Birinci Dünya Savaşı bütün büyük güçler için yıkım ile neticelendi. Bizim durumumuz ise daha da vahimdi. Vahimdi çünkü, imparatorluk çökmekle kalmamış milletin geleceğine de göz dikilmiş, ipotek altına alınmıştı. Diğer güçler iddialarından hiçbir şey kaybetmeden yollarına devam ederlerken bizden yol değiştirmemiz isteniyordu.
            İddialarından vazgeç, reddi miras et ve yolunu değiştir.
            Bu nasıl başarılacaktı? Yeni dersimizin ezberlenmesiyle! Hafızlarımız değişiyordu. Kur’an hafızları yerlerini modern hafızlara terk etmeye başladılar. Çünkü bu yeni yetmeler devlet nezdinde pek muteber ezbercilerdi.
            Ezberleri muasır medeniyet kılıfı altında basbayağı bir ideoloji idi!
            Ezberin tutması için neler yapılmadı ki? Nutuklar mı atılmadı, tehditler mi savrulmadı, ihtilallar mı yapılmadı? Gözaltılar, faili meçhuller, hapisler, idamlar gırla gitti... Başbakan bile asıldı bu ülkede sırf resmi hafızlarımızın ninnisinden bizler uyanmayalım diye.
            Bununla kalsa yinede iyi... Yapılan hatalar toplumun müktesebatında olmayan derin sarsıntılara neden oldu. Türkçülük karşılığında Kürtçülüğü doğurdu. İhtilal sonrası yaşanan hapishane hatıraları dilden dile dolaşarak Kürt yurttaşlarımızın arasında isyan duygusu doğurdu.
            Her şey modern hurafeler içindi...
            Onlarca yıl ezberlerle uyutulduk. Bütün “ en”lerin bizde olduğu ninnisi eşliğinde! Dünyaya ‘en’ anti-emperyalist savaşı öğreten bizdik, ‘en’ zeki olan bizdik, ‘en’ çalışkan olan da bizdik; bitmedi ‘en’ medeni olan da bizlerdik -hatta medeniyet ışığını dünyada ilk kez biz yakmıştık-,  haliyle övünmeyi ‘en’ hak edende bizler olacaktık.
            Batı yol aldı biz övündük. Osmanlı toprakları paylaşıldı, zenginlikleri yağmalandı, sömürüldü biz bayram kutladık. Zengin terekeyi kabul etmemesi ile böbürlenen mirasçı olmanın ilk ve tek örneğini sergiledik.
            Batı bu neticenin hâsılı için az emek sarf etmemişti doğrusu. Amacı İslam coğrafyasını parçalamaktı. Hatta merhum Abdülhamit’in, Cemalettin Afgani’yi kabul etmemesi İngiltere adına hilafetin Araplara geçmesine hizmetinden şüphelenmesine yorulur.(Dr. Vahdet Keleşyılmaz. Teşkilatı Mahsusâ’nın Hindistan Misyonu. Atatürk Araştırma merkezi. Sf:10) Çünkü Osmanlının son dönemini sıcağı sıcağına yaşayan Hüseyin Kazım Kadri’nin bildirdiği gibi Türk hilafetine darbe vurmak için İngilizler Hilafet-i Arabiyye meselesi çıkarmışlardı(Age sf:10)
            İngilizlerin oyununa gelen Araplar ümmete yaptıkları ihanetin hesabını şimdi Allah’a veriyorlar. Tıpkı Arap olmayıp ta aynı suça iştirak eden diğerleri gibi...
            İslam bilincinin yerini ideolojinin alması Anadolu’muzda da büyük tahrifatlara yol açtı.  Ulusçuluk cereyanlarının sebep olduğu zararı toplumca halen ödemekle meşgulüz. Görülen zararın yanında görülmeyen zararların yıkımı çok daha fazla... Batı ve bölgemizdeki uzantıları ülkemizde yaşanan Kürt meselesinin hamiliğini yaparak bizlere az bedel ödetmediler doğrusu.
            Ama eğer silahlar susarsa o zaman onlar düşünsün.
            Batı karşısında Sayın Demirel’in ifadesiyle “dünya ile oturup dünya ile kalkan bir Türkiye” bulamayacak artık.
            İtiraz eden, mazlumun yanında olan, hakkı ve adaleti savunan, etrafına taraftarlar toplayan, Doğu’nun sömürülmesine engel olmaya çalışan bir Türkiye bulacaklar.
            Bu böyle olmak da zorunda, zira unutmasınlar ki “dünya beşten büyük”tür.
            Ama bunun için ilk şart Türkiye’de kalıcı bir barışın sağlanması.
            Barış için tek şart da bizi uyutan ezberlerimizin bozulması. Yani devletin anlayışının, aklının, paradigmasının değişmesi. Zaten bugün olmak olanda bu...
            Bunu engellemek isteyen iç ve dış güçler elbette boş durmayacaklar. Çeşitli provokasyonlar yanında eski ezberlerin yeni namelerle bezenmiş versiyonlarını önümüze sürecekler.
            Vatan bölünüyor nakaratları altında savaşı kışkırtacaklar.
            Bu iş için elini taşın altına koyanları “vatan haini” gibi pespaye bir ifade ile suçlayacaklar. Aslında onlar bunu yaparken şuuraltımıza itmeye çalıştığımız ezberlerimizi galeyana getirip yeniden şuur düzeyine çıkartmayı deneyecekler.
            Bizleri yeniden robotlar haline çevirip, eski Türkiye’yi yeniden ikame etmeye teşebbüs edecekler.
            İşte bütün mesele burada bizlerin ezberlerimizi bozup bozmadığımızla, bozduysak ne kadar bozduğumuzla yakından alakalı olacak.
            İdeolojik ezberlerden kurtulduğumuz oranda yarınlarımızın tekrar sahipleri olarak dünya üzerinde yerimizi alacağız.
            Yoksa,kuru sözlerle övünmeye tekrar devam edeceğiz...