Bu haftaki makale konusu Tesev’in Türkiye’deki siyasi kimlikler üzerinde yapmış olduğuson saha çalışmasıyla ilgili olarak, yüz yıllık siyasi kimliklerin tarihçesi ve İslamcılık idi. Fakat CHP’li bir milletvekilinin TBMM’de sarf ettiği sözler ve toplumumuzu yakından ilgilendiren kabine değişikliği; bu hususlarda bir değerlendirme yapmanın önceliğinden dolayı o yazıyı tehir ettirdi.

             Bu hafta bakanlar kurulunda dört bakanlık görev değişimi yaşadı. Değişen bakanlardan ikisi, ismini siyasi tarihe altın harflerle yazdırdıkları kanaatindeyim.

             Türkiye’de sağlık sektörü ve hastanelerin on yıl önceki durumu ile şuan ki hizmet sunma kalite ve değerleri arasında inanılmaz farkı tüm toplum kabul etmekte. Devlet hastaneleri ayrı, sigorta hastaneleri ayrı, özel hastanelerin adının bile olmadığı, muayene sırası alabilmek için sabah namazında hastane önünde kuyruğa girildiği, doktorun özel muayenesine gidilmeden gerçek anlamda hizmet görülmediği inanılmaz korkunç günlerdi.

           Şimdi ise dileyen istediği doktora muayene olabildiği gibi artık bıçak parası adı altında rüşvet vermek zorunda kalınmadığı, telefonla randevu alınabildiği, doktorların hastanede tam gün görev yaptığı bir dönemi yaşıyoruz.

            Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer ise; kısa sürede kendisine müteşekkir kaldığımız devrim niteliğinde kararlar ve hizmetlerde bulundu.

            Kısa süren bakanlığı döneminde neredeyse yılları alacak kapsamlı değişikliklere imza attı. Öğrencilere onurlu, kişilikli birer insan olduklarını hatırlatan bakan; eğitimcilere öğrencilerin anlamsız kılık-kıyafetiyle, saç-sakalıyla değil, düşüncesiyle, beyniyle meşgul olmalarını öğütlerken ve yönlendirirken; bir kısım tutucu zihniyetli kesimlerden de sağlık bakanı gibi eleştiri almadı değil. Öğrencileri sürü psikolojisinden kurtarıp, özgüvenleri yüksek kişi olmalarını sağlamak amacıyla tek tip zorunlu kıyafet uygulamasına son verdi.  28 Şubat’ın İmam Hatip Lisesine yönelik hadım etme kanunlarını yırtıp atan bakan, gençlerin üniversiteye ve liselere girişte yıllardır uygulanan yorucu, koyunlaştırıcı test sistemlerinden de kurtulmalarını sağladı. 8.sınıf sonrası imtihanlardan, dershanelerden bundan böyle talebeler kurtulmuş ve daha stressiz bir yaşama merhaba diyebilmiştir.

             Sağlık Bakanı ve Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer’in ortak yönleri bakanlık bürokrasisi ve çalışanlarının çok mutlu olmadığı ama hizmet alan vatandaşın çok memnun olduğu bir anlayış ve hizmet kalitesini sunmuş olmalarıydı. İki bakanda tam bir değer, kalite ve hizmet devrimcisiydi. Kendilerinden Allah razı olsun.

             Yeni Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı ise; entelektüel Müslüman çevrenin çok iyi tanıdığı ve Ömer Dinçer’in anlayış ve kalitesini bir üst perdeye taşıyacak bir teorisyendir. Enformatik cehaletin yazarı üstat, aynı zamanda milli eğitim camiasına Molla Kasımlık da yapacağını ve kurumun ihtiyaç duyduğu eleştirisel yaklaşımı mizahi bir kolaylıkla sağlayabileceği kanaatindeyim. Kurumu; statik, statikocu anlayış ve yapıdan; değişimci ve özgürlükçü bir anlayışa doğru yönlendirebilecektir İnşaallah.

Molla Kasım’a kolay gelsin.

             CHP’li bir kadın milletvekilinin TBMM kürsüsünden yapmış olduğu haykırış, insanın tüylerini ürpertiyordu.

             Kadın milletvekilinin sözlerini işitince aklıma; Allah’ın Hz. Âdem’i yaratmasından sonra meleklere secde etmelerini emretmesi, tüm meleklerin secde edip sadece şeytanın secde etmemesi; Allah(C.C)’ın emrine karşı gelerek neden secde etmediğini sorması, şeytanın da “Onu topraktan beni ateşten yarattın, ben ondan üstünüm, bu sebepten secde etmedim” cevabını vermesi, geldi.

            Üstünlük, ayrıcalık iddiasında bulunan bir dil. Niçin; sadece bir kavimden, ırktan olmasından dolayı. Diğer bir kavmi, ırkı küçümseyen ayrılıkçı bir dil.

            Bu anlayış, bu dil 1940’da milyonlarca insanın öldüğü 2. Dünya Savaşını çıkardı. Ve bu siyasi anlayış tarihe Faşizm olarak geçti.

           Milletvekili kadın yalnız bir konuda haklı. Diyor ki; ben partimin ve anayasanın düzenlediği anlayışı seslendirdim. Doğru, siyaset yaptığı parti ve 1982 anayasası söylediği anlayışın hem tarihi hem de fikri temelidir.

           Benim anlayamadığım şudur: CHP’nin tarihi kökleri, tüzüğü ve fikri bu düşünceye temel oluşturmakta iken; bu partide nasıl oluyor da farklı kimliklerden (Kürdü, Alevisi vs.)insanlar siyaset yapabilmeyi düşünmektedir.

 

Hz. Âdem’in neslinden, kavimleri yaratan Allah; üstünlüğün sadece takvâda olduğunu beyan etmiştir. Kimin daha takvâlı olduğu da Âlemlerin Rabbi Allah’ın bileceğini ve takdir edeceğini unutmayalım.