Ensonhaber.com/ÖZEL HABER Başbakan Ahmet Davutoğlu'nun Ak Parti kongrelerine katılım programlarında duraklar Van ve Eskişehir'di. İnternet gazetelerinin temsilcilerini de bu gezilerde misafir eden Davutoğlu, yoğun programla dikkat çekiyordu. Başbakan'a ilk sorumuz tam da bu mesele oldu:

Sayın Başbakanım yoğunluk çok fazla. Tempo sizi yoruyor mu?

Sevgili arkadaşlar geceli gündüzlü bir koşuşturmaca var. Çözüm süreci görüşmelerini yaparken bir yandan G20 yeni dönem başkanı olarak Avustralya'da olmalısınız. Öte yandan Yunanistan'ı ihmal edemezsiniz. Dolayısıyla her yerde olmaya gayret durumundayız. Diğer yandan, Dışişleri Bakanlığı yaptığımız dönemde de yoğunduk ama alanımız belliydi. Çok yoğun süreçler olmakla birlikte alanımız netti. Uzun seyahatlerde bulunsanız da bazen dinlenme imkanlarına sahip olabiliyordunuz. Bir yandan da kongreler sürecine hızla girip, yenilenme sürecimizi atlatmamız gerekiyor. Seçimlerden önce teşkilatı derleyip toparlayıp bu süreci tamamlamamız gerekiyor. Tabi kongre sürecinde de her ilde farklı adaylar da çıkabiliyor demokrasinin gereği olarak. Yoğun bir insan iletişimini yürütmek zorundasınız.

-Efendim kitaplarla olan ilişkinizi biliyoruz. Bu yoğun program içinde kitap okuyabiliyor musunuz? Yeni bir kitap için de hazırlandığınızı biliyoruz.

Evet kitap okuyorum tabii. Yazıyorum da. Yeni bir kitap hazırlığımız var. Çok da az bir kısım kaldı ama yoğunluk malum. Geçen Yunanistan ziyaretimizde, Yunanistan Cumhurbaşkanı'yla konuşuyorduk, Stratejik Derinlik isimli kitabımız Yunancaya çevrildi ve çok sattı. Yunanistan Cumhurbaşkanı kitabı çok beğendiğini ifade etti. Ama Yunanistan Cumhurbaşkanı'nın çok dikkatini çekmiş: Türkiye'de geçiş sürecinin, Cumhurbaşkanlığı, Başbakanlık seçimleri gibi durumların suhuletle sonuçlanması, herhangi bir karışıklığın yaşanmamasını çok takdir etmiş. Başka ülkelerde çok daha sancılı olabilecek bir süreç bizde sakin ve sorunsuz bir şekilde halledildi. Ve bu da dışardan daha iyi gözlemlenmiş.

-Medyada bugün Sayın Cumhurbaşkanı'nın şöyle bir ifadesi var: Bizi Sayın Başbakanımla karşı karşıya getirmeye çalışıyorlar" şeklinde..

Geçen sene Gezi'den beri bazı kesimilerin sürekli bir hesapları söz konusu oldu. Türkiye'de var olan istikrarı zedelemek için hep bir olağanüstü durum peşinde oldular bir takım çevreler.

Gezi sürecinde denediler olmadı. 17-25 Aralık darbe girişimi keza. Hükümet ve parti üzerinde manipülatif girişimlerle bir şüpheli durum oluşturmaya çalıştılar. 30 mart seçimlerinde millet bunlara gereken cevabı verince bunlar artık, Gezi'de olsun, 17-25 Aralık'ta yapamadıkları şeyleri Ak Parti içerisinde karışıklık çıkartarak yapma girişimine soyundular.

