30 Mart tarihinde yapılan yerel seçimi MHP’nin adayı Sayın Yusuf Ziya Günaydın kazandı. Kendisini tebrik ediyor, hayırlı çalışmalarında Rabbim yardımcısı olsun diyorum.
            Bu vesileyle yazımı kâğıda dökmeden önce, gerek Günaydın’ın şahsı ile ve gerekse Partisi ile bir sorunumun olmadığını açık yüreklilikle peşinen belirtmeyi gerekli görüyorum. Tabii ki dünya görüşlerimizden kaynaklanan fikri ayrılıkları saklı tutarak!
            Bu sütunu takip eden herkes bilir ki benim gönlüm Ak Parti’den yana idi. Sebebini kısaca tekrarlayayım: Ülkede yaşanan bloklaşmanın altında yatan unsurun, “millilik” ve “gayri-millilik” olduğunu görüyordum. İnsanların pek çoğu bilmese de ayrışmanın temelin de yatan faktör bu idi.
            Aman ha! “Millilik” dedim. “Milliyetçilik” değil, hele hele “Ulusalcılık” hiç değil. Çünkü aralarında temelden gelen çok büyük bir fark var. Millilik: bize/tarihimize ve misyonumuza referans iken “Milliyetçilik” ve” Ulusalcılık” Batı’ya referans... 19.YY’ da neşvünema bulan bir burjuva ideolojisi; kapitalist aşamanın gereği olarak ortaya çıkan Ulus-Devlet’in ideolojik temeli.
            Kısacası “yerlilik” ve “ecnebilik” terimleri konuyu ifade etmeye yeterlidir sanırım.
            Yeri gelmişken bu yazımın Ak Parti’nin adayı Sayın Nuri Uzaktaş’ın şahsiyeti ile de asla bir alakasının olmadığını ve şahsını hedef almadığını açıkça belirteyim. Kendisini seçim dolayısıyla tanıdım. Yakınlarından duyduğuma göre son derece iyi ve ahlaklı bir karaktere sahipmiş. Doğrusu bende aynı kanaati edindim.
            Tamamda, ‘iyiyim ve ahlaklıyım’ diye beni kimse Galatasaray’ın kalesine geçirmez ki! Elbette maç satmam, ahlakımla fileyi korurum; ancak işin aslına gelinecek olursa zaten maç satmamada hacet kalmaz. Çünkü bende bu yetenek oldukça atılan her şut banko gol olur; yeter ki kaleyi tutsun. Buna rağmen bazıları beni Galatasaray’ın kalesine ısrarla yerleştirmişse, ortada başka şeyler var demektir. Birilerinin içten pazarlığı ve şahsi hesabı işleme konuyor demektir.
            Seçimle şekillenen Türkiye haritasını gözümüzün önüne getirelim. Ülkenin en batısında, hayat tarzı olarak Batı ile daha sıcak ilişkiler içerisinde olan kıyı çizgimizde CHP başarı göstermiş.
            Güneydoğuda birkaç vilayette ise Kürtçülük siyaseti güden BDP seçimi göğüslemiş.  Güneyde ve Karadeniz’de yine birkaç vilayette MHP...
            Yani Anadolu da yarış olduğu gibi Ak Partinin zaferiyle neticelenmiş... Isparta hariç... Haritaya bakınca insanın şöyle diyesi geliyor: “Bir tepsi baklava ortasında sarımsak!”
            İşte bence bu neticenin sebebi araştırılmalı ve sorumluları tespit edilmeli!
            Farklılık Ispartalı seçmenin yapısından mı kaynaklanıyor? Seçim sonuçlarına kabataslak göz atmak dahi sorumluluğun Ispartalılara ait olmadığını gösteriyor. Nedeni çok basit: Ispartalı seçmen belediye başkanlığında Sayın Günaydın’a 54.254 oy verirken Sayın Uzaktaş’a 48.578 adet oy vermiş.
            Yani MHP belediye başkanlığına kullanılan oylarda Ak Parti’den 5676 tane fazla oy almış.
            Lakin iş, İl Genel Meclisi oylarına gelince tamamen değişiyor. Ak Parti’nin oyu 54.588’e yükselirken MHP’nin oyu ise 49.347’ye iniyor. Aradaki fark: 5241.
            Daha anlaşılır bir ifade ile Ispartalı seçmen Belediye Başkanlığında MHP’yi öne çıkartırken, İl Genel Meclisi sandığında Ak Partiyi 5241 oy ile öne çıkartmıştır. Yani ‘benim gönlümde de bütün Anadolu’da olduğu gibi Ak Parti yatıyor’ demiş.
            Fakat sandık başına gidince Başkanlıkta Ak Partiye oy verirken, tabirimi mazur görün, biraz  eli   oy vermeye gitmemiş. İş, Partilerin hangisi daha “iri” görülsün noktasına gelince tercihini Ak Parti’den yana kullanmış.
            Neden?
            Bu seçmen psikolojisini görmeyip yok farz etmek mümkün mü? Asla! O zaman? O zaman yapılacak belli bu sosyolojik veriden hareketle seçmenin verdiği mesajı okumak.
            Okunmazsa ne olur? İlerideki seçimde daha katmerli bir tepki oluşur. Çünkü seçmen aynı tepkiyi önceki seçimde de göstermiş ancak birilerinin gayretkeşliği ile görmezden gelinmişti... Aynı gayretkeşlik tekrar edilince seçmende “ben aptal değilim” dercesine ve ders verircesine aynı şekilde oy kullandı.
            Fakat işin kötüsü zamanlama itibariyle olay Başbakan hakkında küresel bir ittifakın yükseldiği döneme rast geldi. Böylece maalesef Isparta “Batı” Dünyasında, bu ittifaka katılan şehirlerden birisi olarak algılandı.
            Hem de hiç hak etmemişken...
Birileri şu anda ne hissediyor bilmiyorum. Yaptıklarından utanıyorlar mı, yoksa “bir sonraki çıkarım için kısa alanda iyi paslaşma gerçekleştirdim” diyerek zaferi ile seviniyor mu, bilemiyorum!
Ama birilerinin Isparta’nın ayağına kuşun sıktığı tartışmasız!
Kral çıplak demeye devam edeceğiz, inşallah!