Diyelim ki fasık getirdiği haberle muvaffak oldu; yani iki inanan toplumun arasına fitne soktu. Onlar birbirleri ile vuruşmaya başladılar yahut aralarındaki işi,fasığın getirdiği haber/ideoloji/ fikir bazında ki sözlerine dayandırdılar.

Kavgaya tutuşuldu, kan akmaya başladı.

İşte bu ahvalde “ iman edenler”, yani nidaya muhatap olanlar ne yapacaklar, nasıl bir tutumla tavır alacaklardır?

Allah Hucurat suresinde indirdiği ayetle kesin bir emir veriyor: O iki zümrenin arasını bularak barıştırın.

Ama nasıl? Adaletle!

Peki, buna rağmen birisi tecavüzde ısrar ediyorsa ne yapılacak? O mütecavizle mücadele edilecek. Nereye kadar? Allah’ın emrine dönünceye kadar!

Yani birisinin üstünlüğü ilan edilinceye veya birinin soy sopunun diğerine göre daha şerefli olduğu neticesini zorla kabul ettirinceye kadar değil.

Allah’ın emrine dönünceye kadar!

Kısacası fitnenin, çağdaş dille ifade edecek olursak: ideoloji ve seküler mitlerin, oluşturulan sahte ilahların ve putların sesi kesilinceye kadar. Başka bir ifadeyle Peygamberin sözü yanında sesini yükseltmeye çalışan, nefislerini öne geçirmek isteyenlerin hezeyanları söndürülünceye kadar. Bu hezeyanlar sönünce olacak olan belli:  kurbanı olmuş Müslümanlar zihnen özgürleşecekler.

Merhum Cemil Meriç’i gel de hatırlama:“İdeolojiler idrakimize giydirilen deli gömlekleri. İtibarları menşelerinden geliyor. Hepsi de Avrupalı.”

Barış ama adaletle birlikte... Neden? Cevap yine Hucurat ummanında. “Allah şüphesiz ki adil olanları sever”

Ayrıca adaletin olmadığı yerde fitne yok olmamış sadece sinmiş demektir. Burada sözü tekrar Fahruddîn Er-Râzî’ye bırakalım dilerseniz:

Hak Teâlâ bunun peşinden adaletle kaydını getirmiş ve adeta ‘bu iki cemaat arasında savaşı bırakmalarını müteakip adaletle hükmedin ve aralarında yeniden, ikinci kez fitne çıkmasına sebebiyet vermesin diye de, aralarını adaletle düzeltip bulunuz’ demek istemiştir”

Bütün bunların üzerine Allah Hucurat Suresinde “İman Edenler”e yaşadıkları zamana bakmaksızın ebedi bir düstur vazeder: “Mü’minler ancak kardeştirler. O halde iki kardeşinizin arasını bulup barıştırın” Yani burada öyle bir hassasiyet vardır ki şayet ihtilaf sadece iki kişi arasında vuku bulsa bile aralarını bulup düzeltmek farzdır. Küçük diye es geçilmemelidir asla!

Ayet devam eder:“Allah’tan korkun ki merhamet olunasınız”

Allah’ım senin merhametine biz Müslümanlar o kadar muhtacız ki!

Sonra Hucurat suresinde “iman edenler”e bir topluluğun bir toplulukla alay etmemesi yani onu küçük görmemesi yok farz etmemesi bildirilir. Sosyal hayatta gıybet yasaklanır ve ölü kardeşinin etini yemek gibi olduğu ihtar edilir;  zandan kaçınmaları ve tecessüs etmemeleri yani birbirlerinin ayıp ve kusurlarını merak edip araştırmamaları salık verilir.

Allah’ım, insanların ayıplarını, günahlarını ve özel hayatlarını araştırarak, magazin diye hayvani iştahların önüne atmak, en kötüsü de bundan bir çıkar elde etmek. Mesela siyasi hasımlarının gizli işlerini faş edip onları minder dışına itmek... Kelimenin tam anlamıyla pisliklerden beslenmek...

Bizler pislik böceği değil, insan olarak halk edildik.

Hem de hepimizin aslı bir olarak: “Ey İnsanlar. Biz sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık.”  Der Allah Hucurat Suresinde.

Aman dikkat.”Ey İman edenler!” değil, burada  “Ey insanlar!”.Yani nida dini, dili, cinsi, ırkı ne olursa olsun tüm insanlara yönelik. Yani insanlar hepiniz bir ana ve babadan olma eşit yaratıklarsınız. Bu nedenle boşuna soy-sopla övünmeyin. “Biz sizi tanışasınız diye toplumlara ayırdık. Allah nezdinde en şerefliniz, takvaca en ileri olanınızdır”

Hucurat suresinin bu ayetiyle insanlığa şu terbiye veriliyor: Allah indinde şeref intisâb edilmez, iktisâb ile kazanılır. Yani size miras kalmaz, sizin yaptıklarınızdır. İnsan için ancak kendi gayreti ve çalışması vardır.

İşte Kur’an bizden böyle bir zihniyet kazanmamızı istiyor. Yani “zihniyet” olarak da Müslüman olun diyor. Sorunlarımızın, hatta çağımızın sorunlarının kaynağını bizlere işaret ediyor.

Bizlere de insanlığa bu mesajları iletin diyor.

İnanın Hucurat suresi çok, ama çok daha fazla hikmetli şeyler söylüyor.