Sürekli olarak Cumhurbaşkanlığı konusunda bir karışıklık pompaladılar. Bir çatışma çıkarmaya çalıştılar. Ama bu olmadı. Herkes, tüm teşkilat tek bir aday üzerinde, Sayın Cumhurbaşkanımızın ismi üzerinde kenetlendi ve Cumhurbaşkanımız milletimizin büyük  teveccühü ile seçildi. Baktılar bu olmadı ardından acaba Başbakanlık konusunda bir ihtilaf çıkartabilir miyiz derdine düştüler ama bu da olmadı. 3 dönem kuralına takılan milletvekillerini manipüle etmeye çalıştılar. Bunda da muvaffak olamadılar. Şimdi de seçilmiş Cumhurbaşkanı ile seçilmiş Başbakan arasında bir tefrika çıkartabilir miyiz peşindeler.

Ama tabi onların bilmedikleri bir şey var: Bizde bir dava ahlakı vardır. Meseleye bakışımız budur. Bizim sayın Cumhurbaşkanımızla dostluğumuz düne dayanmıyor. Ben Dışişleri bakanlığımdan önce 7 yıl süreyle Sayın Cumhurbaşkanımızın ki o zaman Başbakanımızdı kendileri Baş Danışmanlığını yaptım. Ailemden daha çok Sayın Cumhurbaşkanımızla birlikteydik. Keza Sayın Cumhurbaşkanımız da aynı durumdaydı. Dışişleri Bakanlığım döneminde de gelişen tüm krizlere, tüm manipülatif saldırılara karşı birlikte mücadele ettik. Bu bağlamda onların beklentileri kursaklarında kalacaktır. Bizim aramızda bir ihtilaf çıkmaz tekrar söylüyorum; bizim dava ahlakımız buna müsaade etmez.

-Biraz polemik istiyor sanki bir takım çevreler. Sizin üslubunuz malum. Retorik çok iyi. Acaba çatışma sevmeyen bu üslubunuzu mu kaşımaya çalışıyorlar?

Benim gerektiğinde ne kadar sert konuştuğumu herkes bilir. Mavi Marmara hususunda Birleşmiş Milletler Genel Kurulunda yaptığım konuşmada verdiğim sert tepki ortadadır. Gerektiğinde çatışmayı da iyi biliriz.

Bakın polemikse gerektiğinde yapılır. Ama hayatın her anı polemikle geçirilmez.  Dikkat edin Kılıçdaroğlu da Bahçeli de sadece kendi cenahlarına konuşmaktadırlar. Siz eğer Türkiye'nin partisi olma iddiasındaysanız her kesime hitap edebilmelisiniz. Öyle olmalı ki her yerde oy alabilesiniz. Mesela bakın biz geçen hafta Erzurum'da konuştuk ardından Balıkesir'e geçtik ve orada da Kuvay-i Milliye ruhuna atıfta bulunduk. Bu hafta Van'da kardeşlikten, tüm provakasyonlara rağmen çözüme olan inancımızdan bahsettik. Türk-Kürt kardeşliğine olan inancımızı tekrarladık. Eskişehir'de ise Van'ın selamını paylaştık. Feqiyê Teyran ile Yunus Emre'nin kardeş olduğunu ve aynı duygularda birleştiklerini dizeleriyle aktardık. Türkiye'nin tümünün partisi olma iddiasının gereği budur. Türkiye'nin yeni bir siyaset yapma diline ihtiyacı vardır.

-Çözüm süreci toplantılarınız devam ediyor efendim. Her şey yolunda mı çözüm sürecinde?

Bu tür süreçlerde her şey yolunda demek kolay değildir. Her şey iyi giderken birdenbire bir provakasyonla karşılaşabilir ve ortam bir anda sıkıntıya girebilir. Şua anda 6-7 Ekim'e göre iyi durumda tabi süreç. Ama bu tarafların olaya yaklaşımlarına bağlıdır. Biz 6-7 Ekim sonra soğukkanlı bir şekilde meseleye yaklaştık ve Yasin Börü'nün katillerini yakaladık. Çözüm sürecini asla göz ardı etmeden, kamu düzenini esas alarak ilerlemeye devam ediyoruz. Kamu düzeni olmazsa olmazımızdır. Bölgedeki illegal faaliyetlerde, haraç toplamadır, yol kesmedir, adam kaçırmadır bu tür olaylarda ciddi bir azalma yaşanmaktadır. Çözüm süreci sabır gerektiren bir süreçtir. Kararlı bir şekilde, kamu düzeninden asla taviz vermeden yolumuza devam edeceğiz.

