Onu üniversiteye gittiğim ilk yıl tanımıştım. Heyecanlı, iddialı ve kararlı yapısıyla insanın hemen dikkatini çeken bir kişiliğe sahipti. “Yeniden Milli Mücadele” ekibinin önde gelen bir mensubuydu. O günkü deyimiyle “Abi” statüsünü kazanmış bir kişiydi. Lakin statüsü ile yetinmeyip hakkını verebilmenin gayretini çevresinden hiç esirgemezdi.
    Hiç unutamayacağım anılarımdan biriside bir otobüs dolusu arkadaşımızla yaptığımız Edirne gezisiydi. O, otobüsün hostes koltuğunda oturmuş bizlere nutuk irat etmekle meşguldü.
    Tabii elinde mikrofon vardı. Minyon tipine rağmen Rabbim ona davudi bir ses bahşetmişti.
    Anlayacağınız mikrofona pek ihtiyacı yoktu. Bırakalım otobüsü salonda konuşsa dahi mikrofona ihtiyaç hissettirmeyecek bir ses tonuna sahipti.
    İstanbul’da Avukatlık yaparken pek çok genç arkadaşla ilgilendiğini duymuştum. Zaten girdiği yerde etrafına mürit toplayan bir tip olduğu için bunu pek yadırgamadım.
    Hatta bir ara İstanbul Barosuna başkan adayı oldu ve hiç kimsenin ummadığı seviyede yüksek oy alarak seçimi kaybetti.
    “Hukuk Okumaları” ismi altında yaptığı çalışmalarla Hukuk alanında son derece önemli katkılarda bulundu. Bu çalışmaların daha sonra ciltler halinde basıldığını kendisinden duydum.
    Hediye edebileceğini söylemeyince doğrusu bende isteyemedim.
    En son olarak da kendisinin Yeşilay Genel Başkanı olduğunu duyunca “vay geldi Philip Morris’in başına” diye içimden geçirmedim değil doğrusu.
    Tahminen yirmi gün kadar önceydi. Kendisiyle telefonla yaptığım görüşmede 9 Mart günü il düzeyinde bir dizi görüşme ve konferanslar vermek üzere Isparta’ya geleceğini duyunca son derece sevindim.
    Nasıl sevinmezdim ki? Gelen Muharrem “Abi”mdi... Av. Muharrem Balcı... Türkiye Yeşilay Cemiyeti Genel Başkanı Muharrem Balcı idi...
    Sayın Balcı’nın konuşmalarına geçmeden önce değinmem gereken bir hususu zikretmeliyim. Yeşilay Cemiyetinin Isparta şube Başkanı Hasan Özgüleç başta olmak üzere yönetimde görev alan Ahmet Özçankaya ve Mevlüt Korkmaz Beyler ile tüm çalışan ve emeği geçenlere teşekkür ederim. Doğrusu en ince ayrıntısına kadar düşünülmüş ve planlanmış bir program hazırlamışlardı.
    Başkan iki yerde konuştu. İlki İlahiyat Fakültesinin konferans salonunda öğrencilere, ikincisi ise Öğretmen evindeki toplantı salonunda Ispartalılara yönelik sunumlardı.
    Anladığım kadarıyla Yeşilay Cemiyetine yeni yönetimle birlikte yeni bir heyecan ve yeni bir şevk gelmişti.
    Evvela Başkan sigara alkol ve madde bağımlılığını insanın başkalarıyla en paylaşılmaz varlığı olan “özgürlüğüne” yönelik bir tehdit olarak algılıyordu. Bağımlılık ile birlikte insan özgürlüğünü kaybediyordu.
    Daha sonra ise parasını, itibarını ve hayatını kaybediyordu. Ve bu tehlike karşısında hiç birimizin çocuğunun ayrıcalığı yoktu. Hiç kimse bu konuda kendisini emin bir vaziyette göremezdi.
    Muharrem Başkan “ben oğlumun can güvenliğini ancak onun arkadaşının can güvenliğini sağlayabilirsem korumuş olurum” diyordu.
    O bu konudaki sözlerinin abartı sayılmaması için dinleyicilere rakamlarda veriyordu. Mesela her yıl sigaradan beş milyon kişi, alkolden dolayı ise iki buçuk milyon kişi hayatını kaybediyordu.
    Kendisi Avukat olduğu için zehir tacirlerinin eylemlerini insanlığa karşı işlenen suçlar olarak nitelemenin daha doğru olacağını söylüyordu.
