Öğretmen bir arkadaş, Türkçe dersinden nefret etmesinin sebebini paylaştı bizimle:
"Köylü çocuğuyduk biz" diye başladı anlatmaya. "Kamyonet kasasında gelirdik köyden okula. Anamız başımız üşümesin diye yazma bağlardı. Gene öyle başımda yazma, sınıfa girerken sıyırdım başımı, aceleyle koydum cebime. Yazmanın ucu sarkmış cebimden. Türkçe öğretmenim geldi yanıma. Cebimden ucu sarkan yazmayı tuttu, çıkarttı:
"Bu ne" dedi.
"Annem örttü öğretmenim" dedim. Hışımla bir tokat patlattı.
"Nene gibi bir de yazma örttün ha" diye alay etti. Benim alım alıma, morum moruma karıştı. Tüm sınıfın önünde beni böyle mahcup etmesi öyle ağrıma gitti ki o günden sonra Türkçe dersini hiç sevemedim..."
Milli Eğitimin en büyük sorununun artık öğrenciye el kaldıramamak, tahkir edememek olduğunu, eti senin kemiği benimli günleri iç geçirerek anlatan öğretmenleri gülerek dinliyorum. Çocuğu yahut torunu şiddete maruz kalsa ortalığı yıkacaklarından öyle eminim ki...
Çocukluğumun o şiddetin meşru olduğu muhteşem(!) dönemlerini hatırlamak bile istemiyorum.
Her gün döverdi Kamil'i öğretmen. Sabah sporu gibi olmuştu. "Bu kulaklar niye kirli" diye önce onları çeker de çeker.
Kıpkırmızı kalan kulakları uzatacak sonra da koparacak diye ödümüz kopardı. "Ellerin niye böyle, yüzünü yıkamadın mı" diye vurmaya devam ederdi. "Örtmenim bizim tombarlak sabunumuz yok" demişti usulca Kamil. İçimden "yeter" diyerek koşmak, çocuğu elinden kurtarmak gelirdi ama ben de çocuktum cesaret edemezdim. Hamileydi öğretmenimiz. O sabah üşendi Kamil'i dövmeye. Sıra arkadaşım Serpil'e "Sen vur bi tokat şuna" dedi. O yanağına yalandan dokundu oturdu yerine. "Olmadı" dedi öğretmen. " Kezban" kalk kızım nasıl vurulacağını göster". Üvey anne elinde, sevgiden yoksun büyümüştü Kezban. Aferini almak için olanca kuvvetiyle vurmuştu bir şamar. "İşte böyle" dedi öğretmen.
Bir derste "Ne olmak isterdiniz" diye sordu hepimize öğretmen. "Öğretmen olmak isterim ama şefkatli bir öğretmen" dedim. "Talebeleriyle arkadaş gibi, onlarla konuşan, onları dinleyen, anlayan bir öğretmen". "Ne demek istedin, sen bir şey demek istedin" dedi. "Hayalimi söyledim" dedim. Bazen kötüyü görerek iyinin ne olduğunu keşfederiz ya. Zihnimde bayan sınıf öğretmenleri hep detaycı, çocukları hırpalayan, evdeki sorunlarını işine yansıtan olarak kalmıştı. Çocuklarımı erkek sınıf öğretmenlerine verdim hep bu yüzden. Şiddeti seven erkek hocalar da var biliyorum. Saygıyı hiç bilmeyen talebeler de... Muhakkak bir yerlerde şefkatli bayan öğretmenler de vardır. Genellemenin her türlüsü yanlış olmaz mı zaten... Kendini sevdirmeden dersini sevdiremeyeceğini çok iyi bilen kadın erkek tüm öğretmenlere selam olsun...