“ Onlar Bu Elçiye indirileni anlamaya başladıkları zaman gözlerinden yaşlar boşaldığını görürsün, çünkü ondaki hakikatin bir kısmını tanırlar; (ve) "Ey Rabbimiz" derler, "Biz inanıyoruz: öyleyse bizi hakikate şahitlik yapanlar ile bir tut.”

“ Ve Rabbimizin bizi dürüst ve erdemliler arasına katmasını o kadar şiddetle arzuladığımız halde nasıl Allaha ve bize indirilen hakikate inanmakta zaaf gösterebilirdik?”(Maide 5/83-84)

Rabbimiz elçilerine önce mutmain olmuş bir kalple kendi inanç temellerini rabbinin istediği çizgide tutabilen ve korumak adına rabbimizin emirlerini yerine getirmede dikkatli olan kullarından olmalarını emretmiştir.

Rabbimiz elçileri vasıtasıyla gönderdiği vahiyle ölümsüz kıldığı prensiplerinin; okunması, anlaşılması ve hayata aktarılması konusunda sürekli bir iletişimle, uyarıcılığı vasıtasıyla insanları kötülüklerden uzak, iyilikleri hayat haline getiren kullardan olmamızı ister.

Allah’ın elçisi kendisine gelenden başka kitabı kendine hayat tarzı edinmeyerek aslında kendisinin saygıyla adeta eğilerek emri yerine getirip yasaklarından kaçmakla meydana getirdiği örnekliği, iyice anlamakla ancak örnek alınan insana yaklaşmak için çabanın verilmesini bir ideal haline getirmek mümkün olacaktır.

Rol model olarak kabul edilen bir elçi aslında kendi yolunun daha önceki temsilcilerinin yolundan bir başka yola gitmeyerek; rabbinden gelene bağlılık onu hayat tarzı kılma konusunda yaptığı fedakârlıkları yeniden ayakta tutan, canlandıran ve bir sonraki nesle aktarılarak Allah’ın dininin kurtarıcılığını algılamamızı kolaylaştıran bir örneklik içinde olmuşlardır.

Unutulmamalıdır ki rabbimizin hayat tarzı olarak belirlediği İslam’ın kitabı olan Kuran hem bu dünyadaki hem de öldükten sonraki kurtarıcı ve yol gösterici tek kitaptır.

Elçiler nasıl bir davanın değişik dönemlerde tebliğcisi ve ayakta tutanı olarak ömrünü tamamlamak için Allah’tan yardım istedilerse; bugün aynı dinle kendilerini ifade edenlerin de aynı zincirini halkalarının takip ettiği bir yolu takip etmekle, kendisine vahiyle aktarılan tecrübeden de yararlanmayı bilmelidir. Ve en son elçinin yolundan gitmekle, rabbinin rızası için aramaya yönelmelidir.

Hakikatlerin ayakta tutulması için gözyaşıyla, emekle ve acizliğini fark ederek Allah’a niyazda bulunmakla birlikte; insanın rabbinin emrini yerine getiren olması bir bilinç halinin oluşmasını gerekli kılmaktadır.

Hakikate şahitlik yapmak nasıl emek ve anlayış isterse; mümin kulunda iman ettiği elçinin yolunu takip ederek kendi yaşadığı çağa şahitlik yapması emek ,sabır ve mücadele  gerekmektedir.

Şahitlik; bilinçli, bilgili ve hayatın her şeyini sorgulayarak, yaşadığı çağın yanlışlıklarına dur demeyi ve yapılması gereken her işe koşarak, tavırlı bir hayatın bedeli olarak karşısına çıkacak zorluklara göğüs germeyi gerektirmektedir.

Gerçeğe şahit olmak; gerçeğe ulaşan yolun hakkını vermeyi ve öncelikle gelen vahyi anlayarak, gözyaşlarıyla sevinen ve pişmanlıklarına çözümün vahiyde olduğunu anlayan kul olmayı gerektirir.

