Suların yükseldiği sırada Nil kıyısında bir sırtlan ile bir timsah karşılaşırlar; durup selamlarlar birbirlerini.Sırtlan konuşur ve der ki: ‘Günleriniz nasıl geçiyor efendim?’Timsah cevap verir:‘Kötü geçiyor. Gün oluyor acılarım ve hüznüm içinde ağlıyorum ve yaratıklar diyorlar ki:-Bunlar sadece timsah gözyaşları.Bu beni her sözün ötesinde yaralıyor.’Sırtlan, Timsah’ın bu sözleri üzerine ise şunları söyler:‘Acınız ve hüznünüzden söz ediyorsunuz; ama bir an için beni düşünün. Dünyanın güzelliğine, harikalarına, mucizelerine bakıyorum ve salt bir sevinçle, günün güldüğü gibi gülüyorum. Ormanın insanları diyorlar ki:-Bu yalnızca bir sırtlan gülüşü…

          Bu hikayeyi niye anlattım. Birincisi hayvanların konuşturulduğu böyle fabllar beni her zaman eğlendirmiştir. İkincisi biraz zor belki ama hayatın içine dışından bakabilmek için, insanları anlamak için bazen hayvanlaşmak lazım geliyor.Ağlamak ve gülmek hayatın içinde tabi ki var. Bunların hanginin ne zaman samimiyetle ve içtenlikle yapıldığını kim bilebilir? Bize dışarıdan görülen şeyin içi kimbilir nasıl bir hikayedir? Madem sahte ağlamayı timsaha, yüzeysel gülmeyi sırtlana vermişler. Ordan açıklamaya başlayalım. Timsahların çene yapısı anatomik olarak biraz sorunlu olduğu için avlarını yerken  ağızlarını açtıklarında  çektikleri acıdan dolayı gözyaşı dökerler. Ve yavrularını yerler. İşte görüntüde yavrularını yerken döktükleri gözyaşı nedeniyle sahte gözyaşı timsahla özleşmiştir. Sırtlanlar ise leş yiyen bir hayvan olup çoğunlukla tembelliklerinden dolayı başkalarının avını yerler. Ve belgesellerde çoğunuz görmüştür. Avlarını yerlerken değişik bir kahkaha sesi çıkarırlar. Peki ya insanlar birbirlerini yerken, birbirlerini yerlerinden ederken ne yaparlar? Ne sahte bir gözyaşı, ne samimiyetten uzak bir kahkaha, onlar sinsidirler. Samimiyetsiz oldukları kesindir ama bazen dost, bazen sevgili, bazen arkadaş gibi ve çoğunlukla avına sessizce yaklaşan bir kedi gibi size yaklaşır ve hayatınıza girerler. Artık  kahkahalarını, ağlamalarını, samimiyetlerini, sevgisini çözmenin imkanı kalmamıştır. Avlanacağınız kesindir. Ve artık sadece bir avsanız, sizi yerken gülmesinin veya ağlamasının bir önemi var mıdır? Samimiyet yaşarken aranılan bir duygudur. Sona gelindiğinde değil hayatın içinde karşınızdakinden samimiyet beklersiniz. Sadece karşınızda samimiyetle gülmesini ve ağlamasını değil, sizi de içine katarak birlikte ağlayabilmek ve gülmek önemlidir. Birliktelik önemlidir, paylaşabilmek önemlidir , bunların içtenlikle yapılması, karşılıklı olması değerlidir.Ve başta da belirttiğim gibi bunların düzmece mi yoksa içten gelen duygularla mı yapıldığını kim bilebilir?

         Son olarak belitmek isterim ki ayrıntıda boğulmadan tek yapmanız gereken samimi olmaktır. Gerisi kendiliğinden gelecektir. Bu sizi iyi bir insan yapar.Samimiyet zor olanı seçmektir. Kişiliğini saklamak, gizemli kılmak kolaydır. Ama size samimi davranan birine kişiliğinizi, benliğinizi açmak zordur ve  bunun adı samimiyettir.Sevdiğini söylemek, sevmediğiniz birine bunu hissettirmek zordur. Ama sevdiğinize bunu itiraf etmek, sevmediğiniz birinin karşısına geçip bunu nedenleriyle açıklamak samimiyettir.Bir olay karşısında bana neci davranmak, bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın tarzı bir tutum sergilemek kolaydır. Ama  içinde bulunduğunuz ortamdaki ikiyüzlülüğü bu işten zarar görenlere açıklamak samimiyettir.. Ve samimiyet sınırlarını genişletirsek başkasının aptalca bulduğu bir türk filmine herkesin içinde ağlayabilmek, bu timsah gözyaşlarına benzetilse bile aldırış etmemek, siz sahip olmadan başkasının sahip olduğu  şeye güvenmek, etrafa gülümsemek, sırtlanların arasında sırtlanlar gibi gülebilmektir.İşin özü en başta kendine karşı samimi olabi,lmektir.. Sevgiyle…..