Batılı zihin kendisini tanımlarken hep bir ötekisi aramıştır. Bu “öteki” kavramı “oluş” dan ziyade coğrafya ile ilişkilidir. Mesela İslam’da da “Müslüman” “kâfir” “münafık” gibi kavramlar bulunur. Fakat asla bir coğrafyayı işaret etmez. Çünkü Kur’an’da bildirildiği gibi “doğuda batıda Allah’ın mülküdür”(2/115) Ayrıca bir insan nerede olursa olsun bu kavramların içeriğine dâhil olmaktan müstağni olamaz. Yani kendi iradesi ile kendi “oluş” unu var kılar.
            Ayrıca hangi coğrafyada olursa olsun, rengi dili, ırkı ne olursa olsun herkes kelimeyi şahadet getirerek Müslüman olur ve bütün Müslümanlarla eşit hale gelir. Çünkü zemmedilen, diğer  insan değil diğer vasıflardır. Yani bir ötekileştirme asla mümkün değildir.
            Batılı zihniyette vaziyet bu şekilde değildir. Çünkü ne yaparsa yapsın hiçbir öteki Avrupalı olamaz.
            Evvela Batı kendi üstünlüğünün ispatı için diğerlerini mesela Doğu’yu ötekileştirir. Doğunun üzerinden kendi modelinin biricikliğini ortaya koymaya çalışır.
            Bunun için bilimsel(!) disiplinler ihdas eder.
            Modernleşmenin temel dayanağı bu ikili üzerine kurulur: Batılı ve Öteki.
            “Öteki” nedir? Medenileştirilmesi gereken tarihin karanlıklarında saplanıp kalmış toplumlardır. Batı bunlara hukukunu, toplumsal ve siyasal sistemlerini, giyimini kuşamını, kısacası hayat tarzını örnek olarak sunar. Ve bu ötekiler kendisine uzatılan eli kavramak suretiyle asırların üzerinden bir çekirge misali sıçrayarak medenileşiverirler!?! Batı diğeri üzerindeki bu operasyonunu, diğer coğrafyalarda iktidarı eline geçiren elit kadroların vasıtası ile yapar.
 Burada Batının şuuraltında yatan son derece açık: Bütün toplumlar aynı seyir üzerinde yürürler. Yani tarihin tek bir oluş şekli vardır: İlerleme. Batı bu yolu mükemmel bir şekilde tamamlamıştır. Diğer toplumlar geri veya gelişmekte olan toplumlar olarak aynı tarihi yürüyüşü gerçekleştirmelidirler.
Bu nedenle Batıda bir zamanlar “tarihin sonu” tartışmaları bir hayli revaçtaydı. Batı insanlığın ulaşması gereken doruk noktasına ulaşmış dolayısıyla tarih sona ermişti.
Diğer ülkeler ise ileriye doğru hamle yapmalıydı. Yani ilerlemeliydi. İşin esası yaşam tarzlarını, zevklerini ve düşüncelerini Batı’ya endekslemeliydi ki, Batı kapitalizminin sadık bir tüketicileri olabilsinler.
Burada görev Doğu toplumlarındaki “ilerici” kesimlere düşüyordu. Aksine düşünenleri yani “geri”cilere karşı göz açtırmamalı ve her şeyin Batının planladığı gibi gitmelerini sağlamalıydılar.
İşte “aydın” bu görevin sadık bekçisidir. Adı üstünde “aydın” yani aydınlanmış kişi. İçerisinde yaşadığı toplum mu? Onlarsa aydınlatılacak sürü.
Yani Batı nasıl Doğuyu ötekileştirmişse, aydınlar ve iktidarı elinde tutan elitlerde aynı şekilde kendi toplumlarını ötekileştirmişlerdir.
Ne hazin bir manzara değil mi?
Batı mütekebbir bir zihniyete sahip olurken Doğulu zihin lekeli hale geliyordu. Oluşturulan zihniyete göre kendi toplumuna ait ne varsa nakıs ve lekeliydi. Batlı değerler karşısında aşağıydı.
Batı bunu yukarıda değindiğim üzere bilimsel(!) disiplinler vasıtasıyla gerçekleştiriyordu. Merhum İsmail Raci Faruki önderliğinde bir gurup Müslüman âlimin “Bilginin İslamileştirilmesi” şeklindeki gayretini bir zamanlar yeterince anlayamamış ve anlatamamıştık. “Ne yani fiziği, kimyayı Müslüman mı yapacağız ?” şeklindeki tepkilere karşı pasif kalıyorduk
            Bugün çok daha iyi anlıyoruz ki mübarekler haklıymış. Olay “güç” sahibi olma meselesi,”iktidar”ı elde etme meselesi değilmiş. Kapitalistleşen zihniyeti ıslah eden bir mekanizmayı kurmak meselesiymiş. Yoksa aynı tuzağa düşmemek işten bile değilmiş!
Bilinci lekeli olmaktan kurtarılması demek içine sinen kirlerinden kurtarılması, azade edilmesi demekmiş.
Yani bilgi İslamileştirilmeliymiş! Sosyal bilimlerin kendi toplumsal ve tarihi müktesebatımıza göre inşası meselesiymiş.
Gelelim Batılı disiplinlerin önderleri olan bilim ve düşünce adamlarının Doğu hakkında ortaya koydukları ve bizleri lekeli ilan eden fikirlerinden örnekler vermeye. Gerek kıta Avrupa’sının Aydınlanmacı düşünürleri ve gerekse İngiliz Ekonomi politikçileri bu bağlamda hiçbir fark gözetmezler.
Hatta ezilen insanlara seslenen Karl Marks bile diğerleri kadar aydınlanmacı, ilerlemeci ve Doğu karşısında vicdansızdır.
Devam edeceğiz, inşallah.