-Efendim Selahattin Demirtaş çözüm sürecinde kendisinin muhatap alınmadığını söylüyor? Bu doğru mu?

Öyle mi dedi Sayın Demirtaş? Peki Pervin Buldan, İdris Baluken kimi temsil etmektedir? Adalet, herkese hakkını vermek demektir. Ben kendisini 1 Ekim'de başbakanlıkta ağırladım. Başka bir partinin eş başkanı olarak ağırladım. Ve çok gönlümü açarak konuştum kendisiyle. Siyasi bir risk aldım. Kendisi görüşme sonrasında çok olumlu bir görüşme gerçekleştirdik açıklamasında bulundu. Sonra n'oldu? 6 Ekim'de Diyarbakır'da sosyal medya mesajlarıyla büyük bir tahrike sebep oldu Demirtaş. Lider olduğunuzda sorumluluk sahibisiniz. Söyleyeceğiniz her sözden mesulsünüz. Ayrıca benim görevlendirdiğim bakanların görüşmeleri benim adıma yapılmaktadır. Diğer eş başkanlarla görüşmeler sürmektedir. Kaç tane eş başkan var bilemem. Ve eğer bir siyasi muhatap alınmak istiyorsa sorumluluk bilinciyle davranmalı, soğukkanlı yaklaşabilmelidir. Selahattin Demirtaş'tan o süreçte olayları yatıştırıcı mesajlar bekledik. Kendisini bizzat aradık. Ama işte yaşanan olaylar ortada. Fakat son süreçte HDP içerisinde farklı sesler, özeleştiri yapan isimler görüyoruz. Bu gerçekten memnuniyet veren bir durumdur.

-Efendim kamu düzeninin sağlanması manasında şu an neredeyiz? 6-7 Ekim olayları sonrasında şu an gelinen noktayı aktarabilir misiniz?

Bugün Van'da hep birlikte gördük. Bir şekilde hayat normal akışında. Gayet huzurlu ve kontrol altında her şey. Yepyeni bir şehir inşa edildi Van'da. Olaylar dinmiş. Bizim kararlı tutumumuz sonuçlarını veriyor. Şu ana kadar yaşanan olaylardan dolayı 800 kişi tutuklandı.

-Efendim çözüm süreciyle alakalı paylaşabileceğiniz bir takvim var mı?

Arkadaşlar her hangi bir takvimi sizinle paylaşmam mümkün değil. Yeni bir takım adımlar atıyoruz. Bu adımlara göre sürecin nasıl ilerlediğini hep birlikte göreceğiz. Gönül ister ki bu çözüm hemen şu an gelsin. Ama işte bölgemizdeki karışıklıklar ortada.

-Efendim Kandil ve İmralı arasında çözüm süreci ile ilgili bir ihtilaf durumu söz konusu. Kandil sürekli Cemil Bayık vb. isimler vasıtasıyla çok tehditkar ve tahrik edici bir dil kullanıyor. Siz nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bakın bunlar geçen sene Mayıs ayında silah bırakacaklardı. Gezi olayları ile süreç karıştı.

