Her 10 Kasım sonrası günlerde Mustafa Kemal Atatürk’ün din ile ilişkisi kamuoyunda tartışma konusu olur.  İki yıl önce Haber Türk televizyonunda tarihçi Ayşe Hür ile gazeteci Hulki Cevizoğlu’nun katıldığı bir programda da bu konu tartışılmıştı.
            Tarihçi Ayşe Hür; Atatürk’ün dinin toplumsal yapıyı değiştirmede ve kontrol etmede ki etkisinin bilincinde olduğunu ve bu hususu çok iyi  kullandığını  fakat  ateist olduğunu beyan ediyordu. Hulki Cevizoğlu ise o günlerde internette dolaşan ve Atatürk’e ait olduğu iddia edilen,  Arabistan kralına hitaben yazıldığı söylenen bir mektuptan hareketle, Atatürk’ün Müslümanlığına delil sunmaya çalışıyordu. Söz konusu mektupta; Arabistan devleti peygamberimizin mezarını yıkmayı düşünüyormuş,  Atatürk’te böyle bir şey yapılırsa Arabistan üzerine ordularla yürüyeceği tehdidinde bulunmuş.
            İslam dini ile Türk toplumunun ilişkisi açısından tarihte iki şahsiyetin önemli olduğu kanaatindeyim.
            İlki Karahanlılar’ın güçlü hakanı Satuk Buğra Han, diğeri de Mustafa Kemal Atatürk’tür.
            Satuk Buğra Han 920 Yılında Abdul Kerim (Kerim olanın kulu) adını alarak İslam dinini kabul etmiş ve devamı süreçte birçok Türk kabilesi toptan Müslüman olmuşlardır. Abdul Kerim’le başlayan bu süreç, Türk hukuk tarihi açısından en büyük dönüm noktasıdır.  Türk toplumu bu dönemden itibaren İslam şeriati (hukuku) ile idari, toplumsal, bireysel ilişkilerini düzenler olmuşlardır.  Allah’ın Peygamberi vasıtasıyla insanlığa son din olarak sunduğu İslam dininin şeriatiyle,  toplumsal ve bireysel yaşamını tanzim eden Müslüman Türk toplum ve devletleri açısından, 940-1926 yılları arasındaki 986 yıllık dönem, İslam hukukunun bütün Müslüman Türklerin hukuk sistemi haline geldiği dönemdir.
            Atatürk (Türk’ün atası) soyadını alan Mustafa Kemal, 1926 yılında bu hukuk sistemini yürürlükten kaldırıp, yerine kaynağını Hıristiyan ve Roma hukukunun oluşturduğu Avrupa devletlerinde uygulanan hukuk sistemini iktibas etmiştir. Bu tarihten sonra Müslüman Türk tolumu medeni ilişkilerinde İsviçre medeni hukukunu,  suç ve ceza ilişkilerinde İtalyan ceza hukukunu, ticari ilişkilerinde Fransız ticaret hukukunu vs. göre düzenleme yapmak zorunda kalmış ve Türk hukuk sistemi tamamen Avrupa hukuk sistemine dahil olmuştur.
            Peygamberimizin mezarının yıkılacağı şüphesiyle bir ülkeye savaş açacağı iddia edilen bir devlet başkanının, kendi yönettiği ülkede İslam Hukuk ve şeriatını mezara gömmeyi yaşam felsefesi edinmişse sizce tarihçi Ayşe Hür mü doğru düşünüyor yoksa gazeteci Hulki Cevizoğlu mu?