Daha öncede yazmıştım, Ankara’da önderliğini Ramazan Topraklı’nın yaptığı Hamideli Derneği isimli bir oluşum var. Derneğin üyelerinin hepsi akademisyen, olmayanlarda kitabı olan entelektüel seviyesi yüksek insanlar.

İşte bu derneğin girişimi ile Şarkîkaraağaç ilçemizde 14 ve 15 Eylül tarihlerinde  “Tarih ve Kültürümüzde Karaağaç” başlıklı bir Bilgi Şöleni düzenlendi.

Doğrusu hayret etmemek mümkün değildi! Gazi Üniversitesinin sağladığı bir otobüs dolusu katılımcı Şarkikarağaç’a gelmişti. Halk evinin salonunda düzenlenen bu sempozyum için bu denli sayıda zevatın geleceğini rüyamda dahi görsem inanmazdım doğrusu!

Programa göre16 Eylül Pazar günü Miryokefalon Zaferinin 836. Yılı kutlamaları için savaşın cereyan ettiği yere gidilecekti. Ben ilk iki günde gerçekleştirilen oturumları izledim, zafer kutlamalarına ise katılamadım.       Ramazan Bey Cumartesi Gününün ilk oturumunun Başkanlığı görevini  bana vermişti. Bu nedenle konuşmaları büyük bir zevk ve heyecanla izlerken bana tevcih edilen görevi layıkıyla yerine getirebilmenin heyecanını da yaşıyordum.

Konu, dediğim gibi Şarkîkaraağaç ilçemizdi. İlçe, ikliminden tutunda tarımsal verimliliğine, hatta cereyan eden göç vakıasına kadar bütün yönleriyle ele alınıyordu. Ayrıca ilçe hakkında kitap yazan merhum Fahri Güpçü Beyefendi ile yine merhum M. Emin Bilgiç hakkında genişçe malumat sunuldu.

Gel gör ki Bilgiç ailesinin bu dönem milletvekili gelmesinden vazgeçtik bir çiçek dahi göndermekten acizdi. Umarım gelecek dönemlerin Bilgiç ailesinin milletvekilleri bu gibi konularda daha duyarlı olurlar!!!

Ramazan Bey iştigal konusu olan yer isimleri üzerinde durdu. O, Yüksek Mühendis olması nedeniyle sahibi olduğu bu bilgiyi tarih üzerinde uyguluyordu. Kendi deyimiyle alana çıkarak teorik bilgilerin sağlamasını yapıyordu. Yine titiz ve sabırlı bir inceleme ile 1839 Nüfus sayımı ile 1842 Vergi defterleri ve Karaağaç’ta sülaleler hakkında sunumlarda bulundu.

Şimdi birileri pek ala “üzerine vazife mi?” diye Ramazan Bey’in çalışmaları hakkında burun kıvırabilir. Para kazanmak, ticaretle uğraşmak varken,170 yıl öncesinin nüfus sayımı ve vergi kayıtları ile boğuşmasını, Osmanlı defterlerinin tozlu yaprakları arasında kaybolmasını garipseyebilir.

Böyleleri elbette çıkabilir! Çıkacaktır da... Ben böylelerinin “üzerine vazife mi?” sorusunu peşinen cevaplayayım:

Evet, üzerine vazife! Allah’a şükürler olsun ki artık bu ülkede üzerine vazife alan insanlar çıkıyor...Çıkıyor da bizler onlar sayesinde bir şeyler öğrenmiş oluyoruz.

Mesela neyi? Şarkîkaraağaçlı Ahmet Rüşdî Efendiyi...

Evet, ben bu zatı kısa bir süre önce Hamideli Derneğinin gayretleri ile öğrenmiştim.

Öğrenince Milletimle, tarihimle, yaşadığım Isparta ile haklı olarak gurur duydum. Ve bunca yıl beni bu âlim zattan mahrum kılmama sebep olan şartlara bir daha kahrettim.

İlk günkü oturumda Ispartalı katılımcı olan Ömür Çelikdönmez 1890 yılında Şarkîkaraağaç’ta 8 tane medrese olduğundan ve yüzlerce talebe yetiştirdiğinden bahsetti. Daha da önemlisi 1648 yılında tanzim edilen bir vakıf senedinde üç tane müderrisin imzası bulunuyormuş hatta bu müderrisler Huzur derslerine katılıyormuş.

Yani zamanın Padişahı bunları huzuruna kabul edip ilmi, dini ve felsefi dersler verdirirmiş. Mübarekler o meşhur meclise dâhil kişilermiş.

Ya bugünkü halimiz? Sahi Isparta’da bir Süleyman Demirel Üniversitesi var değil mi? Hatta bünyesinde Felsefe, sosyoloji ve tarih bölümleri var değil mi? Koskocaman bir İlahiyat Fakültemiz var değil mi?

Bu ne meraksızlık böyle pes doğrusu! Oysa ben bilirim ki tecessüs ve merakın bittiği yerde ilim biter. Çünkü “hayret” biter... Bilinmeyeni keşfetmenin heyecanı yoksa tekerler boşuna patinaj yapıyor demektir.

Denklem çok basit: Ahmet Rüşdî’yi biliyorsanız neden bugüne dek tanıtmadınız? Yok, bilmiyorsanız neden lütfedip de öğrenmek için teşrif etmediniz?

Ya Kaymakam? İlçende bir sempozyum düzenlenecek kendileri hiç oralı olmayacak! Bırakalım faaliyete yardımcı olmayı insan hiç olmazsa beş dakika isbat-ı vücud zahmetinde bulunur bari.

Ya ilçenin öğretmenleri! Görev yaptığınız ilçenizi hiç mi merak etmediniz. Öğrencilerinize biraz farklı bir bilgiler vermek sizin için hiç mi cazip gelmiyor? İnsan merak saikıyla bile olsa beş dakikalığına kafasını uzatmaz mı?

Peki ya basın? Allah aşkına bu sempozyumun hiç mi haber değeri yokta birer kare resim çekip bir tane dahi olsa muhabir göndererek izleme zahmetinde

 

Bulunmadınız.

 

                        İnanın anlayamıyorum doğrusu.

                        Devam edeceğiz inşallah.

Not: Ben bu yazıyı kaleme alırken Ülkemde halen daha kan akmaya devam ediyordu. Yeni yeni anaları ağlatan bu savaştan çıkar umanların hesabını Yüce Allah’a havale ediyorum.