GÖLDOSK’LA BİR PAZAR

Sabahın ilk ışıklarıyla, merhaba dedim güne. Apar topar hazırlanıp, sırt çantamı aldım çıktım yollara.Çayımı demlemiş, bir küçük su,  birde poğaça eklemiştim  yanına.

Gece yağan kar, ağaçları adeta gelinlik gibi kaplamıştı. Her yer bembeyazdı. Buz gibi bir hava vardı, içimdeki doğa aşkıyla ısınmaya çalışıyordum. Hava eksi altı civarında idi.

Demokrasinin beşiği İslamköy’e bir kültür gezisi için çıkmıştık yola. Yaklaşık kırk yılık bir siyasi geçmişinin anılarını yansıtan, Süleyman Demirel’in müzesini ziyaret edecektik. Sevecen, sempatik tavırları ile eski Antalya Kültür ve Turizm Müdürü, şimdinin Demokrasi ve Kalkınma Müzesi müdürü Osman bey karşıladı bizi kapıda. Kırmamıştı bizi, Pazar günü çalışmıyorlardı aslında. Kendisinden ricacı olmuştum. GÖLDOSK ailesinin yirmi beş temsilcisi ile,  müzeyi ziyaret etmek istiyorduk ve Osman bey bu isteğimizi geri çevirmemişti.  Bir pazarını bizim için feda etmişti. Konusuna o kadar hakimdi ki, bizlere müze ile ilgili bilgi verirken kimseden çıt çıkmıyordu, herkes can kulağı ile Osman beyi dinliyordu.Bizi tarihin derinliklerinde kısa bir sörf yaptırmıştı adeta. Bilgi merkezinden Demirel’in doğup büyüdüğü eve geçtik. Burayı ben ikinci kez geziyordum.  Ancak ilkinde bu kadar hissetmemiştim buranın ruhunu. Her köşesini dikkatle gezdim, eşyaları inceledim,  İçerde buram,  buram tarih kokusu vardı. Adeta tüylerim ürpermişti.

Eski eşyaları görünce, çocukluğumda sulukda çiğnediğimiz üzümler geldi aklıma,  tavanda asılı üzümler, mısırlar, ekmek teknesinin birbirine komşu gözlerinden çıkan sıcacık ekmeğin kokusu tüttü burnuma. Anılarımı depreştirmişti, buradaki her bir eşya. Buranın ayrı bir güzelliği vardı tabiî ki. Demokrasinin beşiği boşuna denmiyordu. Bir köyden, böylesi bir evden, bir ülkenin başına bir Başbakan ve bir Cumhurbaşkanı çıkabiliyordu. İşte bu demokrasinin, güzelliğinin en güzel göstergesiydi.

Resimler çekildik, anılarımızı sıcak tutmak adına. Müze müdürümüz Osman beye teşekkür ederek, memnun bir şekilde ayrıldık, Çalca tepesine doğru.

Yeler bembeyaz karla kaplıydı. Sabahın ilk ışıklarıyla yola çıkmış olmamızın başka bir güzelliği, karlara ilk biz ayak basıyorduk. Köy ahalisi hala derin uykularındaydı. Bizse ziyaretimizi tamamlamış Çalca tepesine doğru yürüyüşümüze çıkmıştık bile.

Avucumuzun içi gibi bildiğimiz yerlerdi, ancak üstlendiğimiz sorumluluk ve kural gereği, GPS simizi rotamızı yüklemiştik. 7.2 km bir rota belirlemiştik. Çalça tepesinin müdavimleri kazların bulunduğu göletin etrafında    soluklandık,  gurup resimlerimizi çektik.

Göndürle taraflarından patikalardan,  Atabey Ertokuş Medresesine doğru yola koyulduk. Bu haftanın ekip başı bendim. Bunun bir iyi, birde kötü tarafı vardı.İyi tarafı bembeyaz örtü gibi kaplanmış karlara ilk ben basıyordum. Karın kütür, kütür sesi tarif edilmez bir zevkti. Kötü tarafı ise, yürüyüşlerde,  karda öncülük yapanlar bilir, oldukça yorucuydu.

Etrafta kuşlar uçuşuyordu. Belli bir yerden sonra yolumuzda, bir hayvan izi oluştu. Adeta bize rehberlik ediyordu. İzlerin hangi hayvana ait olduğunu bilemedik, ama bizi Atabey girişine kadar götürdü. Sabahın o saatinde belli ki oda gezintiye çıkmıştı.

Artçımız Hasan beydi. Telsizimizden geride kalanlarla ilgili olarak, bilgi alıyor, yürüyüş hızımızı onlara göre ayarlıyorduk.

Ertokuş Medresesine ulaştığımızda, Medrese önünde otobüsümüz bizi bekliyordu. Ertokuş Medresesinde anı fotoğraflarımızı çektik, Medrese ile ilgili karşılıklı bilgi paylaşımlarımızı yaptıktan sonra, kapıda bizi bekleyen otobüsümüze bindik ve Isparta’nın yolunu tuttuk.

Dışarıda hava,  kara rağmen güzeldi. Yüzler gülüyordu, insanların gözlerinde huzur vardı. Adeta haftanın yükünü yürüdüğümüz yollara serpiştirmiştik. Yaklaşık yedi km yürüyüşten sonra, ekip hala çakı gibiydi, şarkılar, türküler mırıldanıyorlardı.

Her hafta başka bir güzelliği keşfe çıkan GÖLDOSK ailesi ile birlikte,  bu haftayı da,  böylece güzel anılarla,  geride bırakmıştık. Ruhumuzu dinlendirip, bedenimizi gençleştiren bu etkinlikler, için emek veren bütün arkadaşlara, üyelerimize, misafirlerimize  şükranlarımı sunarım.

Sağlıcakla kalın.