Şunu çok açık ve net olarak söylüyorum:Batı(ABD ve AB) Türkiye’de büyük bir ameliyata hazırlanıyor.
            Evvela beyinlerimizi ayakkabı kutularına sıkıştırmaya çalıştı... Ahlakı bu fare kapanında yem olarak kullandı... Dünyanın neresinde çalınan paralar ayakkabı kutusunda saklanır? Ve yüzlerce ayakkabı kutusu kamufle mi eder yoksa ifşa mı?
            Amaç belli: Seçmenin tercihini etkilemek!
            Ya olmazsa yani tutmazsa? O zaman plan, seçime hile karıştığı propagandası ile kitleleri sokağa çıkarmak. Tıpkı İran’da ve dünyanın başka yerlerinde olduğu gibi!
            Batıda birileri “siz daha ne gördünüz ki, asıl bundan sonra olacakları görün” diyerek şimdiden alçakça ve fütursuzca zevkleniyorlar.
            Barolar Birliğinin hiç rastlanmadık şekilde, ülke genelinde “seçim hukuk merkezi” kurmasını sadece tesadüfle izah etmek mümkün mü? Yoksa ileride yapılması planlanan iddialarda Barolar Birliği malzeme olarak mı kullanılmak isteniyor.
            Peki. Batı bunu neden yapıyor?
            Sorunun cevabını verebilmek için gerilere gitmek lazım. Lazım fakat yetmez, ayrıca hangi kafayla gideceğimizde çok önemli. Batılaşmış kafayla gidersek nafile! Merhumlar Kemal Tahir-Baykan Sezer çizgisinin ortaya koyduğu zihinsel açıklıkla olmalı ki ibret alınsın tarihi yolculuktan.
            Evvela şu iki hususu iyi bilelim:
            İlki, Batı tarihi boyunca talanla, özellikle Doğunun talanı ile geçinmiştir.
            İkincisi ise Osmanlı birilerinin öyle dediği gibi, basit bir tarım toplumu değildi. Dünya siyasetine etkisi olan bir Dünya İmparatorluğuydu. Misyonu da Doğu’nun Batı tarafından sömürülmesine engel olmaktı.
            Askeri mağlubiyetler batılılaşmayı tetikledi; batılılaşma da taraf değiştirmeye neden oldu. Yani: Batının Doğu ile olan savaşında misyonunu terk etmeyi.
            Merhum Baykan Sezer giyim-kuşam devrimlerini bu bağlamda “üniforma değişimi” olarak niteler. Merhum Kemal Tahir’de bu süreçte hangi Padişah Batı’nın önüne engel dikilmişse onun bir ihtilal ile indirilip öldürüldüğüne, engel olmayanların ise yataklarında öldüğüne dikkat çeker.
            Peki, şimdi ne değişti, Türkiye artık bu gidişata “pardon” dedi. İngilizce tabiriyle: One Minute... Artık dünya siyasetinde bende varım dedi.
            Ne yani Türkiye tekrar üniforma mı değiştiriyordu?
 İyi niyetli suçlu olduğundan şüphe etmediğim merhum Enver Paşa eminim ki ilk kez kemikleri sızlamadan yerinde yatıyordur.
Hani Irak’ın işgalinde, denize boşaltılan petrol içerisinde yüzen kuşun arkasından Batı gözyaşı dökmüştü ya, bazıları da Batı’yı “insanlar ölürken bir kuşun peşine mi düşülür?” diye kınamıştı. Bence kınayanlar yanılmıştı, Batı’yı anlayamamışlardı. Batı orada merhamet gösterisi yapmıyordu. Ayakkabı kutusu misali zavallı bir kuşu kullanarak dikkatleri petrole çekiyordu. “Bakın Petrol denize dökülüyor elinizi çabuk tutunda bu zayiatı bir an önce durdurun” demeye getiriyordu... Batı’yı sadece çıkarları ilgilendirir, ne zavallı bir kuş ve nede o kuş kadar Mısır’da çaresiz bırakılan Demokrasinin katledilişi.
Batı çıkar savaşında hiçbir şeyi malzeme olarak kullanmaktan kaçınmaz. İnsani duygular, ahlak ve din onun nazarında sadece işlevsel bir malzemedir, o kadar.
Söz dinden açılmışken şu konuya da değinmeden geçmeyelim.  Bu milletin hayat soluğu olan İslam’ın karşısına bugün iki yeni İslam anlayışı icat edilmiştir.
İlki Suudi destekli bir ABD projesi olan tekbir sesleriyle kafa kesenlerdir. Vazifeleri Müslümanları dinlerinden soğutarak tarihi misyonlarını tamamen hatırlamaz bir zihni atalete düşürmek.
İkincisi ise hala dinden vazgeçemeyen vicdanlar için kurulmuş bir tuzak. Batı’nın kötülüklerine engel olma tavrını yitirmiş işbirlikçi bir İslam.
Yani aslından uzaklaşmış, uzlaşmacı, Doğunun talanından kırıntı toplamaya niyetli bir din. Kısacası üniforma değiştirmiş bir İslam.
Şimdi birileri şu soruyu sorabilir: “Bu denli planlanmış, uzmanlarınca gıyabımızda karar verilmiş bir ameliyattan nasıl kurtuluruz” diye.
Onlara iki şey söylemek istiyorum: Birincisi bu ameliyat masasına yatmanın bizler için hiç hayırlı olmayacağı. Adamların niyeti bu sefer hiç kaldırmamacasına yatırmak!
İkincisi ise yapmamız gerekenin merhum Kemal Tahir’in şu veciz cümlesinde saklı olduğu: “Buna yetecek güç damarlarımızdaki asil kanda değil, tarihsel geleneklerimizde var.”