Zindana düşen Hz. Yusuf, hapishane arkadaşlarına tebliğde bulunurken “Ey zindan arkadaşlarım!” diyerek sözlerine başlar.
            İlk planda “zaman” ve “mekân” bellidir. Mekân: zindan; zaman ise Mısır Meliklerinin hüküm sürdüğü dönemdir. Takriben milattan 17 asır kadar önce.
            Yani Hz Yusuf, Mısır’da bir zindanda hapsolanlara : “Ey Zindandakiler!” nidasıyla hitaba başlar ve “Darmadağınık birçok düzme tanrılar mı hayırlıdır yoksa hepsine ve her şeye galip, kahhar olan bir tek Allah mı ?” diyerek  onlara hayati bir soru sorar.(Yusuf 39) 
            Kur’an, Yusuf Peygamberin sözlerini naklederken özellikle O’nun “Ey Zindan Arkadaşlarım!” nidası ile birlikte aktarır. Vakıadan yaklaşık 32 asır geçmiştir ve bizler halen daha “Ey zindan arkadaşlarım!” diye başlayarak okuyoruz... Kıyamete kadar da bu şekilde okunacak.
            Zindan denince İranlı düşünür Şehit Ali Şeriati’nin “insanın dört zindanı” ismiyle kitaplaştırılmış, Petrol Fakültesinde vermiş olduğu konferansı aklıma gelir. Şeriati 1970 yılında öğrencilere hitaben konuşmasında insanı hapseden dört zindandan söz eder. Bunlardan ilki doğa, ikincisi tarihtir. İnsanı zorlayıcı diğer güç /zindan ise insanın içerisinde yetiştiği toplumdur.
            Sonuncusu, zindanların en yaman insanın kendisidir. Şeriati, insanı çepeçevre kuşatan ilk üç zindanın yıkılmasının son zindana göre nispeten kolay olduğunu vurgular. Çünkü ne de olsa bunlar dışarıdadır. Dördüncü zindan ise insanın kendisinde/içerisindedir. Çevresini sarmamış içine yerleşmiştir. Düşünüre göre ilk üç zindandan bilimle çıkmak kabilken kendi zindanından kurtulması hususunda bilim kifayetsizdir. Kifayetsizdir çünkü bilimin kendiside tutsaktır. Bilimi üreten insanın tutsaklığı, yaptığı bilime de sirayet edecek ve onu yani insanı kendi zindanına çok daha fazla zincirlerle bağlayacaktır.
            Enteresan değil mi? Gerçekten de bilim insanın gark olduğu “kendisi” zindanını yıkmamakta aksine kavileştirmektedir. Bilim yol göstermez mi? Gösterir ama o bilimi yapan insanların heva ve hevesinin, nefsanî arzu ve isteklerinin emrinde ve hizmetindedir. O doğrultuda mihmandarlık eder
            Böylece, yol gösterirken insanı zindanına daha da mahkûm eder.
            İnsan nereye giderse gitsin iç/kendisi zindanını da beraberinde götürür.
            İşte insanın asıl köleliği bu zindandadır. Kendisine/nefsine kölelikten kurtulması ise düşünüre göre ancak aşk ve din ile mümkündür. Şeriati bu hali özgürleşmek olarak niteler.
            Gelelim yine konumuza: Bence Hz. Yusuf “Ey zindan arkadaşlarım!” derken, onların şahsında bizlere daha doğrusu bütün insanlık âlemine hitap etmektedir. Hepimizi birden “Ey Zindan Arkadaşlarım!” diyerek uyarmaktadır.   Kur’an’ın bir hikmet üzere bu nidayı bizlere kadar ulaştırdığı şüphesizdir.
            Hele çağımızın nefisleri kamçılayan, dışı ışıl ışıl, içi kof olan hâkim medeniyetin sebep olduğu anlamsızlık ve gayesizlik neticesine duçar olmuş insanlığın iç zindanını düşündüğümüz zaman, Hz. Yusuf’un zindandaki kardeşlerine olan mesajı daha da önem kazanmaktadır.
            O Yusuf ki Zeliha tarafından tabi tutulan çok zor bir sınavdan geçerek Özgürleşmiş bir ruh ile konuşmaya başlamıştır.
             Albert Camus, J.Paul Sartre, Heidegger ve diğerleri, insanın içini sıkan bu iç sıkıntısının ve giderek iç daralmasının nedeni olan zindanın mevcudiyetini hissetmişler lakin çare bulamamışlardır. Bırakalım çare olmayı tanımlayamamışlardır bile.
             Filozoflar,  haklı olarak Hıristiyanlığa açılan pencerelerini kapatmaya çalışırken yahut Nietzsche’nin deyimiyle “çekiş ile felsefe” yaparken, darbeler neticesi iç dünyalarının aynalarını da kırarak Tanrı ile olan bağlarını tümden koparmış, O’nunla aralarını hepten bozmuşlardır.
İçine gark oldukları beyhudelikte yuvarlanıp, insanlığa ya çaresizliği ya da kaderini kabullenmiş “üst insan”ın soğukluğunu ve ruhsuzluğunu müjdelemişlerdir. Kimileri daha da kötüsünü adeta intiharı salık vermiştir.
Oysa modern insan, Hz. Yusuf gibi  “Ey Zindan Arkadaşlarım” diye söze başlayacak Müslümanların irşadına ne kadar da muhtaçtı... Lakin olmadı ve dedelerimiz galiba bunu pek beceremedi... “Din ilerlemeye mani mi değil mi?” gibi işin ehemmiyetinden uzak abes bir soru ile boğuştu.
Bizler mi?
Gerçeği kabul edelim. Bizler şu anda kelimenin tam anlamıyla himmete muhtaç zindandakileriz. Özellikle Şeriati’nin dördüncü zindanının mahkûmları. İslam’ı kuru ideoloji haline getiren; nefsanî istek, arzu, makam, mevki, koltuk zenginlik gibi minicik iç hücrelerimize yahut da nefret, intikam gibi içgüdülerimize malzeme yapan, aciz yaratıklar.
Zindandayız!..Hz. Yusuf’un yukarıdaki sözlerine ve takip eden ayetteki  sözlerine çok, hem de çok muhtacız.