Hakkını verelim ki Bilgi Şöleni müddetince misafirler Şarkîkaraağaç Belediyesince ağırlandılar. Kahvaltı verildi, öğlen ve akşam yemekleri ikram edildi. Sohbetlerin olmazsa olmazı çay hiç eksik bırakılmadı.

Bütün ikramlar, Şarkîkaraağaç İlçesinin astım hastaları için tedavi mekânı olan, oksijeninin bolluğu ile meşhur Kızıldağ ormanın da sunuldu

Ayrıca geceleri konaklama yeri olarak da aynı yer seçilmişti.

Bu nedenle emeği geçen bütün belediye çalışanlarına ve Başkan Şafak Ufacık Beye sütunumda teşekkürü bir borç biliyorum.

Ayrıca Sayın Başkanın sempozyumu imkânları elverdiği oranda takip ettiğini de buradan duyurmak istiyorum.

Ben 14 Eylülü 15 Eylüle bağlayan geceyi Kızıldağ’da geçirdim. Sabah uyandığımda gerçek manada dinlendiğimi kolayca fark edebiliyordum. Dışarı çıktığımda ise beni mükemmel  seher havasının o doyulmaz lezzeti bekliyordu. İnsanın yürüyüş yapmaması adeta imkânsızdı.

Bürokrat Ali Çakmakçı ve Tefsir Hocası Mustafa Kılıç ile birlikte yürümeye başladık. Tabii bu arada sohbete de koyulduk... Açıkçası hem zihnen ve hem de bedenen birlikte antrenman yapıyorduk.

Konu cihan devleti Osmanlının yıkılışına geldi. Ben Birinci Dünya savaşında İngilizlerin bütün planlarının gerçekleştiğinden, İslam Coğrafyasının parçalandığından petrolümüzün yağmalandığından falan söz ettim.

Mustafa Hocam çok anlamlı bir cevap verdi: Önce“ Her ümmetin ölümü vardır” anlamındaki ayeti okuduktan sonra “Osmanlı Devleti de yıkılacaktı, çünkü Baki olan yalnız Allah’tır, O’nun dışında her şey fanidir” dedi.

Evet, burada söz konusu olan “Beka” ve “Fena” haliydi. O’nun dışında her şey yok olacaktı. Fena yani yok olma hali bütün mevcudat için vazgeçilmez bir yazgı idi.

Bir toplumun yok olması elbette ki fertlerinin hep birlikte aniden yok oluvermesi anlamında olamazdı.  O topluluğu canlı kılan ruh’unun yok olmasıydı ayette vurgulanan... Ve bu durum esasında halimizi de özetlemiyor değildi doğrusu.

Ve Mustafa Hocam devam etti.” İşte burada yeni bir toplum oluşturuyoruz” dedi.

Yani dirilmeden söz ediyordu bence...

Günümüz Dünyasında Müslümanlar yeni bir ruh ediniyordu... İşin daha da önemlisi bu ruh Hegel’in deyimiyle “zeitgeist” ti; yani zamanın ruhu idi aynı zamanda.

Sempozyum boyunca ufkum açılmakla kalmadı yeni dostlar da edinmiştim. Buda benim için son derece önemliydi.

Mesela Gazi Üniversitesinde Tarih Hocası Sayın Dç. Bahri Ata ile yaptığımız kısa ama son derece faydalı Tarih Felsefesine dair sohbet unutulacak gibi değildi doğrusu. Hoca editörlüğünü yaptığı bir kitabını verdi: “Sosyal Bilgiler Eğitimi Açısından Kınalızâde Ali Efendi’nin Ahlak-î Alâ’î Üzerine okumalar... Yine Ispartalı bir başka Dev’in, Kınalızâde hakkında yeni bir kitaba sahip olmak beni oldukça memnun etmişti.

Bilal Sürgeç Bey’in, yine Ispartalı Hüseyin Avni Paşa hakkındaki ezberleri zorlayan kitabı” Hamideli Derneğinin Kültür Hizmetidir” kaydı ile basılmıştı. Bu çalışmadan haberdardım ve basıldığını duyunca çok heyecanlandım. Bakalım okuyunca Hüseyin Avni Paşa hakkındaki menfi düşüncelerim değişecek mi?

Şarkikaraağaç’lı Ramazan Tunç hocanın “Şarkîkaraağaç Tarihi” isimli kitabı da incelenmesi gereken ayrı bir emek ürünü olarak bizlere takdim edildi.

Keza yine Başbakanlık Basın ve Halkla ilişkiler müşaviri Ömür Çelikdönmez tarafından kaleme alınan “Efsane Doktor Sadettin Sarımurat isimli çalışması da kendisi tarafından bana verilince gerçekten heyecanlandım.

Halil Korkmaz Beyden söz etmemek mümkün değil. Yer adlarının kökenini araştırma konusuna kendisini vakfetmiş bir fedakâr insan Halil Bey... Ayrıca sempozyum süresince bıkmayıp usanmadan fotoğraflarımızı çekmek için hiç oturmadı desem mübalağa etmiş olmam her halde.

Ramazan Topraklı mı?  Tâa Herodot’a kadar geriye giderek bölgemiz hakkında söylenen pek çok şeyin sağlamasını yapmak için alana inen bir sevdalı... Arazide araştırma yaparak tarihi vakıaların maddi delillerini bulup konu hakkında eserler meydana getirdi.

Ve getirmeye de devam ediyor...

Ne diyeyim! “Allah Böylesi dostların sayılarını ve sa’ylarını ziyade etsin” demekten başka.