Vahiyden bir kısmı gözyaşlarıyla kendimize gelmeyi sağlarken; duygusallık ikliminde devam ederek sıkıntıya girmemek için, şahitliğimizin gerekleri olan kulluk görevlerini yapmayı becermekle asıl hedefe ulaşmak mümkün olabilecektir.

Yeryüzünde elçiyle bir arada olma isteği yaşadığı dönemdeki bir insanın rabbinden talebi olduğu halde; şimdi ondan asırlar sonra yaşayan insanın da isteğidir.

Elçiyle birlikte olmayı cennette isteyenler olarak, acaba bizler onun yolunu kendimize ne kadar yol edindik hiç sorguladık mı?

Cennette elçiyle birlikte olmak isteyenlerin elçinin tebliği ettiği vahiyden başka bir kitap ve yol arayışı içine girdiğimizi fark etmeyişimiz; sonrasında acaba nasıl elçiyle bir araya gelme talebimizi karşılayacak bir durumun ortaya çıkmasını temin edebilecektir hiç sorduk mu?

Son gelen vahye iman ettiğini söyleyen bizler acaba ne kadar imanımızın gereği olarak rabbimizle ilişkilerimizde asıl bağlantıyı sağlayan vahiyle gereğini yaparak ve hakkını vererek, ne kadar devamlı ve sürekli bir ilişki içinde olduğumuzu sorgulayabildik mi?

Yoksa sadece inandık demekle ve vahye inanmanın bir gereğini yerine getirmeden, ne kadar iman etmenin karşılığı olarak rabbimizin rızasını arayabileceğimizi de sorguladık mı?

Hayatta tüm isteklerin yaratanın rızasını aramak üzere kurulduğunu bildiğimiz halde Allah’a, elçisine ve vahye inanmakta zafiyet göstermek, inanmak gereken tüm esaslarla ilişkilerin gereğini yapmamakla ilgilidir.

Rabbimizin iman etmenin gereği olarak gönderdiği kitabına saygımız; gözyaşları içinde bizi kurtaracak kitaba sımsıkı sarılmak ve vahyin gereğini yapmakla mümkün olacaktır.

Rabbimizin kitaba ve kitapla ilişkinin sürdürülebilirliğine işaret ederken tane tane okunması ve hazmedilen her ayetin yavaş yavaş yaşanabilirliğini görmekle yeni ayetlerin indirilmesinde ki usul gibi; tatminkâr ve yaşanan bir kitap olarak algılanması bakımından önemlidir.

İnanmak veya inanmamak arasındaki tercih tamamen herkesin kendisine bağlı olarak insanı robotlaşmaktan kurtaran özellikteki bir konu olmakla birlikte; sonuçların yine herkesin kendi kararıyla bulunması gereken bir sonuç olacağı ortadadır.

Allah’ın gönderdiği kitap uyulmayı beklerken; iman ettiğini söyleyenlerin ona uymak yerine anlayamayız diyerek veya ona uymak yerine başka kitapların ortaya çıkaracağı sahte mutlulukları yaşamaya çalışması, anlaşılabilir bir gerçek olmaktan uzaktır.

Kitaba uygun bir hayat yaşayabilmek; öncelikle kitabın anlaşıldığı, inceden inceye değerlendirilerek hayat haline getirilmekle mümkün olabilecektir.

Vahiyle müminin ilişkisinde gösterilen hassasiyet, zaman içinde kalbin yumuşamasını ve Allah’ın da yardımıyla iyi bir kul olmanın yolunu açacaktır.

Kuran’ı kabul etmenin en önemli göstergesi anlaşılması ve yaşantı haline getirilmesidir.Vahye inanmanın bir bedeli vardır secde edercesine emre itaatle yaratanın rızasını kazanmaktır.itaatsizliğin sembolü olan şeytanın aksine Allahın emrine uymakla rabbinin önünde secdeye kapanan kul olmak ancak tek kurtuluş yolu olacaktır.

Saygı duyduğu rabbinin önünde yerlere kapanan insan; rabbinin rızasını kazanmakla yeni alanlarda da yine emri yerine getirerek ve yanlış olarak yaratanın belirlediği işlerden uzak kalmakla kulluğunu ve vahye bağlılığını da ifade etmiş olacaktır.

