmiyorlar! Bilmiyorlar, çünkü onlara yaptıklarının “ulusalcılık” olduğu söyleniyor; taklit değil, aydınlanma/kurtuluş olduğu ifade ediliyor.

            Aydınlanma: karanlıktan kurtuluş! Karanlık ne? Geçmişimiz, daha açıkçası: İslam!..İslam ile ilgili olan, onu hatırlatan her ne varsa, işte o!

             Zira “İslam” onların gözünde “leke”li olma hali. Dışarıda kalmamızın biricik sebebi! Ama onlar bilmiyorlar ki dünya sistemde Batı kendisini hep yerleşik olarak bırakmak zorunda. Dediğim gibi, aksi halde Batı artık “Batı” olmaktan çıkar ve dünya “Batı”sız hale gelir. Yahut her yer “Batı” olur ve iş Batılılar için tatsız bir boyut kazanmış olur.

İşte Batının hazmedemeyeceği ve kabullenemeyeceği tek bir şey vardır oda budur: Dışarıdakilerin “yerleşikler” haline gelmesi.

Tekrar konumuza dönelim ve sözü Falih Rıfkı Atay’ın Çankaya isimli yapıtına bırakalım:

“ Burada devrimci Mustafa Kemal’in hayran kaldığım bir özelliğini anlatmalıyım. Mustafa Kemal, bir Şarklının tamamıyla zıddına, kendi mizaç ve adetlerini çiğneyerek fikir kahramanlığı etmiştir. Sevdiği musiki alaturka, inandığı ise Garp musikisi idi. Evinden alaturka musikiyi eksik etmemişken, milli eğitimde yalnız Batı Musikisini tutmuştur. Daima musikisiz devrim olmaz, sözünü tekrar eder, “- Çocuklarımızın ve gelecek nesillerin musikisi, Garp medeniyetinin musikisidir” derdi.(Pozitif Yayınları. İstanbul. Tarihsiz Sh: 516-517)

Çok enteresan değil mi? Bunu ben değil Falih Rıfkı Atay söylüyor: Fikir kahramanlığı… Sevdiği müzik ve inandığı(!) müzik ayrımı… En önemlisi de gelecek nesillerin zevklerine ipotek koyma girişimi.

Böyle bir ipotek koymaya,  bir toplumda kimin hakkı olabilir ki?

Devam edeceğiz, inşallah…