.
    Hatırlarsınız bir zamanlar ABD Irak’ta nükleer silah üretildiğini iddia ediyordu. Bu konuda raporlar düzenleniyor ve kitle iletişim araçları ile dünyaya bu doğrultuda propaganda yapılıyordu. Hatta devrin başbakanının şahsında, ona sunulan deliller neticesinde bizlerde milletçe ikna(!) olmuştuk.
    Ama sonra anlaşıldı ki söylenenlerin hepsi yalanmış; hesap başkaymış ve ABD dünyayı kandırmış.
    Şimdi elimizi vicdanımıza koyarak soralım: Irakta işlenen cinayetlerden sadece ABD’mi mes’ul? Bizler de dâhil olmak üzere aldanan bütün dünyanın yaşanan bu zulümden hiçbir sorumluluğu ve payı yok mu?
    Geçenlerde Özel kuvvelerde görev yapan Yarbay Nesimi Soner Dedeoğlu’na ait olduğu iddia edilen bir ses kaydı çıktı. Dedeoğlu Öcalan’dan söz ediyor ve devletin adamı olduğunu söylüyordu. Hatta “Öcalan ve Murat Karayılan, gayri nizami harp eğitimi almış devletin adamlarıdır” dedikten sonra ekliyordu “bilirsen tehlikedesin ve konuşan imha edilir”.
    Şimdi biz hiç düşünmeyelim mi? Mesela ‘ne zaman bu ülkede özgürlüklerin artırılması gündeme gelse bu PKK’ya bir şeyler oluyor ve terörü artırıyor’ diye sormayalım mı? Öcalan’ın hapishanesi birkaç cm küçüldü diye yeri göğü birbirine katan BDP’nin, Diyarbakır hapishanesinin önünde ki kazıdan çıkan insan kemikleri karşısında neden bu kadar uysal davranıyor diye düşünmeyelim mi?
    Kürt aydını Kemal Burkay’a kulak vermeyelim mi? Türk ve Kürt analarının ağladığı artık yeter, bu ülkede hemen özgürlükçü bir anayasa yapılsın ve behemehal barış tesis edilsin demeyelim mi?
    Yoksa bizi ikna(!) etmelerine müsaade edip slogan atmaya devam mı edelim?
    Turgut Özal, Adnan Kahveci ve Eşref Bitlis, üçü de cinayete kurban gitti. Neden mi? Nedeni çok basit: Çünkü bu üç samimi adam Kürt meselesini halletmek için anlaşmışlardı da ondan. Şimdiki hükümetin ürkek ve çekingen adımlarla attığı açılım politikasını hayata geçirmeye çalışıyorlardı da ondan.
    Neymiş? Merhum Eşref Bitlis’in bindiği helikopter buzlanmışta ondan düşmüş…
 Ne yani ikna mı olalım… Onu bir avuç darbe yanlısı çetenin şehit ettiğini görmeyelim mi?
Daha da acısı Jandarma Genel Komutanı öldürülmesine rağmen olayın ört bas edilmesi çalışmaları karşısında son derece pasif kalan ve komutanını gereğince savunamayan TSK’nin tavrı karşısında hayretler içerisinde kalmayalım mı?
Yoksa bizlere sadece ikna olup slogan atmak mı düşer?
Peki ya katledilen Albay Rıdvan Özden… Hani 1993 yılında girdiği çatışmada alnından vurulup şehit olmuştu; güya otopsi yapılmıştı da sol kaşının 6 cm yukarısında bir kurşun deliği vardı.
Yalanmış… Kandırmışlar… Albay alnından değil,   kalleşçe arkasından, kafasından vurulmuş… Doktor, Savcı ve diğerleri, güya yaptıkları bir otopsi ile bizleri aldatmışlar.
Ya Albay Kazım Çillioğlu? Hani intihar etmişti? Yalanmış, yine fena kandırılmışız; meğerse oda çete tarafından katledilmiş. Mezarı açıldıktan sonra bir de görülmüş ki saçında arsenik, sırtında kurşun, kaburgasında kırık var.
Anlayacağınız garantili bir cinayet vakıası ile karşı karşıyayız.
Peki ya TSK? Çıt yok… Koskoca Eşref Paşa’nın arkasında durup hakkını arayamayan bir kurumdan Albayların arkasında durmasını beklemek zaten abesle iştigal!
Anlayacağınız: ”başörtüsü” ve “irtica” diyerek 90’ lı yılları heba etmişiz de,  bundan sonrasında ne yapacağız? Önemli olan o... Kanmaya devam mı edeceğiz, yoksa gözümüzü mü açacağız.
Zira bugün de bizleri kandırmak için çalışan çevreler var; üstelik sureti haktan gözüküyorlar. Amaçları öne sürdükleri birkaç “doğru” ile çeteye yeniden hayat öpücüğü kazandırmak.
Antiemperyalizmmiş! Amerikan karşıtlığıymış! Ulusalcılar bunları külahıma anlatsın! Yeri gelmişken sorayım: Hani yıllar önce ABD gerçek atış kullanılmayan bir tatbikat da gece yarısı uçak gemisinden yaptığı iki atışla bizim Muavenet gemimizi batırmıştı da 5 kişi ölmüş 22 de yaralı vermiştik. Üstelik atılması birkaç aşamada komutan onayı ile olan füzelerle... Amerikan hükümeti bunun bir kaza olduğunu söylemişti. Bizlerde inanmıştık... Komutanlarımızda tatbikata kaldıkları yerden hiçbir şey olmamış gibi devam etmişlerdi.
Kısacası herkes kuzu kuzu ikna olmuştu.
Ya sonra? ABD de açılan tazminat davaları mahkemece reddedildi. Neden mi? Olayın politik mesele olması gerekçesiyle... Lütfen dikkat: “kaza” değil “politik mesele”...
Şimdi sorun şurada:
Bizler nerede duracağız; kullanılarak yalancıların ekmeğine yağ sürecek miyiz yoksa sürmeyecek miyiz?
Efendimiz: “Mümin aynı delikten iki kez ısırılmaz” diyerek yılanların tabiatı hakkında önemli bir bilgi veriyor.
Bence bu uyarıya kulak verip bu sefer aldanmayalım…

Başsağlığı: Dostum İsmail Rüştü Çelik Bey’in pek muhterem kayınpederlerinin vefat ettiğini büyük bir teessürle öğrenmiş bulunuyorum. Cenabı Hak’tan kendisine rahmet yakınlarına sabrı cemil niyaz ederim.