17 Aralık operasyonu ile toplumumuz tekrar gergin bir atmosfere sokuldu.

      Türkiye de 2010 yılında ki Anayasa referandumuna kadar yargı bağımsız ve tarafsız olmadığı hep tartışılagelmiştir.  Bu anayasa değişikliği ile yargı bağımsız hale gelmiş fakat tarafsız hale gelemediği anlaşılmaktadır.

        -Seçimlere üç ay kala soruşturmasına bir buçuk yıl önce başlanılmış, birbirinden bağımsız dosyaları birleştirerek,                                                                                                                         

            -hiçbir üst yetkiliye haber vermeksizin

           - ve aynı anda basına servis edilerek

   - yüzde seksenini ilk sorgulamada salıverilecek birçok tutuklama furyasıyla yolsuzluk operasyonuna girişilecek

      -Devamında üç beş gün içinde, farklı yerlerden aynı içerikte yeni yolsuzluk dosyaları patlatılacak ve bunların sadece yolsuzlukla mücadele olduğuna inanılması isteniliyorsa,  aklımızla alay edildiğini düşünürüm. Bu kadar saf değiliz.

         Bu operasyonları yapanlar da, yapma usulleri ve zamanlamaları açısından zaten  böyle düşünmemizi istemedikleri ve siyasi neticelerini öngördükleri belli.  Çünkü; İnsanoğlu yanlış işler yapabilir mi ? Yapar. Harama el uzatmış olabilir mi? Olabilir.  Hukukun sınırları içerisinde, usulüne uygun ve toplumu zarara uğratmaksızın bu hususun yargılaması yapılır. Suçlu olan cezalandırılır, suçsuz olanın üzerine çamur sıçratılmaz.

        Oysa şuan operasyonun yapılış usulü ve zamanlaması siyaseti ve iktidar partisini hedef tahtasına koyma şeklinde olup, yolsuzluk iddiasının cezası peşin peşin toplumun %50 den fazlasının oyunu almış (bu aynı zamanda toplumun en fazla güven duyduğu parti demektir), siyasetin sınırları içerisinde rakibi olmayan AK partiye kesilmektedir.

         Seçimlere üç ay kala, bu operasyonların doğurduğu neticenin, kamuoyunda oluşturulduğu imaj ve hava AK partiye kesilen bir siyasi hesaptır. Aylar sonra yargılama neticesi haklarında suç isnadı olanlar suçsuz  yahut suçlu bulunsa ne olur?  Kamuoyu haksız olarak yönlendirilip, seçimler bitip,  siyasi neticeler doğurduktan sonra, atı alan Üsküdar’ı geçmiş oluyor.

            Zaman gazetesi genel yayın yönetmeni Ekrem Dumanlı da 2009 yılındaki seçimlere üç ay kala açılacak yolsuzluk dosyalarıyla ilgili tahlilinde bizimle aynı kanaat ve düşünceleri dile getirmiş.

       Yolsuzluk iddiaları dünyanın her yerinde gazetecilerin ilgisini çeker. Çünkü vatandaşın ilgisine mazhardır. Ayrıca gazetecilik, kamu yararı gözetilerek yapılan bir çeşit demokratik denetimdir. Ne var ki seçime çok az bir süre önce yolsuzluk kampanyaları açmak çok sayıda soru işaretlerinin oluşmasına da sebeptir.İki kritik konu var zamanlamada: Bir, bahsi geçen (daha doğrusu geçecek olan) dosyalar niçin bu zamana kadar bekletildi? İki, bu kadar kısa bir süre kalmışken yapılan yolsuzluk suçlamasına cevap vermek için yeterince savunma süresi kaldı mı?

         Açık söyleyeyim, bu saatten sonra yapılacak olan yolsuzluk suçlamaları doğruyu arama ve yoksulluktan arınma talebinden daha çok siyasette belli bir imaj ve hava oluşturmak içindir ve güvenilir olma özelliğini kaybetmiştir. Bu konuda samimi olan, seçim sonuçlarının sabahında elindeki dosyaları kamuoyuna arz eder…” Ekrem Dumanlı’nın 4 yıl önceki bu tahlili ile şuan savundukları ve içerisinde bulunduğu halin izahının yapılabilmesi mümkün değildir.

         Bu operasyonların yapılış usulünün ekonomiye çıkardığı hesap ise; Bir hafta içerisinde  toplumun ortak mali kaybı yüz dört milyar dolara ulaşmış durumda. Operasyonlara konu olan yolsuzluk iddiaları bu zararı yanında ancak devede kulak kalır.

         Topluma, Ak partiye ve başbakana bu hesapları kimler, niçin kesmekte? Yazın  Mısır’da yaşanan darbenin iç ve dış mimarlarının tahlil edilmesi bu konun anlaşılmasına katkı sağlayacaktır. Bu büyük resmi görmek ve tahlil etmek yazımızı çok uzatacaktır.  Bu konuda Hüseyin Gülerce’denödünç alacağım şu üç- beş cümle resmi görünür  kılacağı kanaatindeyim.

       “Yargıda ki direncin hukuk ve adalet adına yapıldığına inanmıyorum. Savcılar ellerinde kağıtla inip bildiri okuyorsa bu davranış militanlıktır. Başbakan Erdoğan hakkında içeriden dışarıdan tertip yapılmasını bir millet evladı olarak hazmedemiyorum, kabullenmiyorum.” “…Sıçrama rampasındaki Türkiye’nin önünü kesmek ihanettir.  Kim bu konuda hükümete çelme takmaya çalışıyorsa, kim bunun için başkalarıyla işbirliği yapıyor, geleceğimize kastediyorsa Allah onlara fırsat vermesin”