Milli Eğitim Bakanının Kanun Hükmünde Kararname ile bütün müdürleri açığa düşürmesi, eğitimde ciddi boşluk yarattı, verim çok azaldı.

 

Prof. Dr. Ömer Dinçer'in Milli Eğitim Bakanı olmasının ardından, eğitimle ilgili önemli ve radikal kararların alınacağı umudunu taşıyordum. Ömer Hoca'nın mutlaka başarılı olacağını hala bekleyenlerdenim.
 
Ancak ilk etapta bazı önemli adımlar atılıp, önemli kararlar alınsa da, daha önemli yanlışlar, yapılıyor.
Milli Eğitim Bakanlığı'nın teşkilat yapısını sil baştan değiştiren ve bütün il müdürlerini bakanlık müşavirliği kadrosuna çeken Kanun Hükmünde Kararname alt - yapışız olarak yayınlandı. Mayıs ayına kadar yeni sürecin tamamlanacağı KHK'da belirlendi.
 
Son derece yanlış bir uygulama. Bir ilde Milli Eğitim Müdürünü alıyorsanız, kısa sürede yerine yenisini atamak zorundasınız. Bütün müdürleri açığa düşürüyorsunuz, sonra "yerine atama* yapılıncaya kadar göreve devam edin" diyorsunuz.
 
Müdürler alınacağını bile bile, "ha bugün, ha yarın alınacağım" diye diken üzerinde olursa verimli çalışabilir mi?
 
Sonuçta insanız. Ne yaparsanız yapın, eski haliniz olmaz, olamaz. Verimlilik düşer, kendinize hedef koyamazsınız. 81 il müdüründen kim derse ki "Yok arkadaş, ben aynı heyecan ile çalışıyorum." Bu tamamen savunma mekanizmasıdır.
 
İnsanın ruhuna, eşyanın tabiatına aykırıdır. Böyle olunca eğitimde ciddi bir belirsizlik ortaya çıktı.
İş bununla kalmadı. Aynı ilde 8 yıl veya daha fazla Milli Eğitim Müdür Yardımcılığı veya şube müdürlüğü yapanlara iller arası rotasyon getirilmesi gündeme geldi, hatta taslak hazırlandı.
 
Büyük ihtimalle 2012 yılında uygulanacak. Bu durum müdür yardımcısı ve şube müdürlerinde de rahatsızlık uyandırdı. İdarecilerin büyük bölümü diken üzerinde, çünkü il değişikliği yapacaklar.
Burada şu görüş hakim:"Ne zaman çıkacak, nereye gideceğim, durumumuz ne olacak?" Böyle bir duygu içinde nasıl verimli hizmet verilir?
 
İl Müdürleri de, müdür yardımcıları da, şube' müdürleri de gideceklerini biliyorlar ama sürelerim bekliyorlar. "Nasıl olsa gideceğiz" mantığı ile nereye varılabilir?
 
Kanun Hükmünde Kararnamenin yayınlanmasının ardından geçer süreç, boşlukta geçen, Milli Eğitim'e zarar veren bir süreçtir. Çok kısa tutulması, hatta ve hatta anında atama yapılması gereken süreç, çok uzun tutuldu ve belirsizlik hala sürüyor.
 
Alt-yapışız alınan kararlar bu ülkeye, kurumlara ve sisteme ciddi zararlar veriyor. Eğitimde de bu sıkıntılar yaşanıyor, böyle giderse yaşanmaya devam edecek.
 
Aynı verim düşüklülüğü bütün Türkiye'de olduğu gibi Isparta’da da yaşanıyor Hiç kimse savunmaya geçmesin. Kim olursa -olsun, dünyanın en iyi idarecisi, en iyi eğitimcisi olsa da aynısı olur. Zaten ciddi aksaklıklar vardı, şimdi durum bana göre daha kötü oldu.
 
Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer'in göreve gelir - gelmez, "okullarda kayıt ve diploma parası alın-maması" yönündeki genelgesi, bu konuda ısrarı ve para alan müdürlere soruşturma açması ayrı bir yanlışlık.
 
Daha önce okullara bağış konusundaki görüş-lerimizi sizinle paylaştık. Okulların giderleri için para göndermeden, hiçbir bakanın "müdürlere para almayın" deme hakkı yok, olamaz.
 
Hakkı olmadığı gibi soruşturma açması da o kadar abes. Sayın Bakan Milli Eğitim Bakanlığındaki bütün üst düzey yöneticileri kendi alanından, yani iktisatçı seçti.
 
Bildiğim kadarıyla eğitimden gelen", eğitimin sorunları bizzat yaşamış isim ya yok, ya da çok az.
Eğitimde, eğitimin sorunlarını yaşamayan idareciler, sorunlara kalıcı çözüm bulamadıkları gibi, yeni sorunların doğmasına neden olacak kararlar alır.
 
Eğitim - Sen Bursa Şube Başkanının Bakan Dinçer için: "Bir gün gelsin okulda müdürlük yapsın yeter" sözü oldukça yerinde.
 
Okul müdürlerine genelge yağdıranların, idarecilerin sıkıntılarını görmeleri için gelip sorunlarla kendilerinin boğuşması gerekiyor.
 
Bütün bunlara rağmen ben Ömer Dinçer'den umutluyum. Türk Milli Eğitim Sistemi radikal kararlar bekliyor ve bunu Dinçer alabilir. Ama bu radikal kararlar "veliden para almayın" şeklinde olmamalı.