BİR KAHRAMAN HÂKİME!..

 

Aslında bütün kahramanların bir adı vardır. Adı olmayan kahraman yoktur. Hatta daha da ileri gidip 'sadece kahramanların adı vardır7 bile diyebilirim. Lakin kahramanlardan kiminin adı bilinirken kimisi de bilinmez; işte bunun içindir ki yanlış bir ifade ile 'adsız kahraman' deyimi ortaya çıkmıştır.
 
Peki, adı bilinen kahraman önemlidir de adı bilinmeyen önemsiz midir? Asla! Onlarda en az
adı bilinenler kadar önemlidirler; geleceğin İnşasında tıpkı onlar gibi önemli görevler yüklenmiştirler.
 
O zaman kahraman kimdir?
 
Sorunun cevabını önce başka bir sorunun cevabında arayalım. Çünkü bu -diğer- soruya vereceğimiz cevap kahramanın kim olmadığı hakkında bizlere fikir verecektir. Sonrası da, zaten sorulan ilk sorunun cevabını peşinden getirecektir...
 
Bu durumda diğer sorumuzu soralım: Adı olmayanlar kimdir?
 
Cevabı çok kısadır: Herkes... Peki, "herkes" kim? Hiç kimse... Demek ki adı olmayanlar "hiç" kimsedirler. Zira onlar kalabalıklardır; belki faaldirler ama kesinlikle fail değillerdir; galebe çalarlar ama asla yaratıcı olamazlar.
 
Çünkü adı olmayanlar varlıklarını düşünürler ama varlıklarının anlamı hakkında hiç soru sormazlar; bunun içindir ki onlar herkesin oluşturduğu kalabalık içerisinde adsız olarak yaşar giderler.
 
Onların kaygıları hayatları üzerinedir. Bunun için günübirlik yaşarlar; etliye sütlüye pek bulaşmazlar, kendilerini hiç riske atmazlar. Haddizatında riske atılacak "kendine" de sahip değildir onlar... Bu nedenle resmi ideoloji, hâkim sistem veya güçlü ve mütehakkim olan ne derse, onu peşinen kabul etmeye hazırdırlar.
 
Ama ya kahramanlar! İşte onlar "günübirlik" değil "kendisi" olan insanlardır. Bu nedenle riske atacak şeyleri vardır... Kaygıları: hayatlarının idamesi değil, hayatın ve varoluşlarının anlamı üzerene olduğundan riske girmekten de hiçbir zaman geri kalmazlar.
 
Yoksa kahraman olunabilir miydi hiç?Peki, kahraman ne yapar? Yol açar... Nereye?
 
Geleceğe....Kime açar? Sana, bana ona; hepimize; kısacası "herkes" olanlara, geleceğe doğru ufuk açar.
 
İşte böyle bir kahraman, adı bilinmeyen kadın bir kahraman için, geçen gün büroma iki kişiyi davet ettim. Sağ olsunlar, var olsunlar beni kırmayıp büroma kadar gelip o kahraman hakkında beni aydınlattılar.
 
İlki Isparta’nın tanınmış Avukatlarından Hesna Şener Özgürler hanımefendi; ikincisi ise Isparta’da hayatını hizmete vakfetmiş Kemal Kuybulu beyefendi. Ya, bir araya gelmemize vesile olan  kahraman...
 
Dediğim gibi kahraman bir kadın; bir hâkime... Görev yeri de Denizli. Ve o kahraman, konuklarımdan Hesna Hanımın teyzesi... Kahramanın adı var: Hesna Şener... Yani konuğum teyzesi ile aynı ismi paylaşıyor.
 
Evvela Hesna Hanıma soruyorum; "Hâkime Hanım insan olarak nasıl birisidir?"diye. Hesna Hanımın gözlerinden memnuniyetini okumamak mümkün değil. O bir kahramandan bahsetmekten öte^ teyzesinden de bahsetmenin gururunu ve mutluluğunu taşıyarak sözlerine başlıyor.
 
Teyzem yeritte göre son derece otoriterken yerine göre de son derece alçak gönüllü, mütevazıydi. Bir şeyler ısmarlamasını çok severdi; evinden, sofrasından misafir eksik olmazdı, kâtiplerine yemek ısmarlar ve birlikte yerdi... Bir kötü huyu varsa çok sigara içerdi... Sohbet etmeyi çok severdi; benim uykum gelir uyurdum o ise sohbeti hep uykuya tercih ederdi... Cesur kararlı ve korkusuz bir karaktere sahipti...
 
Bu esnada Kemal Bey araya girme ihtiyacını hissediyor. Zira Hesna Hanım'ın, kahramanımız hakkındaki "cesur, korkusuz ve kararlı" nitelemesi onda adeta tam bu noktada bir açıklamanın zaruri olduğu hususunda kışkırtıyor.
 
Avukat Hanımın dedikleri Risalelerde de geçer. Bediüzzaman, Hâkime Hanım için aynı duyguları besler; ama o "şecaat" der. Yani gücün ve kuvvetin Allah rızası için kullanılması hali.
 
Aman Allah'ım! Ne büyük bir incelik değil mi?
 
Aynı zamanda işte "kahraman" olmasının sırrı da burada. Hâkime Hanım gücünü ve kudretini, sahibi olduğu makamın yaptırım etkisini, ne nefsi için kullanıyor ve» nede egemen ideoloji için.
 
Peki ya ne için? Allah Rızası için...
 
Sadece ve sadece vicdanını dinleyerek ve Allah Rızası için.
 
Eelindeki Emirdağ Lahikasını açıyor ve 1945 yılları diyor. .
 
Bense hemen 1945'li yılları düşünmeye başlıyorum. İçimin ürperdiğini hissediyorum...