Açıkçası Gezi olaylarıyla bunların arasında bir bağlantı olduğunu düşünüyorum. Çözüm süreci tam sonuca varacakken işte o olaylar meydana geldi. Her şey bir anda durdu. Açıkçası ne zaman çözüm süreci sona yaklaşsa, hemen bir provakasyon yaşanıyor ve süreç tıkanıyor. Bu rahmetli Özal'ın ölümüyle de böyle oldu. Refahyol hükümetinin düşürülmesiyle de çözüm süreci tıkandı. Yakın tarihlerde de yaşananlar benzer. Habur sürecinde yaşananlar, Oslo sızdırmaları hep çözüm sürecini sabote etti. Yalnız bu işi yapanlar şimdi çok şaşkınlar. Çünkü ülke yönetimi sendelemedi. Hep sendeletmişlerdi ama bu sefer başaramadılar. Hükümetimiz, çok kararlı bir şekilde yaşanan tüm olumsuzluklara rağmen, süreci sürdürmeye niyetli olduğunu açıkça göstermiştir. AK Parti'nin bu tavrı ve heyecanı da dimdik ayakta tutmaktadır. Türkiye'de istikrarın, birlikte yaşamanın, huzurun tek adresi AK Parti'dir.

-Efendim Yüksekova'da polis tarafından öldürüldü denilen kişi ile ilgili gerçek bilgiler size ulaştı mı?

Hadise tam anlamıyla şöyle gelişmiş: Bu şahıs önce adalet sarayını silahla taradı. Sonra molotoflarla saldırdı. Megafonlarla defalarca uzun zaman uyarılmasına rağmen bir netice alınamadı ve şahısa müdahale edildi.

-Sayın Başbakanım MGK'da cemaatlerle ilgili karar alındı mı?

Bakın cemaatler lafı ve hatta cemaat söylemi son derece yanlış. Bizim için cemaatler, değerli toplululuklardır. Cemaat denilen oluşum eğer, bürokraside olsun, TSK'da olsun yargı içinde, emniyette paralel bir yapılanma gerçekleştiriyorsa bu bir örgüt olur. Soruyorum size bunun nesi cemaat olabilir Allah aşkına. Yoksa bizim için tüm cemaatler çok saygın kurumlardır. Burada tedbir alınan ve üzerine kararlılıkla gidilecek olgu paralel yapılanmadır. Bu ayrımı çok ama çok iyi yapmalıyız. Altını bir kez daha çizmek isterim mgk'da cemaatler konusu kesinlikle gündeme gelmemiştir. Cemaatlerin tümü bizim için saygın müesseselerdir. Ve bizim dönemimizde tüm cemaatlerin özgürlük alanlarının ne kadar genişlediği ortadadır. Bu rahatlıktan kaynaklanan suistimalleri dahi tolere etmeye çalıştık. Sabırla yaklaşmaya çalıştık. Sen tutacaksın bir ülkenin Başbakanını dinleyeceksin, evine makamına böcekler yerleştireceksin, dışişleri bakanını dinleyeceksin, yüzlerce, binlerce işadamı, gazeteci, bürokratı dinleyeceksin ondan sonra da buna cemaat diyeceksin. Bunun neresi cemaat soruyorum size? Kiramen katibin melekleri mi bunlar?

-Sayın Başbakanım uçağımız inmek üzere, artık biraz yeni Türkiye'de yeni medyayı konuşalım isterim. Yeni Türkiye'yi yeni medyadan uzak görüyoruz. İnternet medyasını düzenleyen yasa hala çıkamadı.

Bir yasamız bulunmamasına rağmen davalarla vs boğuşuyoruz..

Bu konuda bir çalışmada bulunduk. Konu hakkında arkadaşlara hemen talimat vereceğim. Sürecin hızlanması için takipçi olacağım. Bence de bu konuda derhal bir adım atılmalı. Çünkü bulunduğumuz çağda artık telefonlarla her dakika haberlere, güncel gelişmelere ulaşmamız mümkün. Ben açıkçası sürekli takip ediyorum internet gazetelerini ama açıkçası kağıt gazete kokusunu da seven de biriyim. Kitaplarla, kağıtla ilişkimi biliyorsunuz. Buna da bir çözüm bulursanız tamamdır..