Kosova' dan selamlar;

 

Canım Vatanım Türkiye'me selam olsun. Sizlere Kosova'dan kısaca seslenmek istiyorum.

 

Kosova'da,  Priştina,  Prizren ve Dragash'ı gezme imkanım oldu. Pristina, gelişmekte olan, savaştan çıkmış ve bağımsızlığını ilan etmiş bir yer. Hala savaşın izlerini taşıyor. Maddi ve manevi çöküntüleri hala devam ediyor. Katledilmiş Kosovalı vatandaşların adım başı anıt mezarları yürekleri dağlıyor. Mezarların bazında lacivert sarı  Kosova bayrakları ve Arnavut bayrakları yer alıyor.

 

 

Buram, buram Türklük kokan Prizren topraklarında, kökleri tarihin derinliklerine uzanan Türk kültürünü, kilometrelerce uzaklarda yaşamak farklı bir duygu.

 

Kosova Avrupa'nın en yeni cumhuriyeti. Prizren'li Türklerin, Türk kültür mirasını içlerinde yaşamaları dikkat çekmektedir.

 

Kosova'ya girince yollar daralmaya başlıyor. Dağların zirvelerinde karlar henüz erimemiş. Yol boyunca çeşitli ülkelerin  KFOR- Barış Gücü birlikleri de bu genç ülkede herşeyin henüz rayına oturmadığını gösteriyor. Şar dağları,  set gibi karşınızda duruyor.

 

Prizren Şehrinin tam ortasından  Akdere (Bistriça) deresi akıyor. Derenin üzerinde Ahmed Şemsuddin Bey tarafından  yapılan taş köprü bulununuyor. Osmanlı döneminden kalma kemerli taş köprü dereyi bir inci gerdanlık gibi sarıyor. Şehrin tam ortasından hangi yöne baksanız tarihi ve doğal koşullara meydan okuyan Osmanlı kültür mirası göze çarpıyor.  Hemen sol tarafımızda Osmanlı'nın ihtişamını çok güzel anlatan ve buradaki Türklerin gururu Sinan Paşa Camii'ni görüyoruz.

 

NATO güçlerinin müdahalesinden sonra Prizren'e yerleşen çok uluslu güçler her tarafta gözünüze çarpıyor.

 

Prizren'e gelip Makiyato içmeden olmaz dediler. Ve bize makiyato ikram ettiler.Bizim çayımız onların makiyatosu var. Sabah akşam makiyato içiyorlar. Damak tadı bizimkinden biraz farklılaşmış. Arnavut ve Türk kültürü biraz ağır basmakla birlikte, Arnavut, Sırp, Türk kültürlerinin karışımından bir kültür oluşmuş.

 

Bizim oralarda, kiraz bayramlarında, kirazlı dere dediğimiz yerlerde gençler tepelere tırmanır bir aşağı, bir yukarı yürürler, birbirlerini beğenirlerdi. Burada da Bistriça deresinin yanında Cumartesi akşamları gençler, bir oraya bir buraya yürüyüp, birbirlerini beğeniyorlar.Kalabalığın hikayesini dinleyince Kirazlıdere aklıma geldi .

 

Etraf alabildiğince dağlık ve yeşilliklerle kaplı. Dragash yolunda ilerken adım başı araba mezarlıkları dikkat çekiyor.

 

Beni etkileyen başka bir konuda, nüfusun çoğu Sırpça, Arnavutça, Türkçe ve İngilizce'yi iyi derecede biliyorlar. Taksicisinden, lokantacasına kadar. Okullarında kıyafet serbestliği var.Birde işte bu dediğim başka bir konu, trafik konusu. Araçlar gündüz farlarını açık tutmak zorundalar, emniyet kemeri zorunlu ancak bizdeki gibi değil.Araca binenin ilk yaptığı kemerini bağlamak oluyor.Kemer takmama cezası 35 Euro, farları açmama cezası 35 Euro, cezalar bizde de var ama burada hassasiyetle uygulanıyor.En güzeli de, yayaların önceliği, ayağınıza yola attığınız anda araçlar pat diye duruyor ve sizin geçmenizi bekliyorlar. Karşıdan karşıya geçmek için, kenarda bekleyip araç kollamanıza gerek yok. Yolun neresinde olduğunuzun önemi yok, araçlar sağınızdan solunuzdan silme geçmiyorlar, ana yolda bile durup sizin geçmenizi bekliyorlar. Yayaya yol vermemenin cezası 135 Euro'ymuş.Ama ceza bir tarafa yayalar buna alışmış ve uyguluyorlar.

 

İnsanları çok cana yakın, dolaştığımız yerlerde, tebessüm edip selam veriyorlar.

 

            Kosova'dan şimdilik bu kadar, sağlıcakla kalın.