Rabbimiz bu konuyu şöylece hatırlamamızı ister;

“ VE BİZ bu (vahyi) değişmeyen gerçeğe işaret olarak indirdik ve o da (sana, ey Peygamber) hak olarak ulaştı; çünkü Biz seni yalnızca bir müjdeci ve bir uyarıcı olarak gönderdik;”

” ve ayrıca onu, insanlara yavaş yavaş okuyasın diye bir Kuran, temel bir okuma metni olarak bölüm bölüm açıkladık, ayet ayet indirdik.”

“ De ki: "Ona ister inanın, ister inanmayın". Kendilerine önceden doğru bilgi ve kavrayış yeteneği verilmiş olanlara bu (ilahî metin) okunduğu zaman, hemen yüzleri üzerine yere kapanır,”

“ ve şöyle derler: "Sınırsız kudretiyle ne yücedir Rabbimiz! İşte Rabbimizin vaadi apaçık gerçekleşti!"

“İşte (böyle deyip) ağlayarak yüzüstü yere kapanırlar ve (Allah'tan yana gösterdikleri) bu (bilinç ve duyarlık) onların saygı ve sakınmasını artırır.”(İsra 17/105-109)

Allah’a kulluk ilk peygamber Hz. Âdem’le başlayan inancın son peygamber Hz. Muhammed (s.a.v) ile birlikte bitmeden tükenmeden ve yalnızca Allah’ın rızasını aramakla insana şeref ve itibar kazandırır.

İlk vahyin gelişiyle başlayan süreç kıyamete kadar devam edecektir.anlaşılan ve hayat haline getirilen bir kitap ;mutlaka asıl huzurun Allah’a kullukta olduğunu göstermesi ve hidayetin vahiyle bulunması bakımından önemlidir.

Zor zamanlarında Allah’a kul olmayı becerenlerin daha sonraki nesillere inandıklarını aktarma, uygulamalarını göstermek gibi bir sorumlulukları vardır. Sorumlulukları yerine getirenler için müjdelendikleri güzellikler olduğu gibi, sorumluluklarını yerine getirmeyenler içinde zorluklarla dolu ebedi bir hayattan bahsedilmektedir.

Kendimizden sonraki nesillere karşı en büyük sorumluluğumuz onların da Allah’ın kitabıyla buluşmalarını sağlamak iken, zamanında yerine getirilmeyen görevlerden dolayı insanın kaybettiği yolu tekrar bulmasını sağlamak için vahiyle yol gösterebilmek önemlidir.

Yanlış yapması muhtemel insan tövbe ile kendine gelmenin ilk adımını atarken, arkasından Allah’ın emirlerine uygun bir hayat haline getirmesi kendini kurtarması bakından önemlidir.

Rabbimiz kurtuluşun yollarını tek tek gösterendir. Şöyle buyurarak düşünmemizi ister rabbimiz:

“İŞTE BUNLAR Allah'ın kutlu, onurlandırıcı bağışlarda bulunduğu nebîlerden bazıları -Âdem'in soyundan, Nûh'la birlikte (o gemide) taşıdığımız kimselerin soyundan, İbrahim ve İsmail'in soyundan gelen ve (hepsi de) doğru yolu gösterdiğimiz ve seçtiğimiz kimselerden bazıları: Ne zaman kendilerine O sınırsız rahmet Sahibi'nin mesajları okunsa ağlayarak (O'nun huzurunda) yere kapanan kimseler.”

“Onların ardından, salâtı boş veren ve yalnızca kendi şehvetlerinin, dünyevî tutkularının peşine düşen bir kuşak geldi; ve böyle yaptıkları için de, yakında tam bir düş kırıklığıyla karşılaşacaklar.”

“Ancak, pişman olup Allah'a yönelen, inanıp dürüst ve erdemli davranışlar ortaya koyanlar bunun dışındadır; zaten hiçbir haksızlığa uğratılmadan cennete girecek olanlar da işte böyleleridir”(Meryem 19/58-60)