Geçenlerde oğlu Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesini kazanmış bir arkadaşla sohbet ediyorduk.

           Hayırlı olsun, nerede kalıyor dedim.  İstanbul malum metropol  şehir, pahalı ve öğrenci için kalınacak yer bulmak kolay değil. Arkadaş; bir özel yurt bulduk, biraz pahalı, fakat ne yaparsın, orada kalıyor; dedi. Marmara Üniversitesine yakın alanda ilim yayma cemiyetinin öğrenci yurtları var, oraya yerleştirseydin, dedim.  Arkadaş; oğlan kalmak istemedi, yarının ne olacağı belli değil, burada kalması daha iyi, dedi.

              -------------

             28 Şubat post-modern darbenin yaşandığı süreçte de, insanlar yarının ne olacağı belli değil kavilinden düşüncelerle, çocuklarını İmam Hatip liselerine göndermeyip, seküler-laik eğitim  yapan okullara yönlendirmişlerdi. 

           Annesi başörtüsü yasağı yüzünden okumayan insanların kızları başlarını açarak, seküler-laik  eğitim veren okullarda okudu. O ortamlarda yetişen çocukların kimisi ailelerin değerleriyle uyuşamadı, kimisi o değerleri dönüştürerek kendine göre bir uyum buldu.

           Sonra görüldü ki kaybedilen sadece bir nesil değildi. Onlarla beraber ailelerin yaşamı, düşünceleri de değişti, dönüştü. Çocukları için ahiretin hesabından öte, dünyada ki konfor ve rahatlarını daha çok düşünür oldular. Dünyevileştiler. Dünyevileştirdiler.

        Ve 28 şubatın  asıl planlayıcıları  gerçek hedefine ulaştılar.

                      ---------------------

        Şimdi 15 temmuz darbe girişimi sonrası, insanlar aynı süreci devam ettiriyorlar. Dünyevileşiyorlar. Daha çok tüketmek, konforlu ve rahat yaşamak için iyi bir meslek sahibi olmak adına, çocuklara  eğitim aldırıyorlar.  Bu   eğitimleri  seküler-laik okullarda aldırmak için yarıştırıyorlar. Üniversite kazanan  çocukları ise, seküler-laik yurtlarda veya takipsiz apartlar da  kalmasını tercih ettiriyorlar. “Hep yarının ne olacağı belli olmaması” adına. 

         Oysa yarının ne olacağı belli. Yarın belki yarından da yakın olan “Ahiret”.  Hakiki hayat.

               ------------------------  

          1850’ lili yıllarda (Tanzimat döneminde ) Osmanlı Türkiye’sinde, Fransız devletinin bir diplomatı olan Engelhard 1880’ li   yıllarda yazdığı  hatıralarında,  Osmanlı okullarının milli yada  dini karakterden kurtarılmasının önemini ve bu konuda Fransız hükümetinin çabalarından bahsederek der ki; “Fransız hükümeti umudunu büyük bir bölümüyle eğitime bağlamıştı. Öteki  sorunlar onun çözümüne bağladığından başta eğitim sorununu ortaya attı… Devlet yönetiminde görev alacak  ve reform  hareketlerine karşı (medeniyetleşme, sekülerleşme, laikleşme hareketine karşı ) gittikçe artan kin ve direnmeyle mücadele edebilecek kadar, güçlü memurların ülkeden sağlanması için, bu yeniden düzenlemenin (eğitim  alanını laikleştirme düzenlemesinin), rasyonel ve çok iyi olması da zorunluydu.”

             ---------------------------

         İmtihan dünyasında, Müslüman Anadolu insanları olarak, temel-asli meseleyi ıskalıyoruz.

          Asli meseleyi yani, bir “Hırıstiyan ve Yahudi seküler medeniyeti “olan batı dünyasının, 1830 yıllardan beridir, vesayeti altına aldığı   bu Müslüman toplumu dönüştürme, değiştirme faaliyetini önemsemiyoruz, unutuyoruz,  kabulleniyoruz. Müslüman toplumları sekülerleştirmek, laikleştirmek isteyen İngiliz-yahudi  batı medeniyeti,  kendi medeniyetlerini hakim kılmak için her şeyi yapıyorlar. 

         Tüm mesele, bu medeniyeti kabul etme yahut etmeme üzerinedir. Şair Akif’ in “medeniyet dediğin tek dişi kalmış canavar” değişiyle, bu canavara tabii olup,  onun gibi tüketmeyi, düşünmeyi,  yaşamamayı,  kabul edip ruhen köleleşecek misin,  yoksa  etmeyip özgür mü, kalacaksın.  

