Yeni Şafak Gazetesinin 11 Kasım tarihli nüshasında, Yusuf Kaplan’ın “Liberalizmin Sefaleti ve insanın tükenişi” isimli bir makalesi yayınlandı. Akabinde Sivil Düşünce isimli internet sitesinde Dç Dr. Alim Yılmaz imzalı “Totalitarizm ve Siyasal İslam”  başlıklı cevabi bir yazı çıktı.

Önce şu hususu peşinen bildireyim. Yusuf Kaplan son derece birikimli bir kişi. Lakin bu birikimini aktarmakta zannımca o kadar mahir değil. Özellikle televizyon programlarında hızlıca ve heyecanlı bir şekilde, üstelik söylemek istediği çok şey, onu yeterince anlaşılır kılmaktan mahrum ediyor.

Yazılarına gelince, birbiri üstüne yığılmış pek çok kavram kullanmak yerine, düşüncelerini daha teker teker ve yayarak yazmayı denese, yine zannımca daha isabetli hareket etmiş olur.

Her neyse! Yukarıda bahsettiğim karşılıklı yazışmada bence haklı olan Yusuf Kaplan’dı.  Kaplan yazısında günümüzde yeniden ısıtılarak servise sokulan Liberalizmin varoluşsal bir sefalete sebep olduğu kanısında. Çünkü ona göre liberal düşünce ile insan özgürleşmiyor aksine köle oluyor. Neye? Nefsin arzu ve isteklerine... Güçlü bir felsefi temelden yoksunluk, liberalizmi siyasi bir temele oturmak zorunda bırakıyor;Kaplan’a göre bu mahrumiyet Liberalizmi hayatın her alanını  düzenlemeye kışkırtıyor ama liberalizm asla hayatı anlama ve anlamlandırmada başarılı olamıyor

Haklı, fakat bence Liberalizm öyle hayatın her alanını da düzenlemeye kalkışmıyor. Akan nehri kendi haline bırakıyor. İnsana da “bırakınız yapsınlar bırakınız geçsinler” diyerek kendisini bu akan nehre yani gidişata bırakmasını salık veriyor. Buna da hürriyet deniyor(!). Tıpkı akıntıya kapılan çöp tanesi misali bir hürriyet !? Peki, akışa müdahale düşünülebilir mi? Asla! İşte bu doğal oluşa ters olup olmaması gereken bir tavır olarak belirleniyor.

Kaplan siyasetten hareketle, Batılı düşüncenin, “olmak” yerine kışkırtılan “sahip olma” güdüsü ile hayata, insana, hakikate ve hatta Tanrı’ya bile müdahale etme ve ona çeki düzen verme küstahlığının, modern dünyada gösterildiğinin altını çiziyor.

Haksız mı?

Gelelim Sayın Yılmaz’ın yazısına. Yazı başlığından kendisini hemen ele veriyor: “Totalitarizm ve Siyasal İslam”

Yazar evvela çağımıza dair bir tespitle işe başlıyor: Çağımızın ana eğilimi totalitarizm; yani: baskıcı, dayatmacı, kurtuluş vaadiyle toplumları değiştirmeye çalışan ideolojilerin oluşturduğu bir küme. Fakat bu kümenin içerisinde sosyalizm, faşizm ve siyasal dincilik sayıldıktan sonra örnekler daha da özelleştirilerek “örneğin İslamcılık, Marksist Hıristiyancılık gibi türedi yaklaşımlar bu kapsamda değerlendirilebilir. Ayrıca, Siyonizm de bu bağlamda ele alınabilir” tespitinde bulunuluyor.

Siyonizm, Marksist Hıristiyanlık ve İslamcılık... Bence burada kümeden ziyade bir bohçadan söz edilmesi daha doğru olurdu... Evet, belki İslamcılığın ideoloji olmak ile malul olduğu tartışılabilir; ama bu hal hiç kimseye elmalarla armutları toplama hakkını vermez.

Gerçi yazarda İslam ile İslamcılığı tefrik ediyor. Ortaya konan bu totaliter yaklaşımların-kastı belli: İslamcılık- İslam’la temellendirilemeyeceğini söylüyor. Fakat sonra eleştirdiği İslamcıların durumuna düşmemek için ayet ve hadislere müracaat yerine “İslam’ın bir iyi ahlak ve adil yaşam öğretisi ve insanı iyiliğe yönelten ilahi bir din olduğunu belirtmek istiyorum” diyerek bence bir genel belirleme ambalajında son derece haksız ve gereksiz bir tanımlama dolayısıyla sınırlama getirmiş oluyor.

Soruyorum hangi din veya ideoloji ‘iyi ahlak’ veya ‘adil yaşam’ sınırlarının dışına işaret ederek müntesiplerini kötülüğe yöneltiyorum demiştir ki? O zaman İslam’ın diğerleri ile olan mümeyyiz farkı nerededir? Hem  “iyi” ve “adil” den kasıt nedir. “İyi” ve “adil”i kim belirleyecek ve neye göre belirleyecektir?

Sayın, Yılmaz itiraz yazısında özü itibariyle totalitarizme değinmekte, içerisinde İslamcılıkta olmak üzere bütün ideolojilerin totaliter olduğunu savunmaktadır.

İşte burada bence biraz nefes alınmalıdır. İş bu kadar kolay bir izahla geçilemeyecek kadar naziktir. Bence yazar yanılmaktadır. Zira liberalizm totalitarizmin panzehiri değil, aksine sebebidir.

Bunun canlı şahidi de tarihtir.

İslamcılığa gelince: Hatasıyla kusuruyla, ideolojik maluliyetiyle İslamcılık totaliter baskılara ve dayatmalara karşı oluşmuş bir cevaptır.

Devam edeceğiz, inşallah.