    Çünkü ona göre bazı insanlar şahsi gelirleri için tüm insanlığa karşı adeta savaş açıyorlardı.
    Ve bunun için ne gerekirse yapıyorlardı...
    Mesela 1982 yılında ABD’de bir araya gelen sigara üreticileri kafa kafaya verip sigaraya başlama yaşını nasıl beş yaşına indiririz diye çareler aramışlar.
    Evet, yanlış okumadınız: beş... O yıllarda ülkemizde sigaraya başlama yaşı on altı iken şimdi on yaşına indiğini hatırlatarak tehlikenin önemine dikkatlerimizi çekmeye çalıştı.
    Ve yine benim tasavvurumun dahi ulaşamayacağı başka bir bilgi: Philip Morris’in sadece Ankara bürosunun lobi giderleri, evet lobi giderleri aylık dört milyon Amerikan Dolarıymış.
    Varın siz pastanın büyüklüğünü düşünün artık!
    Konferanslardan sonra öğrendim ki alkol, sigara, madde ve kumar bağımlılığından sonra internet bilgisayar ve teknoloji bağımlılığı da cemiyetin iştigal alanına girmiş.
    İnternet vasıtasıyla bazı sitelere giren iki çocuğun çakmak gazı koklamak suretiyle öldüğünü duyunca hayretler içerisinde kaldım doğrusu...
    Sayın Balcı’nın özellikle üzerinde durduğu husus ailelerin tehlike konusun da uyarılması ve Yeşilay Cemiyetinin faaliyetlerine fiilen katılımın sağlanması doğrultusunda.
    Kendilerinin bu konuda, fitili ateşlediklerini belirttikten sonra iyiliğin kötülükten ziyade yayılma kabiliyetinin olduğunu da eklemeyi ihmal etmiyor.
    Bende köşem vasıtasıyla daha geniş çevrelere bu çağrının ulaşmasına vasıta olmak istiyorum.
    Ve bize bu imkânı sunan Yeşilay Cemiyetinin Isparta Şubesine  huzurlarınızda bir kez daha teşekkürler ederken yürütmüş oldukları faaliyetin ne denli önemli olduğunu artık daha iyi anladığımı itiraf etmek istiyorum.
    


    Onu üniversiteye gittiğim ilk yıl tanımıştım. Heyecanlı, iddialı ve kararlı yapısıyla insanın hemen dikkatini çeken bir kişiliğe sahipti. “Yeniden Milli Mücadele” ekibinin önde gelen bir mensubuydu. O günkü deyimiyle “Abi” statüsünü kazanmış bir kişiydi. Lakin statüsü ile yetinmeyip hakkını verebilmenin gayretini çevresinden hiç esirgemezdi.
    Hiç unutamayacağım anılarımdan biriside bir otobüs dolusu arkadaşımızla yaptığımız Edirne gezisiydi. O, otobüsün hostes koltuğunda oturmuş bizlere nutuk irat etmekle meşguldü.
    Tabii elinde mikrofon vardı. Minyon tipine rağmen Rabbim ona davudi bir ses bahşetmişti.
    Anlayacağınız mikrofona pek ihtiyacı yoktu. Bırakalım otobüsü salonda konuşsa dahi mikrofona ihtiyaç hissettirmeyecek bir ses tonuna sahipti.
    İstanbul’da Avukatlık yaparken pek çok genç arkadaşla ilgilendiğini duymuştum. Zaten girdiği yerde etrafına mürit toplayan bir tip olduğu için bunu pek yadırgamadım.
    Hatta bir ara İstanbul Barosuna başkan adayı oldu ve hiç kimsenin ummadığı seviyede yüksek oy alarak seçimi kaybetti.
    “Hukuk Okumaları” ismi altında yaptığı çalışmalarla Hukuk alanında son derece önemli katkılarda bulundu. Bu çalışmaların daha sonra ciltler halinde basıldığını kendisinden duydum.
    Hediye edebileceğini söylemeyince doğrusu bende isteyemedim.
    En son olarak da kendisinin Yeşilay Genel Başkanı olduğunu duyunca “vay geldi Philip Morris’in başına” diye içimden geçirmedim değil doğrusu.
    Tahminen yirmi gün kadar önceydi. Kendisiyle telefonla yaptığım görüşmede 9 Mart günü il düzeyinde bir dizi görüşme ve konferanslar vermek üzere Isparta’ya geleceğini duyunca son derece sevindim.
