Geçen hafta Hürriyet ve Taraf gazetelerinde Öcalan ile ilgili bir haber çıktı. İmralı’ya giden Mehmet Öcalan kardeşinin mesajını iletiyordu. Taraf gazetesindeki habere göre Öcalan şöyle söylemiş :“ ne bir polis, asker ne de bir gerilla ölsün artık. Tek isteğim kan dursun, bu sorun çözülsün”

            Hürriyet gazetesinin haberine göre ise mesaj daha da kapsamlı: “son dönemdeki eylemlerin hemen hemen tümü sorumsuzca. Bu saldırılar halklar arasındaki köprüleri ortadan kaldırmaya yönelik. Bunun önüne geçmek gerekiyor”

            Sakın kimse beni “Apo’nun ağzıyla konuşuyor” diye alçakça suçlamasın. Yazdıklarımı daha iyi anlamaya gayret sarf etsin.

            Benim Öcalan’ın ağzına ihtiyacım yok. Dahası hiçbir müşterekim yok. Kürtçü değilim; sosyalist hiç değilim; ateist hiç mi hiç değilim... Ben Müslüman’ım.

            Fakat şu cümleye dikkat: “halklar arasında köprüler atılıyor”

            Biri kalkar “atan başta kendisi değil mi?” diye soracak olursa “el hak doğrudur!” derim.

            Ama yinede söyleyene değil, söylenene dikkat kesilelim...

            PKK’nın son eylemleri pek çok yerde tepkilere yol açtı. Gösterilerde insanlar ellerindeki bayraklarla “ne mutlu türküm diyene” diyerek yürümeye başladı.

            İşte bence yapılmak istenende buydu... Halkı galeyana getirmek ve milliyetçi duyguları körüklemek... Hem de karşılıklı olarak.

            Ben şunu bilir ve söylerim: İmparatorluğumun temellerinin çöküşünde hiçbir ideoloji, “milliyetçilik” kadar etkili olamadı.

            Petrolümü başkaları aldı... Bizlere ulusçuluk verildi... Ortadoğu’da sürüsüne bereket lüzumsuz devletler kuruldu. ‘Al şu da bayrağın avun avuna bildiğin kadar’ denildi. Ha! Birde ‘batıdan silah al ki cetvelle çizilen kutsal(!) sınırları koruyabilesin’ denildi.

            Şimdi de sıra çekirdeği parçalamaya geldi. Anadolu toprakları bir çekirdek, şayet parçalanırsak artık dünyada oynayabileceğimiz hiçbir rol kalmaz.

            O zaman görürüz işte Türk mü bedelmiş dünyaya yoksa Kürt mü veya Arap mı? O an aklımız başımıza gelir ama iş işten çoktan geçmiş olur.

            Birkaç yıl önce Suriye’de iç savaşın çıkacağı hiç akla gelir miydi? Bugün orada insanlar birbirini boğazlıyorlar. Soruyorum, ülkemizde bir iç savaşın çıkmamasının garantisi var mı?

            Her gün gencecik evlatlarımız ölüyor; bunun üzerine kimileri de nutuk çekiyor, üstelik ağzından tükürük saça saça. Bazı parti sözcülerini dinleyince kanım donuyor doğrusu. “Neden Oslo’da görüştün?” diye avaz avaz bağırıyorlar.

            Nedir Oslo’da olan?  PKK ile Mit’in konuşması... Beyler bundan rahatsızlar.

            Yani, ‘niye konuşuyor da vuruşmuyorsunuz’ diye rahatsızlar. İnanın ki birilerinin ödü kopuyor bu kirli savaş sona ererde bizler tezgâhımızda satacak ne buluruz diye.

            Tabii ölenler kendi evlatları değil; ateş bacalarına düşmedi; üstelik nutuk atmak için yeni bir imkân doğdu. Neymiş? Onlar Oslo’ya gitmezmiş de Meclise gidermiş!

            Ah elimde bir güç olsa da vicdanı bir yakasından yakarak tutuştursam... Ateşlenen maşeri vicdan ayağa kalksa, galeyana gelse de haykırsa: “Hepimiz Âdemdeniz, Âdem ise topraktan” diye.

            Oslo görüşmelerini sızdıran PKK idi. Bunun için Başbakan haklı olarak iletişimdeki samimiyetsizlik nedeni ile müzakerelerin kesildiğini söyledi.

            Tamamda ne yapılacak? PKK samimiyetsiz, birileri fırsatçı diye bu iş olduğu hal üzerine terk edilip yine medet öldürmelerde mi aranacak.

            Yeter artık; ölümlerin çözüm olmadığı 30 yıllık tecrübe ile kaziye-i muhkeme halini aldı.

            Bu bakımdan ben görüşmelerin yeniden başlamasını ve Adalet Bakanının “Devlet çözüm için her türlü enstrümanı kullanır. Öcalan’la görüşmelerde buna dâhildir sözünü önemsiyorsam. Fakat her halükarda çözümün sorumluluğu hükümetin boynunda!

            Hülasa edilecek olursa: Öcalan ve PKK/BDP ye güvenilir mi? Asla!

            Peki, imkân doğarsa görüşme olsun mu? Elbette, barış için en ufak bir ihtimal bile ziyan edilmemeli.

            Ya görüşmeler olumlu sonuç vermezse? O zamanda hükümet sorunu yine temelinden ve barışçı yollarla çözmek için kendi başına kalsa da adım atmalı.

            Bunun iki sebebi var: Beğenelim beğenmeyelim, BDP/PKK nın güneydoğuda taraftarı bir kitlesi var. İkincisi de PKK öldürmekle tükenmediği gibi her geçen zaman dilimi köprülere daha da zarar veriyor.

Bu nedenle Hükümet kınayanların kınamasına aldırmadan açılım politikasına bıraktığı yerden devam etmelidir, bence.