Bundan tam bir yıl öncesiydi, bu sütunda Isparta’nın yetiştirdiği büyük âlim Kınalızade’den bahsetmiş ve yazımın hitamında şöyle özlem ve sitem dolu cümleler kurmuştum:

“Ahlâk-ı Âlâi isimli eseriyle maruf bu hemşerimiz büyük bir İslâm âlimi. Daha doğrusu bir ayağı kendi kültürümüz üzerinde bir ayağı ise Aristoteles’e kadar uzanan bir pergel misali ilmin ve hikmetin peşinde olan kişi.

Oda pek çok dehamız gibi keşfedilmeyi bekleyen gizli hazinemiz…

Bu gibi kişilerden kendimizi mahrum kılmasak hiçbir sosyal problemimiz kalmayacak, en azından çözümsüz kalmayacak.

Daha da iddialı konuşayım; sadece bizler değil çağımız ve dünyamız

Kınalızadelere muhtaç.

  Bu demektir ki kadim kültürümüzü mahkûm etmemizin zararı sadece bize dokunmadı.

Şehrimizin bir üniversitesi var ama bizler halen daha Kınalızade’den bihaberiz.

Saçma sapan ideolojilerle ve Başörtülü avcılığı ile yeterince zaman geçirdik. Artık üniversitelerimiz biraz da bizlere bizi tanıtsalar varlık nedenlerine daha uygun davranmış olurlar herhalde.”

Akabinde iki hafta kadar sonra  “temeddün” başlıklı ayrı bir yazı kaleme almış, âlimimizin temel bazı görüşlerine kendimce değinmeden önce lafa üniversitelerden başlayıp peş peşe şöyle iki soru sormuştum:

“İşte size cevabı çetin bir soru: Batı’da Üniversitelerin olmadığını bir an için hayal edin, acaba ne olurdu? Evvela, fen ilimlerindeki yoksunluğumuz çok büyük olurdu. Sosyal bilimlerdeki çöküntünün boyutları ise çok daha korkunç olurdu.

Yani insanlık hesap edilemez derecede bir kayıp içerisinde olurdu.

Benim açımdan hayatımda yer eden pek çok eşya olmadığı gibi bilgi ve kültür birikimimde de büyük bir eksiklik olurdu.

Şimdi de cevabı kolay bir soru: Ülkemizde üniversiteler olmasaydı ne olurdu? Hiç! Sadece diplomalı insanlarımızın diploması olmamış olurdu, o kadar”

Düşünürümüzün temel görüşlerine kendimce değindikten sonra lafı bu seferde özel olarak Isparta da SDÜ’ne getirerek:

“Isparta’da bir üniversite var mı? Var. Peki, Sosyoloji bölümü var mı? Var. Felsefe bölümü de var… Üstelik bir de İlahiyat Fakültesi var.

 Bütün bunlar var da büyük Ahlakçı Feylesof Kınalızade yok.

Nerede adına kurulmuş kürsüler, yapılan yayınlar, toplantılar, sempozyumlar, düzenlenen kültürel etkinlikler?

 Bu nakısa sadece ilimizdeki üniversite ile kayıtlı değil, ülkemizdeki bütün üniversiteler aynı problemle malul: Hazinelerimize karşı lakaytlık

Varsa yoksa resmi ideolojinin nakaratları… Ha! Birde başörtülü öğrenci avcılığı.”

Benim bu temennilerim tam bir yıl sonra karşılığını buldu ve SDÜ İlahiyat

Fakültesi Kınalızade hakkında uluslar arası düzeyde bir sempozyum hazırladı.

Isparta dışında olmam nedeni ile bu bilgi şöleninde bulunamamam doğrusu benim için büyük bir kayıptı. Sanırım yapılan bu çalışma ileride kitap haline getirilirde bu kaybımın telafisi mümkün olur.

Birde yapılan bu hayırlı çalışmanın etkisi daha da kalıcı hale getirilmiş olur.

Ancak ben Isparta’ya geldikten sonra emeği geçen Sayın Hocamız Necdet Durak’ı telefonla arayıp evvele şahsında emeği geçen herkese teşekkür ettim; sonrada bu tür faaliyetlerde duyurunun daha da titiz yapılmasının isabetli olacağını bildirerek elektronik postama gerekli dokümanın gönderilmesini talep ettim.

Eksik olmasın oda beni kırmayarak posta kutuma elektronik mektup gönderdi.

Konuya devam edeceğiz inşallah.