Gezi parkı protestolarının ağaçların korunması boyutunu aştığı herkesin malumu. Keza amacın, Başbakanın şahsı olduğu hususu da sır değil. Protestocular bu konuda yalnızda değiller; içte ve dışta önemli destek görüyorlar. Ormanın ortasına kurulan bir üniversite ile yine sermaye tarafından kurulan diğer bir özel üniversite imtihanları iptal ederek öğrencilerini Taksime eylemlere katılmaya gönderdi.

Avrupalı ve Amerikalı siyasilerde üst perdeden ve akıl verici demeçleri ile bu koalisyonun dışarıdaki ayağını oluşturdu.

Karşı taraf da gelişmeleri görerek buna uygun bir savunma mekanizması geliştirdi. Kim akıl etti bilmiyorum ama kurulan mantığın son derece etkileyici olduğu kesin.

Savunma tamamen toplumsal muhayyileyi hedef alıyor. Bir taraftan toplumun şuuraltını harekete geçirirken, diğer yandan ileriye yönelik arzularının da tehlikede olduğu sinyalini veriyor. Her iki mesajda aynı anda ve bir çırpıda veriliyor.

Merhum Menderes ve Özal’ın resimleri yanında Erdoğan’ın resmi ve her birinin altında yazılan üç kelime. Menderesin altında “astınız”, Özal’ın altında “zehirlediniz” ve Erdoğan’ın altında “yedirmeyiz”.

Yedirmeyiz! Müthiş bir zekâ, son derece etkili bir kelime!

Neden mi? Çünkü doğrudan doğruya toplumun muhayyilesine hitap ediyor da ondan!.. Şuuraltını harekete geçiriyor da ondan!

Toplumsal muhayyile asla bir toplumsal kuram yani ideoloji değildir. İdeolojiler belirli ufak bir azınlığın azığıdır. Muhayyile ise geniş kitlelerin çıkardığı neticeler ve paylaştıkları tecrübelerdir. Bizde bu yüzyıllara tekabül eden bir vakıadır. Böylece dünya üzerinde hedeflerini yani kendilerine biçtikleri konumu belirlemiş olurlar. Bu nedenle her toplumun “büyük” toplum olma ihtimali bulunmaz.

Öte yandan tahayyül edilen bu ülküler toplumsal zihniyeti de belirler. Toplumlar bu yönde yaşadıkları sevinç verici olayları hep hatırlarlar. Mesela İstanbul’un Fethi gibi. Fakat üzüntü duydukları olayları da şuuraltılarına atarak acılarını dindirirler.

Tıpkı Menderes’in asılması olayında olduğu gibi... Tek Parti zulmünden bıkan toplumun sarıldığı ve sevip bağrına bastığı Menderes askeri bir darbe ile indirilmiş ve sonrada uyduruk bir mahkeme kararı ile asılmıştı.

Millet acısını sinesine gömdü ama darbeciler bunu dahi çok gördü.27 Mayısı bayram yaparak yıllarca Milletin ensesinde tepindi. Adeta onun çaresizliğini yüzüne vururcasına “sen dediğimin dışına çıkarsan bende senin üzüldüğün günü bayram yapar okuyan çocuğunu sokakta uygun adım yürüterek acınla zevklenirim”       demeye getirdi.

Aynı şekilde millet merhum Özal’ı da çok sevdi. Onu “sivil” ve “dindar” diye bağrına bastı. Özal, ülkeyi kabuğuna gizlenmiş vaziyetten çıkarıp dünyaya açmaya çalıştı. Aynı mihraklar onunla da uğraştılar. Sonunda anlaşıldı ki Özal zehirlenmişti.

Bu arada yine sandıktan çıkan Demirel’de darbe ve muhtıralarla düşürülmüş ve merhum Erbakan’da en galiz küfürler ve sivil işbirlikçilerin tencere tava sesleri içerisinde postmodern darbeye maruz kalmıştı. Hatta küstah bir asker geçerken kendisine omuz atma edepsizliğini dahi televizyonlar vasıtasıyla sergilemişti.

Ve bu millet bütün bunları şuuraltına atarak, dünyada söz sahibi bir ülke olma yolunda ki hedefini kaybetmeden muhayyilesinin gereğini sürdürdü.

Nihayetinde Erdoğan ile karşılaşan halk onun Kasımpaşalı halini ve didinerek, belli çevrelerle mücadele ederek vermiş olduğu siyasi dirayeti beğendi ve onun elinden tutarak büyük bir teveccühle Başbakanlığa getirdi.

Oda bu iyiliğin altında kalmadı. Dünyanın yaşadığı bunalıma rağmen ekonominin trendini ve ülkenin itibarını yükseltti, askeri vesayeti kırmakla kalmayıp, ülkede barışı tesis etmek için elini taşın altına soktu.

Tam Kürt sorunu halloluyor derken bir de baktık ki gezi parkı eylemleri pompalandı. Başbakanın başı açıkça talep edilmeye başlandı.

İşte bu durum milletin şuuraltını harekete geçirdi. Yaşadığı acıları hatırlatıp önceki sessizliği nedeniyle toplumsal vicdanda açılmış olan yarayı kanattı.

Ve “yedirmem!” dedi.

Aslında eylemler bu kadar uzatılmasaydı ve tadında kalsaydı herkes onları haklı bulacak ve hükümet ile başbakanın hataları tartışılacaktı.

Fakat gereğinden fazla şiddet aksi tesir uyandırdığı için, tehdit ve şiddeti giderek yoğunlaşan bu eylemlerde niyetlenilenin tam aksini oluşturdu. Yani iktidar partisi sanılanın aksine oyunu artırırken, Erdoğan’ın konumu pekişti ve hatta tartışılmaz hale geldi.

 Çünkü olay Başbakanın şahsını aşıp Milletin onurunun korunması boyutuna geldi.