    Nasıl sevinmezdim ki? Gelen Muharrem “Abi”mdi... Av. Muharrem Balcı... Türkiye Yeşilay Cemiyeti Genel Başkanı Muharrem Balcı idi...
    Sayın Balcı’nın konuşmalarına geçmeden önce değinmem gereken bir hususu zikretmeliyim. Yeşilay Cemiyetinin Isparta şube Başkanı Hasan Özgüleç başta olmak üzere yönetimde görev alan Ahmet Özçankaya ve Mevlüt Korkmaz Beyler ile tüm çalışan ve emeği geçenlere teşekkür ederim. Doğrusu en ince ayrıntısına kadar düşünülmüş ve planlanmış bir program hazırlamışlardı.
    Başkan iki yerde konuştu. İlki İlahiyat Fakültesinin konferans salonunda öğrencilere, ikincisi ise Öğretmen evindeki toplantı salonunda Ispartalılara yönelik sunumlardı.
    Anladığım kadarıyla Yeşilay Cemiyetine yeni yönetimle birlikte yeni bir heyecan ve yeni bir şevk gelmişti.
    Evvela Başkan sigara alkol ve madde bağımlılığını insanın başkalarıyla en paylaşılmaz varlığı olan “özgürlüğüne” yönelik bir tehdit olarak algılıyordu. Bağımlılık ile birlikte insan özgürlüğünü kaybediyordu.
    Daha sonra ise parasını, itibarını ve hayatını kaybediyordu. Ve bu tehlike karşısında hiç birimizin çocuğunun ayrıcalığı yoktu. Hiç kimse bu konuda kendisini emin bir vaziyette göremezdi.
    Muharrem Başkan “ben oğlumun can güvenliğini ancak onun arkadaşının can güvenliğini sağlayabilirsem korumuş olurum” diyordu.
    O bu konudaki sözlerinin abartı sayılmaması için dinleyicilere rakamlarda veriyordu. Mesela her yıl sigaradan beş milyon kişi, alkolden dolayı ise iki buçuk milyon kişi hayatını kaybediyordu.
    Kendisi Avukat olduğu için zehir tacirlerinin eylemlerini insanlığa karşı işlenen suçlar olarak nitelemenin daha doğru olacağını söylüyordu.
    Çünkü ona göre bazı insanlar şahsi gelirleri için tüm insanlığa karşı adeta savaş açıyorlardı.
    Ve bunun için ne gerekirse yapıyorlardı...
    Mesela 1982 yılında ABD’de bir araya gelen sigara üreticileri kafa kafaya verip sigaraya başlama yaşını nasıl beş yaşına indiririz diye çareler aramışlar.
    Evet, yanlış okumadınız: beş... O yıllarda ülkemizde sigaraya başlama yaşı on altı iken şimdi on yaşına indiğini hatırlatarak tehlikenin önemine dikkatlerimizi çekmeye çalıştı.
    Ve yine benim tasavvurumun dahi ulaşamayacağı başka bir bilgi: Philip Morris’in sadece Ankara bürosunun lobi giderleri, evet lobi giderleri aylık dört milyon Amerikan Dolarıymış.
    Varın siz pastanın büyüklüğünü düşünün artık!
    Konferanslardan sonra öğrendim ki alkol, sigara, madde ve kumar bağımlılığından sonra internet bilgisayar ve teknoloji bağımlılığı da cemiyetin iştigal alanına girmiş.
    İnternet vasıtasıyla bazı sitelere giren iki çocuğun çakmak gazı koklamak suretiyle öldüğünü duyunca hayretler içerisinde kaldım doğrusu...
    Sayın Balcı’nın özellikle üzerinde durduğu husus ailelerin tehlike konusun da uyarılması ve Yeşilay Cemiyetinin faaliyetlerine fiilen katılımın sağlanması doğrultusunda.
    Kendilerinin bu konuda, fitili ateşlediklerini belirttikten sonra iyiliğin kötülükten ziyade yayılma kabiliyetinin olduğunu da eklemeyi ihmal etmiyor.
    Bende köşem vasıtasıyla daha geniş çevrelere bu çağrının ulaşmasına vasıta olmak istiyorum.
    Ve bize bu imkânı sunan Yeşilay Cemiyetinin Isparta Şubesine  huzurlarınızda bir kez daha teşekkürler ederken yürütmüş oldukları faaliyetin ne denli önemli olduğunu artık daha iyi anladığımı itiraf etmek istiyorum.