1980 öncesiydi, ülkenin her yerinden ölüm haberleri geliyordu. Vicdanlar o kadar körelmişti ki toplumun kahir ekseriyeti “ölen kimden?” diye soruyordu. Oysa Hz. Musa, Allah’tan indirilen on emrin ilkinin “öldürmeyeceksin” olduğunu tebliğ ediyordu... Öldürmeyeceksin: hukuki formattan çok ahlaki özle dolu bir emir... Yani öyle bir hale geleceksin ki öldüremeyeceksin. Yine Kur’an’da Allah(C.C) Efendimize şöyle vahyediyordu: “Bir insanı öldüren bütün insanları öldürmüş gibidir”(Maide,32) Ne kadar muhteşem değil mi? Bir fail bir kimseyi haksız yere öldürürse eylemi sadece o kişiye karşı değildir. O, bir kişiyi öldürmekle, öldürdüğü kişinin şahsında insanlığa karşı çok büyük bir cürüm işlemiştir. Gezi eyleminde yaralanan gencecik Berkin Elvan hayata veda etti. Onun cenazesi nedeniyle çıkan olaylarda Burak Can Karamanoğlu isimli bir gencimiz daha öldü.

Cinayeti DHKP-C üstlendi. Yine Berkin’in ölümü nedeniyle Tunceli’de çıkan olaylarda Ahmet Küçüktağ isimli bir polisimiz kalp krizi geçirerek hayatını kaybetti. Vicdan sahiplerine soruyorum: Şimdi bizler bu ölümlerden hangisine sevineceğiz hangisine üzüleceğiz? Eğer ölümler arasında ayrım yapıp taraf olan varsa onlara sözüm yok. Onlar bence önce bir kendilerini gözden geçirsinler. Bütün ölümler üzücü hepsi bu toplumun evladı diyen vicdan sahiplerine benim sözüm ve çağrım. Ülkede planlı olarak çıkartılan bir gerilim kontrollü olarak her geçen gün artırılıyor. Amaç belli, bizleri yine 1980’lerin öncesine döndürmek... Ülkemizi tekrar güçsüz, iddiasız, içine kapanmış, dünyada olan bitenlere bigâne kalır hale getirmek. Peki, bizlere düşen ne? Tutuşturmak, vicdanları harekete geçirip ülkede bir vicdan yangını çıkarmak! Ölen genç ister İslamcı olsun, ister Milliyetçi-Ülkücü-Alperen, isterse Kemalist-solcu-ulusalcı. İster Kürt olsun ister Türk yahut Alevi veya Sünni! Ne fark eder ki? Gençlerin hepsi bizim gencimiz değil mi? Bu Millete emanet edilmiş ana kuzusu yavrularımız değil mi? Fikirleri ile uyuşuruz veya uyuşmayız; konuşur tartışırız ama asla birbirlerine kışkırtmayız. Ölümlere sevinemez,’ benden senden’ diye bir ayrım yapamayız. İktidar bugün var yarın yok. Bugün falan parti yarın bir diğeri...

Bu aziz Milletimizin bileceği bir iş! Lakin İktidarı değiştirmenin yolu belli: asla “sokak” değil... Sandık. Bunun için kimseyi sokağa davet etmeyelim, eden varsa da o nadana karşı çıkalım. Hangi partiden olursak olalım, İktidar veya muhalefet, liderlerimizin tahrik edici sözlerini asla tasvip etmeyelim; eleştirelim, tavrımızı ortaya koyup sesimizi duyuralım. Hele hele “gezi” gibi eylemlerde sokağa çıkan ve insanları birbirine hasım haline getiren Milletvekillerine bir daha mani olalım, onları kınayalım ve sorumluluklarını hatırlatalım... Gezi türü kalkışmaları kutsayıp efsane haline getirmeyelim. Siyasi hesaplaşmanın yerinin sokak değil meclis olduğunu, karar verici olanında Millet olduğunu onlara hatırlatalım. Daha da önemlisi hiçbir partinin çıkarının Burak, Erkin ve Ahmet’in hayatından daha önemli olmadığını, olamayacağını onlara bildirelim. Çocuklarımıza sokakta hiçbir meselenin çözülemeyeceğini söyleyelim; onları sokağa çekenlerin ölürlerken viskilerini zevkle içtiklerini hatırlatalım.

“Mesele üç-beş ağaç meselesi değil” diyen alçakça sözleri kulağımıza küpe yapıp, bir yanımızda Suriye öbür tarafımızda Ukrayna’da yaşananları unutmayalım. Polisleri gaz attığı için eleştirelim, fakat yaptıkları işin ne denli sıkıntılı olduğunu, kalp krizi riski taşıdığını Ahmet’in ölümü ile hatırlayıp, göstericilerin emniyet güçlerine taş fırlatmasını görmezden gelmeyelim; parke taşını söküp fırlatanları masum gibi gösteren gafilleri omuzlarından silkeleyip kendilerine getirelim... Altmış yaşını aşkın bir kocakarının elindeki sapanla polise bilye atmasını kahramanlıkmış gibi sunan gazeteleri tel’in edelim.

Çocuklarımıza sahip çıkalım. Onlara “öldürmeyeceksin” diyelim. Öldürmeyeceksin çünkü “sen bir insanı öldürürsen insanlığa karşı cürüm işlemiş olacaksın” diyelim. Onları ideolojilerin kurbanı olmaktan kurtarırken, diğer yandan da kavgadan medet umanların hevesini kursaklarında bırakalım. Gelin dostlar ölümler arasında taraf tutarak vicdanımızı kirletmeyelim, aksine bütün memleketi saracak şekilde bir vicdan yangınını hep birlikte tutuşturalım. Ne dersiniz? Tek, tek; kişi, kişi kendimize bu görevi hemen misyon haline getirelim.