Kimileri Osmanlılık denildiği zaman aklına hemen Padişahlar geliyor. Daha doğrusu, günümüzde Osmanlıya özlem duyanların ilk fırsatını buldukları anda, Osman oğullarından birisini bulup alelacele devletin başına oturtmayı planladıklarını vehmediyor. Onun için veryansın Padişahlar kötüleniyor. Özel hayatlarından tutunda evlat katili olduklarına hatta içki falan içtiklerine dair yüzeysel bir sürü tezvirat, bilmem kaçıncı kez fikir hayatımızın içerisine kaba bir üslupla sokulmaya çalışılıyor.
            Bu arada elbette Türklükten de dem vurmaktan imtina edilmiyor. Hatta Türklük ile Osmanlı olmamak arasında yeniden sebep-sonuç ilişkileri kuruluyor.
            Hâlbuki bizler şunu çok iyi biliyoruz ki Türkler pek çok ülkeyi ele geçirmişler ve birçok İmparatorluklar kurmuşlardır. Hatta 16. Asırda öyle bir hal yaşanmıştı ki Osmanlının haricinde Hindistan’da Babürlü, İran’da Safevî, Türkistan’da Altın-ordu devletleri yan yana yaşamışlardı.
            Ancak merhum Baykan Sezer’in ısrarla üzerinde durduğu üzere Anadolu’nun Türkler açısından bambaşka bir önemi vardır. Anadolu Türklerin ilk ele geçirdikleri ülke değildir ama kimliklerini yitirmedikleri tek ülkedir.
            Osmanlının bir dünya imparatorluğu olduğunu belirten Sezer bunu dünya siyaseti sahibi olmakla izah eder. Yani İmparatorluk sahibi olabilmek için önce siyaset sahibi olmak gerekmektedir. Anadolu bu açıdan belli olanaklar sunar. Bu nedenle toprakları iki büyük İmparatorluğa kaynaklık etmiştir. Lakin gereken siyasetten yoksun kalınca Anadolu önemini kaybedecektir.(Osmanlılık. Sosyoloji Yıllığı 7. Sf:24)
            ‘Anadolu’ ve ‘Siyaset sahibi olmak’; işte formül burada! Siyasetin eksikliği halinde Anadolu potansiyelini göstermez, etkinliği kalmadan var olur; tıpkı günümüzde olduğu gibi!
            Bizans ve Osmanlı, dünya siyaseti güdebildikleri için Anadolu tarihinde iki büyük İmparatorluğa imza atmışlardır.1000 yıl kadar Bizans 600 yılı aşkında Osmanlı hüküm sürmüştür. Bu bakımdan Anadolu kesintisiz 1700 yıl İmparatorluğa beşiklik yapmış bir beldedir.
            Genellikle Osmanlı ile Bizans mukayese edilir. Hatta daha uzun hüküm sürmesi nedeniyle kimilerince Bizans daha üstün görülür.
            Oysa merhum Baykan Sezer ve talebeleri bu konuda çok önemli bir hususa dikkatlerimizi çekerler. Osmanlı’nın üç kıtada hüküm sürdüğü söylenegelir. Bu doğrudur, ama daha da önemlisi Osmanlı’nın üç çağda hüküm sürmüş olmasıdır.
            Ortaçağ, Yeniçağ ve Yakınçağ...
            Ya Bizans! Sadece Ortaçağ.
            Bu üç çağ tarihin akışının çok hızlandığı ve önemli değişiklerin yaşandığı geniş bir zaman dilimidir. Ortaçağ ise tekdüze olması ile namlıdır. Osmanlı bu üç çağ içerisinde sadece hayatiyetini devam ettirmemiş, etkinliğini de devam ettirmiştir. Ayrıca hükümran olduğu topraklar kenar bir bölge değil uygarlığın merkezi olan bir bölgedir.(Osmanlılık Sf:27)
            Merhum Baykan Sezer bu İmparatorlukların yıkılışına da dikkat çeker. Osmanlı 20.YY da tarih sahnesinden bir dünya savaşı sonrası çekilmiştir. Bizans gibi sadece iki devlet arasındaki savaş sonucu değil. Ayrıca Osmanlı göçerken beraberinde kendisi ile birlikte iki imparatorluğu daha peşine takar: Avusturya-Macaristan İmparatorluğu ve Rus Çarlığı(Osmanlılık Sf:32)
            Şimdi sorun şuradadır: Osmanlı yıkılmıştır lakin önerdiği siyaset aşılmış mıdır? Asla! Yeri henüz doldurulmamıştır. Batı, soygun için önündeki en büyük engeli bertaraf etmiş böylece dünya üzerinde kendisine itiraz eden bir siyaset kalmamıştır.
            Bugün böyle bir siyasete ihtiyaç olmadığını Batı ve Doğudaki batıcılar dışında hiç kimse söyleyememektedir.
            Hülasa edecek olursak Anadolu sadece iki kıta arasında bir köprü olmakla izah edilemeyecek kadar büyük bir öneme sahiptir. Öneminin görünür olabilmesi için uygun bir siyasetin yürütülmesi elzemdir. Zira Anadolu topraklarına yakışan bir dünya siyaseti merkezi olması halidir.
            Anadolu’nun hakkını vermek yani dünya siyaseti gütmek demek Anadolu’yu hak etmek demektir. Bu ise Anadolu’da yaşayan Türk ve Kürt halkların kardeşliği ile birlikte olacaktır.
            Aksi halde Anadolu’yu hak etmemiş oluruz. Son pişmanlıkta fayda vermez. Boynumuza geçirilen ‘Türkçülük’ ve ‘Kürtçülük’ gibi ideolojiler Batı’nın Batıcılar vasıtasıyla içerimize soktuğu zehirli hançerlerden başka bir şey değil.
            Ben derim ki: Anadolu’da şayet bir şeyler yapacaksak yine birlikte yapacağız.
            Batı’yı daha fazla sevindirmenin âlemi yok! Bu bir.
            İkincisi ise Osmanlılık mehter çalmak değil, dünya siyaseti gütmek halidir. Bu nedenle ölmüş Padişahların boş yere dedikodusunu yapıp günahlarını kimse üstlenmesin... Böylece komik duruma da düşmemiş olursunuz.