Elbette ki İmamı Gazali ile David Hume aynı şeyleri söylemekle birlikte farklı şeyleri kast ediyorlardı. Lakin bu konuya ileride değineceğiz, inşallah. Konu hazır  “zorunluluk” ve “neden” kavramlarına gelmişken, Gazali’nin zamanının Filozofları ile mücadelesinden söz etmemek sanırım doğru olmaz.

            Çünkü o mücadelenin altında bence sadece şu hassasiyet yatıyordu: Tanrı zorunlu bir neden mi yoksa fail mi?

            Ancak bu konuya da girmeden önce Gazali hakkında iki hususa değinmenin gerekli olduğunu düşünüyorum.

            İlki bazı kesimlerce hakkında yürütülen ‘İslam Dünyasının onun yüzünden geri kaldığı, felsefeyi boğup aklı ve ilmi geri plana bıraktırdığı’ bühtanıdır.

            İkincisi ise ilkine verilecek cevap ile yekinen alakalıdır. Yani onun yaşadığı çağ da, İslam Dünyası hakkında, ana hatları ile de olsa malumat sahibi olmaktır. Bu malumat bizlerin Gazali’yi daha iyi tanımamız yanında, hakkında yürütülen karalamaların ne kadar yersiz olduğunu da gösterecektir.

Çünkü bütün düşünürler gibi Gazali de kendi çağının neticesi, bir ürünüdür. Onu kendi tarihi bağlamından ve gerçeğinden ayrı alarak değerlendirmek asla sağlıklı bir yaklaşım olmayacaktır.

İkincisinden başlayalım: Gazali’nin dünyaya gözlerini açtığı zaman diliminde Abbasi Halifeliği siyasi otoritesini tamamen kaybetmiş vaziyette idi. Aşırı Şii güçler Bağdat’ı işgale varıncaya kadar işi vardırmışlardı.

Bu vaziyet haliyle Bağdat’ın ilim ve kültür merkezi olma unvanını da gölgeliyordu.

Halifenin imdadına Selçuklu Türkleri yetişir. İşte Gazali Büyük Selçuklular döneminin şartlarının bir bilginidir. O siyasi bir teori üretmese de asıl hedefi ümmetin birliğini sağlamaktır.

Selçuklu Sultanı Tuğrul Bey Bağdat’ı Fatımilerin işgalinden kurtarır. Bu arada Selçuklu Sultanlarının veziri olan Nizamülmülk Bağdat merkezli Nizamiye medreselerini kurar. Başına da devimiz Gazali getirilecektir.

Ümmetin birliğini tehdit eden aşırı Şiiler İran merkezli yeni bir örgütlenme yolunu denerler. Hasan Sabbah Alamut kalesinde bir terör örgütü kurar. Örgütün fedaileri suikastlar düzenlerler. Nizamülmülk’ü şehit ederler.  Yaşanan bir diğer talihsizlikte Sultan Melikşah’ın ölmesidir. Bunun üzerine oğulları arasında taht kavgaları baş gösterecektir.

Bu esnada Haçlı ordusu da büyük bir harekât başlatmıştır.

İşte Gazali bu dönemin çocuğudur. O ümmetin birliğini amaçlamaktadır. Bu birliği parçalayan saldırıların iki kaynaktan üretilen bilgilerden istifade ettiğini görür. İlki Batıniler, ikincisi ise Filozoflar.

Bâtıniler Kuran’ı zahiri olarak değil de güya deruni manalarını bulup ona göre amel ettiklerini söylüyorlardı. Onların nezdinde yasak ve haramlar gerçeklere ulaşamayan kişiler içindi, zira aydınlanan kişiler için şeriat bir zorunluluk değildi.

İptali gereken bir husustu!

Bu bağlamda felsefecilerde ürettikleri Aristo temelli görüşleri ile Bâtınilerin fikir dünyasına lojistik destek sağlıyorlardı.

Din üzerine kurulan birlik artık lime lime sökülmeye başlamıştı.

İşte bu nedenledir ki Devimizin en önemli eserinin adı “İhyâ’u ulûmid-din” adını taşır. Yani dini ilimlerin ihyası...

Yine bu kaygılarladır ki Gazali iki önemli reddiye kaleme almıştır. İlki Tehâfütü’l-felâsiye. Yani felsefecilere cevap. İkincisi iseFedaihu’l-Bâtınıyye, yani Bâtıni görüşlerin iptalidir.

Filozofların bazı görüşleri reddedilirken, Batınilerin aklı tamamen iptal ederek masum bir imamdan edinilen bilginin yeterli olacağı iddiası çürütülürken, düşünürümüzün “bilgi nedir ve nasıl ulaşılır” sorusunu kendisine sorun etmemesi hali elbette ki düşünülemezdi. Devimiz bu dev sorunla da boğuşmuş ve “el-Munkız mine’d-dalal” isimli bilgi felsefesi ile ilgili önemli eserini kaleme almıştır.

Günümüzde Gazali’yi İslam Dünyasını geri bırakmakla suçlayanlar onu yaşadığı çağdan, boğuştuğu problemlerden soyutlayarak ele alıyor dolayısıyla yanlış değerlendiriyorlar. Üstelik kendi çağlarının problemleri ile dolu kafalarıyla o zamana gidip, garip bir şekilde devimizi suçluyorlar.

Kendi zamanının Dev’i olmak yerine, suçlamanın kolaylığının rehavetine kapılıyorlar.

Devam edeceğiz, inşallah.

 

Not: 9.Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in vefat eden eşi Nazmiye Hanıma rahmet Yakınlarına başsağlığı ve sabrı cemil dilerim.