Süleyman Demirel Üniversitesi’nin her yıl, ‘askeri düzen’ içerisinde Atatürk Stadyumu’nda düzenlediği klasik ‘mezuniyet törenleri’nin bu yıl dışına çıkmış olmasını taktir ediyorum. 17 Avrupa Birliği ülkesinden 34 akademisyenin ilimize gelmesi, yurt içindeki akademisyenlerimizin de misafir edilmesi SDÜ’nün ve Isparta’nın tanıtımı ile Türk biliminin ne kadar ilerlediğini göstermemiz açısından çok güzel düşünülmüş bir projeydi.

     SDÜ’nün mezuniyet töreninden çok, bu törenler çerçevesinde düzenlenen, “Yükseköğrenimin Geleceği İçin Arayış Kongresi”nde Sayın Vali Ali Haydar Öner’in yaptığı konuşmaya dikkatinizi çekmek istiyorum. Sayın Vali Öner, SDÜ Oditoryumu’nu dolduran yüzlerce kişinin karşısında, en önemlisi de 17 Avrupa Birliği ülkesinden gelen 34 akademisyenin gözünün içine baka baka şunları söyledi:

     “Dün akşamdan bu yana değişik kökenlerden, değişik anlayışlardan bilim insanları bir aradaydı. Değişik inançlara sahip olanlar vardı, Müslüman, Hıristiyan, Ateistler vardı, Yahudi anlayışını sahip olanlar da aramızda olabilir ama geleceği barış üzerine nasıl kurabiliriz? Üniversitelerin bilimsel araştırmalarının elde ettiği veriler, barışçıl amaçlar üzerinde nasıl kullanılabilir? Bildiğiniz gibi son günlerde bir yandan terörist gruplar, bir yandan devlet terörü yaşanıyor. Esaretler yaşanıyor, yoksulluklar, acılar yaşanıyor, yardıma uzanan eller kırılıyor. Geleceğimizi kurarken Atatürk'ün söylediği (yurtta barış, dünyada barış) anlayışını, bilimde ve politikada nasıl egemen kılabiliriz?”

     Vali beyin konuşmasını canlı olarak oditoryumdan dinleme şansını yakalamış 3-5 gazeteciden biriyim. Bana göre, Sayın Vali Öner’in, yardım gemisine saldıracak kadar gözü dönen İsrail’in yaptığını, 17 Avrupa Birliği ülkesi temsilcisinin gözünün içine baka baka ‘devlet terörü’ olarak tanımlaması, Mustafa Kemal Atatürk’ün, ‘yurtta barış, dünyada barış’ düsturunu tüm dünyaya örnek göstermesi Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin Valisi’nin ağzıyla söylenmiş, Türkiye Cumhuriyeti devletinin resmi görüşüdür.

     Davos’ta ‘one minute’ diyerek Türkiye’ye geldiğinde, “Benim tepkim İsrail’e değil, moderatöreydi” diyenlerin yönettiği bir ülkede, İsrail’in yardım gemisine saldırmasından sonra bir kınama mesajı bile yayınlayamayan milletvekillerinin olduğu bir ilde, yüreklice, hem de yabancıların gözünün içine baka baka İsrail’e ‘terör devleti’ diyebilen bir Vali’ye sahip olduğumuz için ne kadar şanslı olduğumuzu siz düşünün.

     Sayın Vali Ali Haydar Öner’in bu çıkışı elbette ilk değil. Sayın Vali Öner, 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı’nda da yaptığı konuşmada da, "Devletin resmi dili olan güzel Türkçemizden başka bir dil kabul edemez. Türkiye Cumhuriyeti Devleti bu devletin sınırları içinde hangi etnik kökenden gelirse gelsin, Türk kültürüne dayalı Türk kimliğini ’Ne Mutlu Türküm Diyene’ anlayışı içinde devam ettirmekten asla ödün veremez. Türkiye Cumhuriyeti Devleti milli marşının bütün sınırlar içinde coşkuyla okunmasından vazgeçemez. Kimse milletin vicdanını rahatsız eden gösterilerle, suçluları suçsuz gibi göstermeye, şehitlerimizi incitmeye kendinden hak bulamaz. Bu topraklar için kanlarını dökmekten çekinmeyenler herkese hoşgörülüdür. Ancak hoş göremeyecekleri başlıca şey milli ve manevi değerlerine saldırı, devletinin ulusu ve ülkesiyle bölünmez bütünlüğüne yönelik hareketlerdir. Bunlar asla kabul göremez, bunlara asla taviz verilemez. Bu konuda hiç kimse haddini aşan bir davranışa giremez. Girmeye kalkışanlar hadlerini öğrenirler kendilerine hadleri bildirilir” demişti.

     Açılım zırvalarıyla, bin yıldır kardeşçe yaşayan, kız alıp-veren, etle tırnak haline gelen Türk-Kürt kardeşliğini sorgulamaya açanların, ‘Kürt sorunu’ndan bahsedenlerin bulunduğu, teröre verilen tavizlerden dolayı her gün onlarca şehit cenazesinin kaldırıldığı, her gün bir ilimizde iç savaş tatbikatlarının yapıldığı günümüzde bu konuşmaların devletin bir Valisi tarafından yapılması az şey midir?

     Kesinlikle değildir. Sayın Vali Ali Haydar Öner’i duygularımıza yüreklice tercüman olduğu için kutluyoruz, tebrik ediyoruz. Bu millet onun arkasındadır.