         “Tek dişi kalmış canavar olarak tanımlanan batı medeniyeti”, bu toplumu değiştirmek, kendisine tabii kılmak  için,  maddi tüm imkanları  karşımıza koyup,  buna ulaşmanın yolunu da  laik-seküler eğitimden geçiriyor. 

          İngilizler,  Fransızlar  1860’lı  yıllarda, Osmanlıda bu tarz eğitim kurumlarının açılması için tüm güçleriyle çalışmışlardır.  O dönemde, Galatasaray lisesi,  Robert kolejiyle beraber yerli görünen fakat  Avrupai tarzda eğitim veren birçok kurum açtırılmıştır. 1910 yıllara gelindiğinde, bu okullar artık  Osmanlı devletinde  temel eğitim  müesseseleri olmuş ve devleti yönetenlerde hep bu okullardan çıkmıştır.  Cumhuriyet döneminde ise tümden teslim olmuşuz. Batılı eğitim, batılıların hukuku, onlar gibi düşünme, inanma ve yaşama. Her şey  onlara benzemek üzerine kurulmuş. Avrupalıların, bu topluma kendi medeniyetlerini hakim kılma asli amacıda, içselleştirilerek “çağdaş medeniyeti yakalama” hedefi  olarak belirlenmiştir. Bu hedeflere uygun baskıcı bir uslupla millet değiştirilmeye zorlanmış,  fakat Müslüman millette  için  için tüm baskılara rağmen, bir direnme duysusu hep var olmuştur. 

           Bu direnmeyi aşındıran en büyük olgulardan birisi,  şuan devletçe Fetö olarak adlandırılan yapılanmanın  eğitim anlayışı ve kurumları oldu. Seküler eğitim anlayışının,  Müslüman ailelerde kabullenilmesine, 2000 yıllarda, 28 şubat darbesinin yerli ve dini olmaya çalışan eğitim kurumlarına uyguladığı baskılarının sağladığı sosyolojik ve psikolojik ortamın da etkisiyle,   en büyük katkıyı  bu kurumlar yapmıştır. Bu katkı sadece ülkemizle sınırlı kalmamış, tüm Müslüman ülkeleri de  kapsamıştır.  Eğitimi sekülerleştirme, batılılaştırma  faaliyetinin temel organları olmuşlardır. Seküler-laik eğitim çalışması, dindarlıkla perdelenerek, “seküler bir dindarlık”  inşaa  ettirilip, toplum kandırılmıştır. Oysa sekülerizimle din aynı yerde nasıl olacak, akla karanın bir arada olması gibi, mümkün mü? 

           2020 yıllara doğru  gelindiğinde ise artık, Müslüman aileler direnmeden, kendi istekleriyle çocuklarını laikseküler eğitim anlayışına ve yurtlarına teslim ediyorlar. 

                  ------------------------------

            Darbelerin bir yakın (stratejik) hedefi (iktidarı, egemenliği ele geçirmek),  birde asıl büyük hedefi (medeniyet değişimini sağlamak) vardır. Darbelerin planlayıcısı olan “üst akıl” için önemli olan, büyük hedefe ulaşmak, bu hedefe yaklaşmaktır

           28 şubat yahut 15 temmuz ve  diğer darbeler; 200 yıldır batı uygarlığını bu toplumlarda hakim kılmak için yapılmaktadır. İster laik nato’cular, ister seküler dindar nato’cular, hangi piyonları kullanırsa kullansın, asli hedef bu toplumun İslami değerlerini batı medeniyetin değerleriyle değiştirilmesi için, üst akılca, icra edilmektedir. Gerisi fasa-fisoo 

          Hepsinin amacı, İslam’ın temel alınmadığı, Allah’ ın emrettiğinin önemsenmediği bir toplumsal-siyasal yaşam, seküler bir hayat, seküler bir hukuk, seküler bir eğitim, seküler bir düzen. 

           Böylesi bir zamanda Müslüman ailelere eğitim hususunda tavsiyem; Selçuklu-Osmanlı  eğitim geleneğinin, yetersiz de olsa, çok eksikte olsa (daha niteliklisini, fazlasını talep etmeyi de unutmadan) günümüzde ki yansıması olarak görebileceğimiz, İmam Hatip Okullarını tercih etmeleridir. 

          “Dünya ahiretin tarlasıdır”. Ahirete hazırlamayan, fayda sağlamayan dünyalığın yıkım getirdiğini, unutmamalıyız, unutturmamalıyız…